Savaşsız olmayacak! O halde kim savaşacak?
Sanayi ve teknolojinin gelişmesiyle birlikte Batı ve Doğu arasında iki insan tipinin ortaya çıktığını kaydeden Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün, sanayi 'medeniyeti'nin çöküşünün SSCB ile başladığı dönemin ardından sıranın Batı'ya geldiğini, bunun da savaşsız atlatılmayacağını vurguladı.

Oluşturma Tarihi: 2024-04-01 15:25:18

Güncelleme Tarihi: 2024-04-01 15:28:06

Prof. Öğün, sanayi "medeniyetinin" son çırpınışlarını yaşadığını ifade ettiği yazısında Avrupa ordusu kurulma ihtimali üzerinde durdu...

İLERLEME-GELİŞME FİKRİ VE YABANCILAŞMA TARTIŞMASI

Beğenelim beğenmeyelim, modern dünyayı kavramakta çok mühim tespitleri olan Marx'ın en vahim hatalarından birisi, nihâyetinde bir burjuva bakışını yansıtan ilerleme ve gelişme fikirlerine olan keskin bağlılığıydı. Bu sebeple, tarihin dinamizmini sağladığına inandığı, adına üretici güçler dediği; modern düzlemde sanayi teknolojisiyle özdeşleşen birikime hayrandı. Onun meselesi, bu gelişme dinamiğini toplumsallaştırarak özgürleştirmek ve herkesin faydasına seferber etmekti. Bu sebeple mülkiyet meselesini odağa aldı. Arkadaşı Engels'in “Romantikler” olarak alabildiğine küçümsediği, hattâ lânetlediği, St.Simon, Fourier ve Proudhon gibi pek çok diğer sosyalist ise, meselenin mülkiyet meselesinden ziyade, insanı tabiata, tanrıya ve hemcinslerine yabancılaştıran sanayi ve teknoloji meselesi olduğuna inanmışlardı. Bilimsel sosyalizm ile romantik sosyalizm arasındaki en temel fark olarak bu gösterilir ve çok defa geçiştirilir.

DEVLET KAPİTALİZMİ

Reel sosyalizm aslında Marx'ın bu doğrultusunu takip etti. Bunun en uç aşaması ise sanayileşmeyi sosyalist yoldan sağlamayı ihtirasla benimsemiş olan Stalin ve Mao'dan başkası değildir. Sanayileşmenin, tabiatı icabı (by nature) kapitalizm olduğunu, onun içinde mülkiyet ilişkilerini değiştirmenin ortaya sadece kapitalizmin bir türü, hatta en berbat türü olan devlet kapitalizmini çıkarmaktan başka bir şeye yaramayacağını idrak edemediler.

Postsovyetik devir bunun bilgisini çok acı tecrübelerle öğretti. Stalinizm ve Maoizm kapitalizmin en vahşi örüntüsünden (pattern) başkası değildir. Onu değiştirmek bir tarafa, onu derin çelişkileriyle beraber pekiştirmekten başka bir işe yaramamıştır. Bunu şu akıl yürütmeyle daha açık görebiliriz: Saf ekonomik düzlemde bakacak olursak sermaye birikimi, emek ve sermayeyi en yoğunlaştıran, merkezîleştiren bir süreçtir. Bu da bize, Marx kadar mühim bir kavrayış sunan Weber üzerinden, sürecin siyasal ve idarî boyutunu, devletler ve bürokrasilerin rolünü gösterir. Pek çok yazımda II.Umûmî Harp sonunda kurulan dünyanın serapâ, Batı'nın sosyal devletçi Ren kapitalizmi ve Doğu'nun reel sosyalizm temelinde tekmil çeşitlemeleriyle kapitalist olduğunu yazmış olduğumu hatırlıyorum. Aralarındaki yegane fark, ilkinin yeniden bölüşümü demokratik pazarlığa açması; diğerinin ise bunu devlet ihsanlarına bağlamasıydı.

İKİ İNSAN TİPİ

Bu farkı, her ikisinde de müşterek olan derin yabancılaşmanın neticeleri itibarıyla küçümsemiyorum. Batı'nın demokratik görünümlü yeniden bölüşüm süreçleri, egoist, bireyci, tüketimci, çıkarcı, bir insan tipini yaygınlaştırırken; diğerindeki yabancılaşma ise içindeki tüketim arzuları bastırılmış, ama bunlara derin bir özlem duyan saf konformist bir insan tipini ortaya çıkardı. Balonun patladığı postsovyetizmde yaşanan tüketim çılgınlığı tam da buna işâret eder. Müşterek yabancılaşmanın bir türünün diğerine özlem duyması gibi bir garâbet hâlidir bu.

"SAVAŞSIZ, YIKIMSIZ ATLATILMIYOR"

Elyevm sanayi “medeniyeti” tekmil yapılarıyla çöküş halinde. Marx'ın da işaret etmiş olduğu üzere yeni üretici güçlerin yükselişi sınaî dünyayı hunharca sarsıyor. Kapitalizmin bastırmasıyla yoğunlaşmış ve yığılmış bir dünya yavaş yavaş yerini dağıtık ve seyrekleşmiş bir dünyaya bırakacak görünüyor. Buna yeni feodalizm diyenler çok da haksız değil. Sovyetlerin tarihe karışması bunun ilk evresiydi. Şimdi sıra Batı'ya geldi. Gramsci'nin yazmış olduğu üzere eskinin can çekiştiği, yeninin ise henüz kendisini tam ikmal etmediği sancılı bir devir bu. Ne ölünüyor ne de olunuyor. Bu sancılı, buhranlı devirler maalesef savaşsız atlatılmıyor. Büyük bir yıkım olmadan yeni kendisini ikmal edemiyor.

SANAYİ "MEDENİYETİNİN" SON ÇIRPINIŞLARI

Evet savaşı konuşuyoruz. 1980-1990'lardan bu tarafa dinmek bilmeyen Ortadoğu savaşları bunun acıklı (patetik) prelüdüdür. Ukrayna-Rusya ve İsrâil-Filistin savaşı ise güncel yüzü. Artık NATO'lu veya NATO'suz Avrupa Rusya ile kozunu paylaşmaya hazırlanıyor. Devletlerin askerî harcamaları inanması güç bir ivme kazanıyor. Bu manzaralar sanayi “medeniyetinin” son çırpınışlarıdır. Anlaşılıyor ki,yükselişiyle insanlığa büyük bir bedel ödeten sanayi medeniyeti, şimdi de yıkımıyla en büyük bedeli ödetmeye hazırlanıyor. Herkesin zihninde, bu savaşın nükleer bir felakete yol açıp açmayacağı sorusu var. Bunu kestirmek zor; ama bu olmasa da savaşın küreselleşmesinin en az nükleer felakete eşdeğer olacağını düşünüyorum..

AVRUPA ORDUSU KURULABİLİR Mİ?

19. Asrın yüksek sınâi disiplini içinde tulumu üniforma ile değiştirmek, çekiç tutan ele silâh vermek hayli kolaydı. Elyevm bu, bilhassâ savaşa hazırlanan Batı için son derecede zor görünüyor. Yaşlanmış ve alabildiğine çıkarcılaşmış, tüketim içinde gevşemiş nüfuslardan bir ordu çıkar mı? Daha somut olarak ifade edecek olursak bir Avrupa ordusu kurulabilir mi? Evet, savaş teknolojisi asker ihtiyacını hayli geriletmiş görünüyor. Ama toptan tasfiye etmiş olduğu da söylenemez. Ama eğer küresel savaş başlarsa mevcûdun ne kadar yeterli olacağı çok ciddî bir mesele olarak Avrupa'nın gündeminde. Bakalım bunun altından kalkabilecekler mi? Pek zannetmiyorum. Savaşın küreselleşme dinamiği yakalaması, kalabalık ve genç nüfusları olan yarı merkez ve çeper ulusları bu karadeliğe çekmek ihtimâlini de zâten bu güçlendiriyor. Avrupa, kaçınılmaz olarak kendisi için ölecek devşirme ordular kurmak için projeler geliştirmeye başlayacaktır. Muhtemel küresel savaş devşirme ordular arasında olacak görünüyor. Avrupa, önümüzdeki günlerde içini kemiren mültecî meselesinde yeni bir siyaset geliştirir, onlara askerlik kapısını açar; tulum ümidiyle kıt'aya gelenlere üniforma giydirirse hiç şaşırmayalım.. Bu sûretle hem yabancı düşmanlığı bastırılmış, hem de kontrol dışı iltica süreçleri kontrol altına alınmış olacaktır. Malûm, bir taşla en az iki kuş vurmayı çok iyi bilirler.. Ama nihâi tahlilde kazananın, seyrek ve dağıtık yeni dünyayı hazırlayan güçler olacağını unutmamak lâzımdır.