Prof. Dr. Yıldız Deveci Bozkuş, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde yeni normalleşme adımlarının bölgesel ve küresel etkileri ile sürece ilişkin fırsat ve zorlukları AA Analiz Masasına değerlendirdi.
***
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 13 Aralık 2021'de TBMM'de yaptığı açıklamada, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde yeni bir dönemin başladığının sinyallerini verdi. Çavuşoğlu, iki ülke arasında Özel Temsilcilerin atanacağını ve charter uçuşlarının açılacağını ifade etti. Ayrıca Azerbaycan'ın da bu gelişmelerin bir parçası olduğu ve atılacak adımlarda birlikte hareket edileceği belirtildi. Bu açıklama başta Türkiye ve Ermenistan olmak üzere uluslararası kamuoyunda da ciddi bir yankı uyandırdı.
Uzun bir tarihi geçmişe sahip olan Türkiye-Ermenistan ilişkileri geçtiğimiz yıl Karabağ'da yaşanan 44 günlük savaşın ardından yepyeni bir sürece girdi. Ermenistan'da yapılan seçimler, Ermeni diasporasının tutumu, Batılı devletlerin almış olduğu siyasi kararlar ve daha pek çok konu, bir kez daha Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin bir an önce barışçıl yollarla çözüme kavuşturulmasının gerekliliğini ve bu normalleşmenin de tüm tarafların yararına olacağını gözler önüne serdi. Ermenistan tarafının sıklıkla ilişkileri önkoşulsuz olarak normalleştirmeye ve Türkiye ile yeni bir sayfa açmaya hazır olduklarını beyan etmesi, tüm bu gelişmeler ışığında değerlendirilebilir. Barışın konuşulması, geçmişte olduğu gibi gelecekte de tüm bölge ülkelerinin yararına olacak ve Güney Kafkasya'nın siyasi, ekonomik ve kültürel kalkınmasında da önemli bir rol oynayacaktır. - Normalleşmenin bölgesel etkileri
Kamuoyunda bir süredir Ermenistan tarafından Türkiye ile ilişkilerin normalleştirilmesine hazır olunduğu yönünde mesajlar veriliyordu. Azerbaycan'ın Ermenistan'ın hava sahasını kullanması da sürecin olumlu bir yöne doğru evrildiğinin önemli göstergelerindendi. İlişkilerin normalleşmesiyle gelecekte Güney Kafkasya artık çatışma ve savaşlarla değil barış, huzur ve ekonomik refahla anılan bir coğrafyaya dönüşebilir. Ermenistan'la normalleşme hem bölgeye yapılacak enerji, ulaşım (kara-hava) ve altyapı çalışmalarının önünü açacak hem de bölge ülkeleri açısından ekonomik refahın sağlanmasına katkı sağlayacaktır.
44 günlük savaşın ardından Rusya öncülüğünde Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan bir bildiri imzaladı. Bu bildirinin en önemli maddelerinden biri Azerbaycan ile Nahçıvan'ı birleştirecek olan Zengezur koridorunun faaliyete geçirilmesi oldu. Dolayısıyla bu koridorun açılması uzun vadede bölgede petrol ve doğalgaz boru hatları ile enerji nakil güzergahı konularında büyük önem taşıyor. Ulaşım ve altyapı çalışmaları açısından Zengezur koridoru önemli çünkü bu güzergah diğer ulaşım noktalarına oranla daha kısa bir mesafe sunuyor. Zengezur özellikle tarihi İpek Yolu olarak bilinen güzergahın canlandırılacak olması hasebiyle Doğu ve Batı dünyasındaki ticarete dahi yön verebilecek bir etkiye sahip. Koridorun özellikle Türkiye ile bağlantısının olması da önemli arz ediyor. Zira bu bağlantı aynı zamanda “Turan Koridoru” olarak da bilinen İstanbul'dan Türkistan'a kadarki güzergahın da tek adresi. Haziran 2021'de imzalanan Şuşa Beyannamesi'nde de bu konunun yer almış olması koridorun normalleşme sürecinin önemli bir kısmını oluşturduğunun en önemli göstergesi.
İlişkilerin normalleşmesi her şeyden önce bölgeye barış, huzur ve istikrar getireceği için değerli. Son dönemlerde gerek Kovid-19 salgını gerekse küreselleşme çağında yaşanan ekonomik krizlerin ülkeler üzerinde olumsuz etkileri dolayısıyla bölgesel çapta böylesi bir normalleşme herkesin yararınadır. Ancak bu gelişmelerden rahatsız olan bölge ülkeleri de olacaktır. Özellikle Zengezur'un, Türkiye ile Orta Asya arasında yani Türk dünyası ile kara yolu bağlantısı sağlayacak olması hem Türk dünyası ile ilişkilerde hem de yeni ulaşım yollarının faaliyete geçmesinde olumlu bir etki yaratacaktır. Dolayısıyla Zengezur koridoru İran'ın bölgedeki etkisini de azaltırken, Doğu ve Batı ülkeleri açısından ise ekonomik anlamda olumlu bir etki doğuracaktır.
Tarihsel olarak konuya bakıldığında Türk ve Ermeni toplumunun oldukça köklü ve önemli bir tarihi geçmişi bulunuyor. 1915 Olayları her iki ülkenin geçmişte yaşanan acı tatlı tüm yaşanmışlıklarının arka plana atılmasına sebebiyet veriyor olsa da 1915 Olaylarına takılıp kalmak, ilişkiler konusunda bir arpa boyu dahi yol alınması önünde ciddi bir engel olarak duruyor. Bu nedenle Ermenistan'da özellikle Koçaryan ve Sarkisyan dönemlerinin ardından Paşinyan döneminde hem Karabağ hem de 1915 Olayları konusunda yeni bir politikanın izlendiğini belirtmek gerekir.
Özellikle 44 günlük savaş sırasında yaşananların ardından Ermenistan'da günlerce süren protestolara rağmen Paşinyan'ın oyların büyük bir kısmını alarak yeniden göreve gelmesi bunun en önemli kanıtı. Yine Ermenistan kamuoyunda özellikle de Ermeni milliyetçi gruplar ve bazı muhalif basın yayın organlarında sıklıkla Paşinyan'ın “Türk dostu” olmakla suçlanmasını da bu kapsamda değerlendirmek mümkün. Erivan yönetimi de barışı istemekte ancak Erivan'da Karabağ Klanı şeklinde bilinen bazı milliyetçi grupların bu normalleşme sürecini sekteye uğratma konusunda adımlar atacakları da unutulmamalı.
Paşinyan yönetimi de normalleşme adımlarını Erivan için tarihi bir fırsat olarak görüyor. Ancak Erivan yönetiminin bu kez daha önceki normalleşme dönemlerinde olduğu gibi diasporanın ve tarihsel süreçte büyük devletlerin baskın rolünü devre dışı bırakması gerekiyor. Aksi halde Erivan'ın içinde bulunduğu yalnızlıktan kurtulması mümkün görünmüyor. Özellikle 2009'da Zürih'te normalleşme ve diplomatik ilişkilerin kurulması konusunda imzalanan protokollerin akıbetiyle benzer bir sürecin yaşanmaması için gerekli tedbirlerin de alınmasında yarar vardır. - Normalleşmenin küresel etkileri
Normalleşmenin küresel etkilerine bakıldığında özellikle Türk dünyası açısından da birtakım etkisi olacaktır. Bu süreçte hem Türkiye'nin Türk dünyası ile ilişkilerinin önündeki engeller ortadan kalkmış olacak hem de bölgede öngörülebilirlik, refah ve istikrarın önü açılacaktır. Buna taraflar arasında en çok Ermenistan'ın ihtiyacı olduğu için normalleşmenin en büyük kazananı Erivan yönetimi ve Ermeniler olacaktır.
Rusya'nın 44 günlük savaşın ardından garantör ülke olarak bu sürecin halen merkezinde bulunduğu da unutulmamalı. Buna karşın İran ise savaş sırasında ve sonrasında takındığı tavır ve son olarak Azerbaycan ile sınırda yaşanan askeri tatbikat gerginliğiyle bölgedeki gelişmelerden rahatsız olduğunu net bir şekilde göstermiştir. Nitekim Zengezur koridorunun açılması doğrudan ve dolaylı olarak İran'ın bölgesel bir güç olarak konumunu da zayıflatacağı için İran'ın süreci kaygıyla takip ettiğini ve kaybeden tarafta yer aldığını söylemek mümkün.
Batılı devletler açısından konuya bakıldığında ise ABD'nin 44 günlük savaş sırasında devre dışı bırakıldığını buna karşın Fransa'nın ise Ermenistan'a desteğinin belirgin bir şekilde devam ettiği bilinmektedir. Bu nedenle özellikle Fransa'da Emmanuel Macron yönetiminin ve diğer Batılı devletlerin Rusya tarafından bilinçli bir şekilde sürecin dışında bırakılmış olunması, Batılı güçler tarafından rahatsızlıkla karşılandı. Özellikle Joe Biden yönetiminin almış olduğu 24 Nisan kararı bu çerçevede değerlendirilebilir. Fakat yine de Batılı devletlerin normalleşmenin Rusya'nın bölgedeki gücünü sınırlayacağını varsayarak bu süreci destekleyeceği söylenebilir.
Sonuç olarak Türkiye'nin Erivan'la ilişkilerinin normalleşmesinin en önemli etkileri Güney Kafkasya'da görülecektir. Normalleşmeyle Türkiye önemli bir bölgesel güç olarak daha da belirgin bir şekilde öne çıkacaktır. Bu durumun Batılı devletler ve Avrupa Birliği başta olmak üzere küresel çapta olumlu yansımalarının olması da beklenebilir.
***
[Prof. Dr. Yıldız Deveci Bozkuş Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesidir]