Bundan üç yıl önce toplumun her kesiminden destek gören ‘'Enflasyonla topyekün mücadele'' kampanyasının yeniden düzenlenmesinin bir işe yaramayacağını söyleyenler olsa da, birilerinin bu işin ucundan tutup memleketin düzlüğe çıkması için katkı sağlaması gerektiğini bir kez daha vurgulamak istiyorum. Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati ve ekibinin ne yapıp edip toplumun tüm kesimlerini kapsayacak şekilde ‘'Enflasyonu boğma'' harekâtını başlatması artık kaçınılmaz…
Bu noktada, haddinden fazla fiyatlanan konut sektöründeki gelişmelere de değinmek istiyorum. Daha iki yıl öncesine kadar cebinde 250 – 300 bin lirası olan bir çekirdek ailenin başını sokabileceği evi bulabilme şansı varken, sadece 24 ay sonra aynı parayla aklı başında bir arabayı bile satın alınamadığını görmek sizce zenginliğin mi yoksa fakirliğin mi işaretidir?
Paramızın değerinin dolar kuru karşısında pula dönüştüğü bir dönemde bahane üretme yarışına girenlerin sayesinde daire fiyatlarının nereden nereye geldiğini hepimiz biliyoruz. İnşaat maliyetlerinin yüzde 50 ile yüzde 100 arasında değiştiği son bir yılda üreticisinden pazarlamacısına, ilk alıcısından ikinci el satıcısına kadar herkes şikayetçi. Bu gerçeği artık Sağır Sultan bile biliyor. Ancak maliyetlerin ötesinde estirilen ‘fiyatlar daha da artacak' rüzgarına kapılanlar sayesinde kendi halinde yaşayıp giden vatandaşların artık mülk sahibi olması mümkün görünmüyor. Hele bir de denetimsizliğin arenasına dönüşmüş olan alış- veriş platformları sayesinde ipin ucu iyiden iyiye kaçmış durumda. ‘İkinci el gayrimenkul alış verişi' deyince adeta pusula görevini üstlenen ve ülkemizin en büyük ticari platformları arasında yer alan SAHİBİNDEN ile kendisine yön bulmaya çalışanlar sürü psikolojisi etkisi ile fiyatları şişirdikçe şişiriyor. Bu gidişata kimin ‘Durun be kardeşim!' diyeceğini merak ediyorum. Evet, denetimsizliğin başrolde olduğu bu gidişata artık birilerinin ‘dur' demesi lazım. Kim ne derse desin gerçekçi bir denetim mekanizmasının kurulması şart. Çünkü gayrimenkul piyasasında oluşan hırs ve kaygı odaklı köpük, ticari ahlakı da derinden sarsıyor. Kimse de ‘ben ne yapıyorum?' demiyor. Aynı konut sitesinde satılık olan ama cephesi, katı ve metrekaresi farklı olan dairelerin fiyatlarının ev sahiplerinin ‘acaba malımı ucuza mı veriyorum' kaygısıyla sürekli artırılması hem alıcıları zorluyor hem de bu işten profesyonelce kazanç sağlayan gayrimenkul danışmanlarını… Dahası aynı sokakta yeni olan bir daire ile eski olan aynı tip daire için neredeyse aynı fiyatın istenmesi işin tadının ne derecede kaçmış olduğunu ispatlar nitelikte. Gayrimenkul sektöründeki yönetici deneyimi ile tanıdığımız Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı görevini yürüten Murat Kurum Bey ile ekibinin Hazine ve Maliye Bakanlığı ile koordineli bir şekilde bu soruna el atmasının zamanı gelmiştir.
Bana sorarsanız, ‘Bu saatten sonra yatırım için konut alınmaz' diyorum. Neden mi? Hesap ortada dostlar… Bundan üç beş yıl öncesine kadar İstanbul'un her hangi bir semtinden 250 bin liraya satın alınabilen 1+1 tipi dairenin boş olarak kiralanmasından 1.200 – 1.400 lira kira geliri elde edilirken, şu anda dip fiyat olarak gördüğümüz 1 milyon lira seviyesinden satın alınan 1+1'den elde edilen kira geliri 3.000 -3.500 lirayı geçmiyor. Ayrıca zirve yapmış olan aidat vs maliyetleri ile istikrarlı ödeme yapan kiracıların azalması dikkate alındığında mülk sahiplerinin büyük riske girmiş olduğunu görüyoruz. Dairesinin değerinin hızla arttığını düşünen yatırımcılar ise acaba istediği zamanda istediği fiyattan müşteri bulabilecek mi dersiniz? Maalesef bu konuda da bir daralma yaşandığını gözlemliyoruz. Şehir efsanesine dönüşen yabancıya yüksek fiyattan konut satma döneminin artık geride kaldığını da ifade edelim. Artık yabancı yatırımcılar kılı kırk yararak alış veriş yapıyor. Dahası sanıldığı gibi her yerde fazlasıyla yabancıya mülk satışı da gerçekleşmiyor. Her ay ortasında açıklanan rakamlar da bu tezimi destekler nitelikte. Görünen şu ki; memleketin neresinde olursa olsun birkaç mülkün sahibi olan vatandaşlar artık kendilerini de milyoner olarak görüyor. Bunun bir zenginlik emaresi olup olmadığını söylemek için şu gerçeği dikkate almakta yarar var: Bundan 10 yıl önce 100 bin liraya satın aldığınız bir daireyi bugün 1 milyona sattığınızda elde ettiğiniz kazanç ile yeni ve daha büyük bir daire satın alabiliyorsanız, işte gerçek kazanç kapınızı çalmış demektir. Yoksa kendisini milyoner görüp, zengin zannetmekle bu değirmenin çarkının döneceğini kimse düşünmemeli.
2021 yılında ortalama yüzde 59.6 artış gösteren emlak fiyatlarının bu yıl zirve yapacağını söyleyenlerin aksine bir babayiğitin çıkıp haksız yere oluşan köpükle mücadele ederek ev sahibi olma hayalini kuranlara umut ışığı olacak adımlar atılmasına vesile olması piyasaya gerçek anlamda moral verecektir. Böylece ‘yok mu daha artıran' umutsuzluğun yerine ‘fiyatı oturmuş' bir piyasaya yol alabiliriz. Bu noktada TOKİ'nin daha etkin bir şekilde devreye gireceği bir dönemin yaklaştığı müjdesini de vermek isterim… Hepinize her şeye rağmen daha ümit dolu ve moralli günler diliyorum.