Yeni Şafak yazarı Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün, savaşların gerekliliğine dair alınan kararların mantığını, ekonomik ve ticari gelişmeleri nasıl tetiklediğini ve bugün dünyanın küresel bir savaşa nasıl sürüklendiğinin işaretlerini yazdı...
KADİM VE MODERN SAVAŞLAR
Savaşlar çok defa siyasal-kültürel-ideolojik değişkenlere dayalı olarak açıklanır. Buna göre taraflar bu değişkenlere dayalı olarak uzlaşmaz bir çelişkinin taraflarıdır. En barışçıl devirlerde bile savaş, kuvvetli bir ihtimal olarak kapıdadır. Bir kıvılcım onu yangına çevirir.
Halbuki savaşın doğrudan veya dolaylı olarak maddî sebepleri vardır. Kadim dünyada savaşlar zıraî açıdan verimli, ticarî olarak ise kilit kıymette olan coğrafyaların ele geçirilmesi, kontrol altına alınması ve savunulması adına yaşanırdı. Yani kadim savaşların saiki iktisâdî manada maddîdir.
Modern dünyada da kapitalist bir çerçevede ekonomik çıkar, paylaşım vb sâikler savaşın ana dinamikleridir. Bu haliyle kadim savaşlar ile modern savaşlar arasında bir devamlılıktan bahsedebiliriz. Ama unutmamak lâzım gelir ki ekonomi ile savaş arasındaki ilişkiler aslında çok katmanlıdır. Büyüme, yayılma vb sâikler üzerinden yapılan savaşları, meselâ paylaşım savaşlarını anlamak ve çözmek, aslında sadece en satıhtaki katmanı görmemizi sağlar.. Orta ve aşağı katmanlar; yani biraz daha derinlikli bakmayı icap ettiren katmanlarda, savaşın ekonomik sıkışmışlık ve buhranlardan kurtulmak adına oynadığı hayatî işlev görülebilir.
HAÇLI SAVAŞLARI
Modern Batı'nın şekillenmesinde bu katmanı çok açık olarak takip etmek mümkündür. Feodal parçalanmışlık ve sıkışmışlık içinde yaşayan Avrupa, Haçlı Savaşlarını örgütleyerek kozasından çıkmayı başarmıştı. Haçlı Savaşlarının, başta Kudüs olmak üzere Hristiyanlar için kutsal sayılan toprakları kurtarmak adına yapıldığı söylenir. Hâlbuki bu savaşlar dizisi, fakir Avrupa'nın zengin Doğu'yu yağmalamak, oradaki zenginliklere el koymak için yapılıyordu. Nitekim bu yağmada en fazla kayıp veren, tahribata uğrayan devlet, farklı mezhepten olsa da mütecâvizler gibi Hristiyan olan Doğu Roma olmuştur.
Haçlı Savaşları iktisadî olarak talebi arttırmış, zenaatları, imâlathaneleri çoğaltıp coşturmuş, ticareti ve giderek parasal ilişkileri canlandırmıştır. Ekonomik manada Doğu Akdeniz ticaretinin canlanması olarak bilinen ve biraz da o şekilde geçiştirilen devir aslında modern kapitalizmin ilk büyük merhalesidir. Haçlı Savaşları yaşanmamış olsa, muhtemelen ne Rönesans ne de onu takip eden diğer kritik süreçler yaşanabilirdi. Hasılı, diyalektik bakabilirsek Yeniden Doğuş olarak Türkçeleştirebileceğimiz Rönesans kanlı savaşların meyvesidir.
İÇ SAVAŞLAR
Kapitalizm, yani modern dünyanın hakim ekonomisi için de durum farklı değildir. Mesela iç savaşlar, kapitalist merkezîleşme, standartlaşma ve bütünleşme dinamiklerinin eseridir. Mâhut merkez-çevre (center-periphery) çatışmaları tam da bunu ifâde eder.(Araya etnik veya mezhebî değişkenlerin girmesi esasa karşılık gelmez. Olsa olsa tamamlayıcıdır). Modernliğin kutsadığı, duygulardan, öznellikten; yani neticede ahlâkîlikten sıyırılmış kılçıksız akılcılık değerinin karşıladığı da budur. Çok defa tekli (monadik) ve ayrışık olarak hikâye edilse de modern felsefe ve bilim ile çıkar temelli reelpolitik sanılandan daha fazla içli dışlıdır.
PAYLAŞIM SAVAŞLARI
Kapitalizmin küreselleşmesi ve bir dünya işbölümü inşâ etmesi de savaşlar marifetiyle gerçekleşmiştir. Buna literatürde paylaşım savaşları dendiğini biliyoruz. Ama en mühim hususlardan birisi, savaşların, özünde arz ve talebin çatıştığı akıldışı bir temele sahip olan kapitalizmin biteviye kriz üretmesi ve savaşın bu krizleri aşmakta oynadığı eşsiz rol ile alâkalıdır. Bu bir sakatlıktır ve büyük hacimli üretimlere uygun, eş büyüklükte bir alım gücünün yaratılamamasıdır. Sönümlenen talebi canlandırmak adına kapitalizm savaşları örgütler. Hegel'in “Savaş dünyânın üzerinde biriken kara bulutları dağıtır” demesinin altında yatan sır da budur.
YENİDEN BÖLÜŞÜM VE BORÇ İLİŞKİLERİ
Kapitalizm, krizleri yenmek adına, savaş dışında iki ayrı yol daha üretmiştir. Bunlardan ilki yeniden bölüşüm, diğeri ise yoğun ve kapsamlı borç ilişkileridir. İlki, nükleer tehditi bertaraf etmek için II. Umûmî Harp sonrası denendi. Kârın maksimizasyonu ilkesini baltalasa da kapitalizm bunu göze aldı. Beklentisi, mâliyetler kadar verimlilik artışının da sağlanacağıydı. Ama öyle olmadı. Vergiler ve ücret artışları mâliyetleri arttırırken verimlilikler düştü. Bunu aşmak için ekonomiler finansallaştırıldı ve yaygın kredi ilişkileri üzerinden; hediyesi insanlığın nitelikli tekmil birikimlerinin gözden çıkarıldığı çılgın ve dejenere tüketim toplumları olan sun'i bir alım gücü yaratılmaya ve küresel olarak pompalanmaya başladı.. Bu da pahalı bir tecrübe oldu. Şişen ve kontrolden çıkan, herkesi borçlu kılan ve nihâyet borçların ödenemez hâle geldiği finansal ekonomiler bizzat ekonominin sonunu getirdi. Küresel eşitsizlik makası açıldı; işsizlik, kitlesel lümpenleşmeler arttı. Kitlesel demografik hareketlilikler yoğunlaştı, ilh..
KRİZLERİN SAVAŞ İLE HALLEDİLMESİ... GERİ DÖNÜŞ YOK
Küresel ekonomik durgunluk, üretimin gerilemesi, talebin düşmesi gibi süreçler pandemi ile derinleşti. Şimdi mesele buradan nasıl çıkılacağı meselesidir. Anlaşılan ekonomilerin hızla askerîleşmesi, sistemi ilk usûle, yani krizlerin savaş ile halledilmesi usûlüne geri döndürüyor. II. Dünya Savaşı sonrasında kurulan ve savaşı yarı merkez ve kenar dünyalara mal ederek merkez kapitalist dünyanın dışına iten tekmil yapılar artık işlev görmez durumda. Vekil savaşlar aldatmasın; artık G7 üzerinden bizzat merkez dünya, Rusya ve Çin gibi yarı merkez ve Afrika gibi kenar dünyalar ile hesaplaşmaya dönük olarak savaşı istiyor. Tekleyen ve ağır kayıplar vermiş olan ABD ve AB ekonomilerini savaş harcamaları ayağa kaldırıyor. Biden'ın göreli ekonomik başarısı aslında ABD silah sanayiinin canlanmasından başka bir şey değil. R. Sunak'ın Birleşik Krallık ekonomisinin artık bir savaş ekonomisine dönüştüğünü açıkça beyan etmesi, Almanya'nın milyarlarca dolarlık savaş ekonomisi yatırımlarına başladıklarını ilân etmesi, on senelerdir eksi faizlerde sürten ve hazırdan yiyen Japonya'nın militarizmi canlandırması sürecin diğer görünümleri. Bugün dünyanın en dinamik ve en büyük ekonomik gücü olan Çin bile süreci engelleyemiyor. O da silahlanıyor. Artık gidişatın çok büyük bir yıkım doğuracak olan küresel bir savaş olacağı aşikâr… Bunun bir geri dönüşü ufukta görünmüyor.