Hani derler ya, ''Devletin malı deniz, yemeyen keriz…'' Bugüne kadar bu akılla hareket edenlerin sonunu yüce adaletin karşısına çıktıklarında görmek, her daim gerçek vatanseverlerin yüreğine su serpmiştir. Ancak öyle bir dönemden geçiyoruz ki, hayat pahalılığı konusunda olup bitenlere ses çıkarmamakla, yani keriz yerine konulmakla yanlış yaptığımızı düşünür hale geldik. Tabi ki devletiyle, hükümetiyle, her kesimden insanıyla aynı geminin içindeyiz. Bir şeyler ters gitmeye başlıyorsa, derlenip toparlanmak için adımların atılması gerektiğini de bilmek gerek. Diyeceğim o ki; devletin malını yemeyenlerin cebine devletin adını anarak el uzatanlara da karşı durmanın zamanı gelmiştir. Eğer herkesin yakındığı hayat pahalılığı ile bir mücadele yapılacaksa bunun topyekün kararlı bir duruşla ortaya konulması gerekmez mi?
Değerli bir meslektaşım bu konuyu gazetedeki köşesine taşırken KDV indiriminin bir işe yaramayacağına vurgu yapmış. Tespiti yerinde bulmakla birlikte bu saatten sonra herşeyi devletten beklemenin de kerizlik olacağını eklemek istiyorum. Peki ne yapacağız. Haksız yere zam yapanı direkt afişe edeceğiz. Artık bunun lamı cimi yok beyler. Paramızın pula dönüştüğü bir dönemde kalkıp da ‘devletin gücü herşeye yeter' demekle olup bitene seyirci kalmak, fırsatçıya fırsat vermekle eş değerdir.
Rakamlarla hatırlatıp moralinizi bozmak istemem ama sizin cebinizden giden bizlerin de cebinden gidiyor. Mesela pandeminin baş gösterdiği 2020'nin ilk aylarında ayçiçeği yağının 5 litresi için 40 lira ödüyorduk. Bugünse aynı ürünü 120 liradan aşağıya satış yapan market yok. Hatta bazısı abartarak fiyatı 200 liraya kadar çıkarmış. ‘'Devlet baba bu sorunu çözer'' diyerek beklemek yerine fahiş fiyata satış yapan mağazadan çekeceğiniz fotoğrafı varsa faturasıyla birlikte Ticaret Bakanlığı'nın ilgili birimi paylaşın, gerisini devlete bırakın… Ama herşeyi lütfen devletten beklemeyin.
Ramazanın ilk günü 5 market dolaştım. Hepsinde de müşteri vardı. Ama kimsenin yüzünün gülmediğini görmek beni fazlasıyla üzdü. Ramazan coşkusuna gölge düşüren etiketler yenilenmişti. Ne o KDV indirimi sanki yapılmamışcasına bizlere adeta sırıtarak bakan etiketlerdeki rakamlar ceplerimizin düşmanı gibi konulmuştu raflara. Hanımefendinin birisi, ‘Suçu hep hükümete ve devlete atmayalım. Kendi kendimize de yapıyoruz bazı şeyleri'' deyiverdi. Demek ki, aramızda bilinçli tüketiciler de var. Buna rağmen maliyeti bir arttıysa, etiketini iki yükselten insafsızlar Ramazan'a kavuşma sevincine bile gölge düşüyorsa Allah onların haksız yere elde edecekleri kazancın bereketini vermeyecektir. Enflasyon fırsatçılığına soyunanların bu ayda yapacakları ibadetten sevap beklemelerini boşa kürek sallayan ahmakların düştüğü duruma benzetiyorum. Stokçuluğun ötesinde acımasızlığa dönüşen tüccar kılıklı hırslıların afişe olması için önce devletten bir şey beklemek de o derece yanlıştır.
Artık enflasyonu kalıcı kılacak eylemlerle mücadele terörle mücadele kadar önem arz ediyor. Günü birlik tedbirler işe yaramıyor. Ne yapıp edip radikal tedbirler için adım atılmalı. Piyasada hakim olan "fiyatlar daha da artacak", "döviz daha da yükselecek" gibi baskın olan psikoloji bozan yaklaşımların ortadan kaldırılması gerekiyor. Bazı meslektaşlarımın da vurguladığı gibi her kalemde en az yüzde 100'ün üzerindeki artışları, bugün yüzde 7-10'luk KDV indirimleri ile çözemeyiz.
Ülke olarak hala aşılması gereken sıkıntılardan haberdar olan Başkan Recep Tayyip Erdoğan da, son açıklamalarından birisinde şunları söylemişti: "Bir süredir ekonomimiz, döviz kuru hareketlerinin, faiz tartışmalarının, tüm dünyanın sorunu olan enflasyondaki yükselişin tehdidi altındadır. Enerji ve gıda başta olmak üzere, küresel mal fiyatlarında yaşanan aşırı artışlar, bizi de etkilemektedir. Bir de buna ülkemiz içindeki kimi kesimlerin vicdansızlığa varan aç gözlülüğü eklendiğinde, vatandaşlarımız bakımından gerçekten sıkıntılı bir tablo ortaya çıkmaktadır. Hem fiyatlaması küresel düzeyle yapılan ürünlerin yol açtığı dengesizliklerle hem de fahiş kazanç peşinde koşanlarla mücadelemizi sürdürüyoruz."
Başkan Erdoğan'ın dile getirdiği mücadeleye vatandaş olarak katkıda bulunmak öncelikle görevimiz olmalı. Bundan ötesi, böyle sıkıntılı günlerde hep birlikte fedakârlık yapmamız, hep birlikte günlük kazancımızı değil, ortak geleceğimizi düşünmemiz gerekmez mi? Ramazan'ın rahmetinden yoksun olduğunu düşündüğüm fırsatçıların üç beş kuruş fazla kazanmak için milletin cebine, huzuruna göz dikmelerine hep birlikte dur diyelim. Bunu yaparken Ticaret Bakanlığı'nın kamu spotları ile kamuoyunu bilgilendirmesi başlıca görevi olmalıdır. Kim kimi nereye şikayet edeceğini bilmelidir. Devlet de bu hayati konuda milletini yıldıran değil, onun refahı için yol gösteren olmalıdır. Yoksa milleti keriz yerine koyanların sayısı daha da artar…
Bu arada tüketicinin alım gücünün arttırılmasına dönük adımların da atılmasını bekliyoruz. Birçok STK'nın gündeminde olan hayat pahalılığını önlemek için ne yapılacaksa bu ay içinde yapılmaya başlanmalıdır. Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati'nin bakan yardımcılığı döneminde kısmen başarıya ulaşan ENFLASYONLA TOPYEKÜN MÜCADELE programının hemen devreye alınmasını bekliyoruz.
Sosyal hukuk devleti olmanın gereği olarak, Anayasanın 172. Maddesi ile 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun amaç 1. maddesinde belirtilen Evrensel Tüketici Haklarından, Tüketicilerin temel ihtiyaçlarının karşılanması hakkı ile ekonomik çıkarlarının korunması, zararlarının karşılanması haklarına ilişkin en uygun önlemleri almak yönetenlerin en temel görevlerden olmak zorundadır.
Yasa ve haklar net bir şekilde önümüzde duruyor. Tüketicinin hakkının korunması için tüm imkânların seferber edilmesi ile enflasyon kaynaklı zulme son verileceğini ümit ediyorum. Milleti keriz yerine koyan fırsatçılarla mücadele için devlet- millet elele ilk adımın atılmasını göz gözle bekliyorum.