Aklımı kurcalayan onca iş arasında 85 milyonun en çok konuştuğu konunun yeniden ekonomi olduğunu görünce şu iki yüzlü halimizden söz etmeye karar verdim.
Bir tarafta olumlu veriler açıklanırken diğer yanda sokaktan ‘yandık bittik hatta kül olduk' seslerinin geldiği bir ülkede, ‘sahiden kim doğru söylüyor?' sorusuna adam akıllı cevap aramak istiyorum.
İşte size en sıcak gündemden birkaç haber başlığı.. Gelin de çıkın bu işin içinden...
Efendim şu meşhur OECD, Ekonomik Görünüm raporunda Türkiye için 2022 yılı büyüme tahminini yüzde 3,3'ten yüzde 3,7'ye çıkarmış. Yani o cepheden bakıldığında gidişat iyi görünüyor. Ancak aynı kaynaklar, Türkiye'nin bu yıl için enflasyon tahmini yukarı yönlü revize etmiş. Görüldüğü gibi finansal koşullardaki belirsizlikler verilerin aşağı ya da yukarı yönlü seyrinde büyük rol oynuyor. Örneğin yükselen emtia ve gıda fiyatları ile birlikte ortaya çıkan tüketici enflasyonu bu yıl yüzde 50'lerin üzerinde kalacak gibi görünüyor. Artık 10'lu, 20'li hatta 30'lu enflasyon oranını kısa sürede yakalamak da zor.
Bu noktada seçimden bağımsız olarak ortaya konulacak maliye politikalarının önümüzdeki dönemin seyrine ışık tutacağı da herkesçe bilinmeli. Türkiye'nin elindeki en büyük kozlardan birisi olan üretim ve hizmet sektörlerinin maliyet ekonomisinin gölgesinden kurtulması durumunda düzlüğe çıkma şansımız artacaktır. Öte yandan tedarik kaynaklarını çeşitlendirmeye ve enerji verimliliğini artırmaya devam edilmesi durumunda 2023'ü kısmen kazanabiliriz.
Ama biz günü birlik kazançlarla meşgul olmaya devam edersek o treni de kaçırabiliriz. Maalesef ülke insanımızın davranış eğilimleri problemleri çözmeye yatkın olmadığı için ara sıra aynı senaryolarla karşılaşıyoruz ve süreci benzer tedbirlerle yönetmenin telaşıyla zamanı tüketiyoruz.
Hatırlayın, 20 Aralık 2021 akşamına doğru yol alırken 17 liraya kadar yükselen dolar / TL kuru sanki ekonomide kopacak kıyametin habercisi gibiydi. O günlerde doların TL'yi adeta esir aldığı baskı dolu günlerin şaşkınlığını yaşıyorduk. Yapılan müdahale ile dolar bir anda 10 lira seviyelerine kadar geriledi. Ama ya sonra ne oldu? Defalarca vatandaşları dolardan uzak tutma girişimlerine şahit olduk. Kur korumalı kalkandan tutun da altını değerli kılacak politikalar üretildi. Döndü dolaştı ve tam 160 gün sonra, el elde baş başta misali kur yeniden 17 lira seviyesine dayandı.
Bu saatten sonra kimse kalkıp da TL'nin itibarı konusunda ahkam kesmesin.Hesap makinesini elinden düşürmeyen sanayici, tüccar, emlakçı, mülk sahibi hatta esnaf dolar yukarı yönlü seyrettikçe ürün, mal veya hizmetlerinde fiyat ayarlamasını alışkanlık haline getirmiş görünüyor. Böyle bir ekonomik görünüm varken yüzde 7 büyüsek kim dinler, yüzde 3 küçülsek kim anlar?
Piyasada güvenin yeniden tesis edilmesinin bir yolu da fiyat istikrarından geçtiğine göre bu istikrarı sağlayacak adersin kamu otoritesi olması gerektiğinde sanırım hepimiz hemfikiriz. Ancak yakar topu onların üzerine atarak sorumluluk kabul etmemek de cingözlükten başka birşey olamaz.
Piyasadaki dengelerin bozulmasına ön ayak olan her söylem veya eylemin anında müeyyide ile karşılık bulması artık kaçınılmazdır. Herkesin birşeyleri birbirinden beklediği bir ülkenin iki yüzlü ekonomik görünümüne ne yabancı güven duyar ne de yarınları emanet edeceğimiz gençler. Bu gerçekleri dikkate alarak atılacak adımların geç kalınmışlığını tekrar hatırlatarak, en kısa zamanda sadece fikri ve insani duruşuyla değil parasıyla da itibarlı bir ülkenin evlatları olmamızı temenni ediyorum.