Dumankaya Şirketler Grubu'nun hissedarları Halit Dumankaya, Uğur Dumankaya, Ayla Dumankaya Pirinççi ve Semih Serhat Dumankaya hakkındaki İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada kritik aşamaya gelindi.
İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca silahlı terör örgütüne üye olma suçundan dolayı yürütülen soruşturma kapsamında; İstanbul Anadolu 1 Sulh Ceza Mahkemesi'nce verilen karar doğrultusunda, Dumankaya Şirketler Grubuna ait 16 şirketin yönetimine TMSF yetkililerinin kayyım olarak atanmasının üzerinden 5.5 yıl geçti. Bu süre içerisinde grubun hissedarlarına yönelik yargılama devam ederken, özellikle inşaat şirketi üzerinden mülk satın almış olan yüzlerce kişi anahtarlarını teslim alamadıkları için hâlâ mağduriyet yaşıyor.
Mesleğimin en değerli yönü halkın sesi olabilmemdir. Bu konuda da hem resmi gelişmeleri hem de halkın sesi olarak beklentileri paylaşacağım.
Konuyu iki cepheden değerlendirecek olursak; önce dava sürecinde gelinen son aşama hakkında bilgi vereyim.
2016 yılının eylül ayında gruba bağlı şirketlerin yönetimine kayyım atandı. Ardından da Dumankaya Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Üyeleri hakkında İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde “Silahlı Terör Örgütü Yöneticiliği” suçundan kamu davası açıldı. Yıllardır süren davanın son duruşması 8 Nisan 2022 tarihinde gerçekleşti. TMSF'yi temsil eden avukatlar şirket hissedarlarının cezalandırılmasını talep ederken, sanık sıfatında mahkeme heyetine belgeler sunan hissedarlar şirket yönetimlerinin Dumankaya Ailesine iade edilmesine ya da denetimli kayyımlık yoluyla faaliyetlerine yeniden dönmek istediklerini talep ettiler. Bunu yapmadan önce de iddiaları çürütecek belge ve bilgileri mahkeme heyetine sunup izahatta bulundular.
Duruşmalarda yargılanan Dumankaya Şirketler Grubu hissedarlarının avukatlık görevini üstlenen Burçin Hekimoğlu yaptığı yazılı açıklamayla önemli detayları kamuoyu ile paylaştı. Hekimoğlu, davanın son duruşmasında, mahkeme heyetine daha önce ulaşan MASAK raporu ve dosyanın geneli hakkında bilirkişi heyetinden gelen bilirkişi raporuna karşı yargılanan aile fertlerinin beyan ve itirazlarının sunulduğunu, bilirkişi raporunun eksik ve yetersiz inceleme ile oluşturulduğunu, MASAK raporunu açıklamak bir kenara davayı yeni çelişkilerle karmaşıklaştırdığına vurgu yaptı. Ayrıca mahkeme heyetinden ek bir bilirkişi raporu talep ettiklerini dile getiren Hekimoğlu, ‘'haksız ve ölçüsüz'' kayyım uygulamasının kaldırılmasını talep ettiklerini kaydetti.
Mahkeme heyeti ise uzun süren duruşmanın ara kararında, Dumankaya Ailesinin ve avukatlarının uygulanmakta olan kayyım yönetim kararının kaldırılması talebini ret ederken yeni bir bilirkişi raporunun gerekmediğine de hükmetti. Mahkeme heyetinin son duruşmada aldığı en önemli karar ise ''Esas hakkında mütalaasını sunmak üzere dosyanın Cumhuriyet Savcısına tevdi edilmesi'' oldu. Bir sonraki duruşma ise mayıs ayının ikinci haftasında gerçekleşecek. Heyetin mütalaa sonrası hemen karar duruşmasını yapma ihtimali güçlü görünüyor. Son kararın mayıs ayında yapılacak duruşmada olmasa bile haziranda çıkması muhtemel.
Peki bundan sonra ne olabilir? Tabi ki yargının vereceği karar ve sonrasındaki aşamalar kanunlar çerçevesinde yürüyecektir. Yargılanmakta olan Uğur Dumankaya'nın sosyal medyadan yaptığı açıklamalara bakılırsa, MASAK raporları ile tanıkların birçoğunun beyanı ortaya atılan iddiaları çürütür nitelikte. Bilirkişi raporunun detaylarını bilmemekle birlikte sanık avukatlarının beyanına bakılırsa düğüm noktasını yüce mahkeme heyeti çözecek ve yargılamayla ilgili son kararını verecek.
Konuyu bir de mağdurlar cephesinden ele alırsak; Özellikle inşaat ayağında mağdurların beklediği anahtarın teslimi için inşaatların devam edilmesi süreci mahkeme heyetinin mütalaa sonrasına mı bırakılacak yoksa TMSF yönetimi kararı beklemeden adım atacak mı? Bu sorunun cevabı merakla bekleniyor.
Davanın tüm aşamalarını ve TMSF'nin bu şirketle ilgili yaptığı tüm faaliyetlerini yakından takip eden bir gazeteci olarak bir yıl önce kamuoyu ile paylaştığım düşüncelerimi güncelleyerek yeniden paylaşmak istiyorum. Dumankaya İnşaat'ın sahibi olan 80 yaşındaki Halit Dumankaya'yı tanımayan yoktur. Halit Bey hem siyasetin hem de iş dünyasının saygın bir ferdi olarak çocuklarıyla birlikte farklı alanlara yaptığı yatırımlarla hatırlanır. 15 Temmuz darbe kalkışmasının ardından 56 yıllık şirketlerinin FETÖ'ye finansör olduğu iddiasıyla suçlanarak önce şirketlerinden sonra itibarından edildi. O dönemde TMSF, 674 sayılı ve 15 Ağustos 2016 tarihli Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname uyarınca; terör örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı nedeniyle satışa konu varlıklarda kayyum olarak görevlendirilmişti. O günden bugüne (Eylül 2016) Dumankaya İnşaat yöneticileri defalarca yargının huzuruna çıktılar. Ancak yargı hükmünü vermeden önce bir kısım kamuoyu aileyi ‘Bunlar FETÖ'cüdür, canları cehenneme' şeklinde adeta infaz etti. Halbuki dava devam ediyor. Aylardır bekleyen bilirkişi raporu mahkeme heyetine geçtiğimiz aylarda sunulabildi. Aile, defalarca denetimli kayyımlık dahil kararın adil bir şekilde verilmesi ve müşterilerin mağduriyetinin giderilmesi talebinde bulundu. Heyet son duruşmada bunu kabul etmedi. Mağdurlar canlarından bezmişçesine süreci sonuçlanmasını beklerken kayyım heyetinin mağdurlar lehine attığı adımların TMSF tarafından yönetilen diğer şirketlere nazaran oldukça ağır olduğunu söyleyebiliriz.
Bu noktada şu gerçeği de devlet büyüklerinin özellikle de TMSF'nin bağlı olduğu makama, sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın dikkatine sunmakta yarar var: Dumankaya İnşaat projelerinden mağdur olan vatandaşlar inşaatların gecikmesinden dolayı artık Dumankaya Ailesini sorumlu tutmamaktadır. Direkt olarak TMSF'yi sorumlu görmektedir. Çünkü aradan tam 68 ay geçmiştir. Her şeyin gıdım gıdım ilerlediği bir tablo karşısında mağdurların devlete olan güveni de zayıflamaya başlamıştır. Maalesef binalar ve temeller çürürken, kimse de kalkıp, “Bunlar milli servet, ne oluyor?' dememiştir. Dönemin TMSF Başkanı Muhittin Gülal'ın ‘Biz inşaat işini beceremedik' mealindeki itirafı da bu gerçeği gözler önüne sermiştir. Bu arada, aradan geçen 68 ayda bir tane araştırmacı gazeteci çıkıp da, ‘Bu dava nasıl ilerliyor, bir bakıp kamuoyunu bilgilendireyim' diye düşünmemiştir.
Şöyle neler yapılmış bir baktım… Şirketi emaneten yöneten kayyım 68 ayda mağdur olan vatandaşlar için karınca hızında ilerleyerek çözümler üretmiş. Sancaktepe'deki Mozaik projesinin mağdurları yıllar sonra yuvalarına kavuşmanın heyecanını tam anlamı ile yaşamaya çalışıyor. Bugün itibariyle aynı şirketin bine yakın mağduru ise Bahçeşehir'deki iki kule ve bir blokla ilgili ‘ha anlaştık ha anlaşacağız' demekten öte gidemeyen bir irade ile karşı karşıya. Halbuki dönemin Başbakan yardımcısı Nurettin Canikli, “Yarım kalmış projeler var. Onları kârlı hale getirip kaynak üretmeye çalışıyoruz. Kamuya da yük olmaması gerekiyor. Sonuç itibarıyla her ikisinin de problemini çözeceğiz” diye konuşmuştu. Yine o dönemde Maliye Bakanlığı görevini üstlenen Naci Ağbal, “TMSF'ye geçen şirketten ev alanlar sıkıntı yaşamayacak” demişti. Siyasiler bu koltuklardan gelip geçerken, mağduriyetleriyle baş başa kalanların beklemesi devam ediyor. Bütün bunlara rağmen devletimizin itibarının Bahçeşehir'de inşa edilemeyen iki kulenin altında kalmayacak ve vicdanlara hapsedilmeyecek kadar güçlü olduğunu düşünüyorum. Ayrıca bir şirketin 56 yıllık itibarının ortaya atılan iddialar ve bir dava ile hızlı bir şekilde yok edilmesi bir tarafa, '68 ayda olup bitenler acaba kimlerin yaşama hevesini yok etti? Hiç bunu düşünen var mı?' diye sormak istiyorum. Varsa suçları mutlaka birileri bunun cezalarını çekecektir, peki mağdur olan vatandaşların suçu neydi, bu soruma cevap verecek birisi var mı? Hükümet seçime hazırlanırken bu ve buna benzer problemleri mutlaka mercek altına alıp sonuç odaklı adımların atılmasına vesile olmalıdır. Dumankaya Ailesinin olacaksa cezasını verecek olan yüce mahkemedir. Ama mağdurları neredeyse 6 yıl bekleterek, kimsenin cezalandırmaya hakkı olmadığını düşünüyorum. Hiçbir yönetici gerçek mağdurların ahını almak istemez ama mağdurların ahı ile de kimse bir yere varamaz. Herşeye rağmen adaletin yerini bulması ve mağdurlar için müjdeli haberin verilmesi temennisiyle herkese yüksek moralli günler diliyorum.