Yeni Şafak yazarı Prof. Öğün'ün "Ah orta sınıflar" başlıklı yazısı:
Bir çağın kapanıp, diğerinin açılması hadisesine hiç bir zaman inanmadım. Tarihi düzçizgisel süreçler yığını olarak görmenin bir fonksiyonudur bu düşünce. Faili de kartezyenlikten yola çıkan modern akıldır. Bu akıl başlangıçlar ve sonların varlığına inanır. (Yazı dünyasında nokta koymak bir cümlenin sonuna işaret eder. Arkasından başka bir cümle gelecektir. Meselâ Osmanlı yazımında noktanın olmamasını ifadede bir tutarsızlık olarak gören, bunu da kadim zihinlerin zaafı olarak değerlendirenler hafife alınmayacak kadar çoktur). Hâlbuki kadim insanlar zamanı dairevî olarak algılarlardı. Bu da birikimlerin bir süreçten diğerine aktarılması manâsına geliyordu.
BATI MERKEZLİ DEĞERLENDİRME
Tarih atlaslarında karşımıza çıkan tasnifler de buna delâlet eder. Meselâ talebeye, bu tuhaf atlaslara bakıp Roma İmparatorluğu'nu bitirdiği düşünülen, M.S 375 tarihindeki Kavimler Göçü'nü İlk Çağın nihayete erdiği tarih olarak öğretilir. Bu, Batı merkezli bir değerlendirmedir. Orta Çağ'ı bitiren vakıa ise bize göre Fatih'in İstanbul'u fethi; Batı kaynaklarına göre ise Amerikalar'ın keşfidir. Müşterek hatânın peşinden giderek bu yolda sonu gelmeyen münakaşalar yapılır.
ORTADOĞU-UZAK DOĞU KAVRAMLARI
İlk Çağ, Orta Çağ, Modern Çağ gibi kavramlaştırmalar aslında târihi tarihsizleştirmekten başka bir mânâ ifâde etmez. Bu bakış coğrafyalara da yansımakta gecikmemiştir. Bugün Batı ve Doğu ve bunların arasına sıkışan Ortadoğu, Uzak Doğu kavramlarını bilerek bilmeyerek, isteyerek ve istemeyerek kullanıyoruz. Konumlandımalar itibârıyla kolaylık sağlasa da, bu aslında coğrafyaların târihsizleştirilmesinden başka bir şey değildir.
TARİHİ UNUTTURMAK
Görebildiğim kadarıyla, bir varlık zihinlerimizde sönümlendirmek isteniyorsa, onu târihsel pratikler ve beşerî çağrışımlarından arındırmak gerekiyor. Zaman ve mekânların tesmiye ve tasnifleri buna hizmet eder. Galiba yapılmak istenen bir şeyleri unutturmak ve muhtevâsını boşaltmaktır. Ernst Renan'ın modern ulus fikrini, hiç değilse namusluca “amnezi” olarak târif etmesi boşuna olmasa gerektir. Tarihin logos'a oturması kolay değil. O zaman, durumdan çıkarılan vazife de onu kavramsal bir despotizmle bastırmak oluyor.
Elyevm bu işte en uç noktaya sürüklendik. Artık matematiksel bir sembolizm kullanıyoruz. Daha evvelki bir yazımda 68'li, 78'li olmaktan x, y, z, Alfa vb nesil tasniflemelerine geçmiş olduğumuzu yazmıştım. Elon Musk bu işi en ileri seviyeye taşıdı. Çocuğuna matematiksel işaretlemelerden oluşan X AE A-12 ismini verdi.
KAPİTALİZM, TARİH VE İNSAN
Kapitalizm beşerî olan her şeye saldırdı ve onları nesneleştirerek metâlar zincirine soktu. Burjuva zihniyet ekonomipolitik düzeyde bunun hem yanında hem de karşısında oldu. Kendisini tarih üzerinden ezen aristokrat-seçkinciliğe, kendi öz başarılarını ileri sürerek direndi. O sebeple tarihten soğudu. Tekmil yatırımlarını güncele ve geleceğe dayandırdı. Değerler hiyerarşisinde kendisini inşâ eden (self made man) insanı yüceltti. Aslında beşerî varlığı merkeze koyan takdire şâyan bir teşebbüstü bu. Ama sistem bunu hızla massetti. Çünkü kendisinin başardığı işler sistemin hizmetinde olan işlerdi. İşlerin bölünmesi burjuva zihniyetli bireyleri kendi dairelerine (monadlarına) kapatıyordu. Buradan çıkmak için de uğraşanlar oldu. Bunlar ideolojiler mârifetiyle sınıfsal, toplumsal ve insanlık mücâdelelerine giriştiler. Bireysel inşaalardan diğerkâmcı çıkarımlarda bulunmak, bireyselleşmelerini toplumsallaştırmak gayretleriydi bunlar. Aslında çemberde dönen hamsterlar gibiydiler. Nihayet yoruldular. Sistem onları evvelâ ezdi, daha sonra da refahtan pay almak ekseninde uyuşturdu, yatıştırdı ve massetti.
ORTA SINIFLAŞMA: UZAKTAN ACIMA VE NEFRET
Orta sınıflaşma, burjuvaların, toplumsal iddialarından vazgeçmelerini ve yeniden içlerine çekilmelerini, ehlileşmelerini anlatır. Toplumsallıkları topyekûn yok olmadı elbette. Bir defâ her zaman olduğundan daha fazla gettolaşma eğilimleri var. Toplumsal düşünen burjuvalar, orta sınıflardan farklı olarak aşağıdakilere giderlerdi. Tarlalar, fabrikalarda boy gösterirlerdi. Orta sınıflar ise kendi kurtarılmış mekânlarına titizleniyor, oralarda sabit kadem olmayı esas alıyorlar. Toplumsallıklarla kurdukları ilişkileri ise kendilerine acıma ve nefret nesneleri bulmakla alâkalı. Bu, bir zihin ve vicdan sıçraması üzerinden başkalarının praxislerine dâhil olarak değil, mesâfelere dayalı nesneleştirerek oluyor. Uzaktan acıyarak ve nefret ederek varoluyorlar. Nesneleştirme işi son kırk sene zarfında, kültürel dâvâlaşmalardan tabiatı insan karşısında öncelemeye kadar uzandı. 1990'larda hiç değilse bileşimciydiler. Din, etniklik ve cinsiyetçilik üçlemesiyle çalışırlardı. Çevrecilik de bunlarla eşlenirdi. Bugün öyle değil.
DİNİ/MİLLİYETİ/CİNSİYETİ OLMAYAN, TABİATA BAĞIMLI İNSAN
Burjuva zihniyeti, tarihi reddettikleri için tabiat ve insan arasındaki ilişkilere odaklanmıştı. Bugün orta sınıflar insanı nefret ve acıma nesnesi yaptılar. Bu topyekûn insandan soğumakla neticelendi. Ellerinde sadece tabiat kaldı. Onu da alabildiğine fetişleştiriyorlar. Bir zamanlar insanı merkeze alıp tabiatı ona bağımlılaştırmanın derdindeydiler. Bugün ise yaşadıkları insan yılgınlığı onları tam aksi bir istikâmette insanı tabiata bağımlı kılmaya evriltti. Artık nesneleştirmenin son evresindeyiz. Orta sınıfların gözünde insan sadece tabiat ile dizginlenmesi gereken, dini, milliyeti ve cinsiyeti olmayan biyolojik bir “tür”dür. Ekonomipolitik ve kültürelpolitik sahalarındaki onca çuvallamadan sonra nihâyet teknobiyolojizmde bir karar perdesi tutturdular görünüyor.
YeniŞafak