'Sermaye, devlet ve ulusal yapılara savaş açtı'
Dünya siyasetinde gelinen son durumu değerlendiren Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün, toplum yapılarındaki değişimin trajik bir hal aldığını belirtirken, ailede babaların hükmünün kalmadığına dikkat çekti.

Oluşturma Tarihi: 2023-07-27 12:50:40

Güncelleme Tarihi: 2023-07-27 13:03:40

Avrupa'da aşırı sağın yükselişine örnekler veren Pror. Öğün, sermayenin devlet ve uluslara savaş açtığını vurguladı.

Öğün, geçmişten bugüne sergilenen neoliberal politikaların da etkisiyle devlet ve ulusların boşluğa düştüğünü, siyasetin bunun karşısında "baba" otoritesini kaybettiğini, ailede babaların eski kadar hükmünün kalmadığına işaret etti.

SİYASET VE TRAJEDYA; NEREYE KADAR?

Avrupa'da yeni sağ yükselişe geçti. İtalya'da faşistler bizzat iktidârda. İsveç'te sağ, uzun bir aradan sonra hükümet kurdu. Fransa'da Le Pen sanki gün sayıyor. İspanya'da Katalan ve Bask partilerinin desteği ile PP ve Vox'un hükümet kurması son anda engellendi görünüyor. Almanya'da aşırı sağcı Alternative Partei ilk defâ bir mahalli seçimde belediye kazandı. Oy oranı %22'yi buldu.

Bunları siyaset içinde hararet veya tansiyon yükselişi olarak açıklamak doğru olmakla beraber yetersiz bir değerlendirme olacaktır. Mesele siyasetin mevcut müesseselerinin artık yükünü taşımakta zorlanması, ihtiyaçlara cevap verememesidir. Nasıl ki ekonomik krizlerden bahsediliyorsa, siyasal krizler de onun ayrılmaz bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Hattâ daha bütünlüklü olarak politik ekonomilerin küresel krizinden bahsetmek gerekiyor.

"SERMAYE DEVLET VE ULUSAL YAPILARA SAVAŞ AÇTI"

Sermaye devlet ve ulusal yapılara karşı tavizsiz bir savaş açmış durumda. Bu da kendisini daha çok paternalizm (erillik) karşılığında gösteriyor. Çünkü neresinden bakarsak bakalım; devlet her zaman ve dünyanın her yerinde baba'nın en yüksek dereceli örgütlenmesidir. Her zaman öyledir; çünkü kadim ve modern devlet arasında erillik açısından bir fark görmek mümkün değildir.

"AİLEDE BABALARIN HÜKMÜ KALMADI"

Artık görebiliyoruz. Neoliberal dalga bir aşındırma gayretidir. Hem siyasal sol hem de sağı kuşatan bir rüzgâr olarak son derecede başarılı olduğunu da kabûl etmek gerekir. Bugün kimilerine göre Duvar'ın yıkıldığı ve Sovyetlerin dağıldığı 1990'lardan başlayarak aşağı yukarı otuz senedir; kimilerine göre 1960'lardaki Karşı Kültür hareketlerinden başlayarak, yaklaşık yetmiş senedir ekilenler artık biçiliyor. Bu hasat elbette en başta kamusal mekânlarda yapılıyor. Çok bâdireli merhalelerden geçerek, zor belâ kurulan politik ekonomi temelli kamusal yapılar, ikisi bir arada eş anlı olarak içeriden ve dışarıdan aşınıyor ve aşındırılıyor. Taşıyıcı kolonlar nereye kadar idâre edecek bilemiyorum. Aşınma en çok babaerkillik intibâı veren her şeyin reddinde somutlaşıyor. Artık ailelerde babaların eskisi kadar hükmü yok. Dizilerde bunu daha net olarak görebiliriz. Eğer komedisi yapılıyorsa babalar yarı komik, yarı işe yaramaz, devrini tamamlamış bir figür olarak sunuluyor. Eğer dram türünde karşımıza çıkıyorsa sert, acımasız, gaddar babalar çıkıyor karşımıza. Eğitimde paternalist-püritan eğitimin öğretmenleri de öyle gösteriliyor. Siyâsette ise, babaların babası olan devletin ve bürokrasinin hantallığı, lüzûmsuzluğu mutat bir söylem olarak yerleşmiş durumda.

"BOŞLUĞA DÜŞEN ULUSLARIN TEPKİSİ"

Aslında bütün bunlar sermâyenin, paternalizmden alacağını aldıktan sonra ondan vazgeçmesiyle alâkalıdır. Bu vazgeçiş kapitalizmin, sanayi kapitalizminden finansal kapitalizme; oradan da tekno-biyolojik kapitalizme geçişiyle derinden alâkalıdır. Modern paternal yapılar siyâset ve ekonominin ortak tasarrufu üzerinden, yâni politik ekonomik bir gerçeklik olarak kurulmuştu. Ama bugün sermâye siyâsal ve toplumsal yapılarını boşuyor. Bu yapılar ve onları uluslar içinden destekleyen gruplar ise büyük bir boşluğa düşüyor. Güncel (aktüel) ve alışılmış, alelâdeleşmiş (konvansiyonel) sağcılık bu düşüşe karşı tepkileri topluyor. Aşırı sağ bunu ifâde ediyor. Düzensiz ve yasa dışı göç olarak bilinen çarpık demografik hareketliliklerin varlığı değil aşırı sağı yükselten. Bu olsa olsa bir hızlandırıcı ve yoğunlaştırıcı bir faktör olarak görülebilir. Esas olan yukarıdaki boşluk; daha doğru bir ifâde ile ekonominin politik'ten ve toplumsal'dan (ulusal) kendisini ayrıştırmasıdır. Hazin olan bu ayrışmaya solun da kendisini kaptırmış olmasıdır. Sol, maalesef, politik ekonomi içindeki konumunu terk etti. Kültürcülük yapmaya başladı. Aslında kültürcülük politik ekonomik temelde yapılanmış yerleşik kamusal hayâtların ana aşındırıcılarından birisiydi.

"FEMİNİZMİN ERİLLEŞMESİ, KADININ ERKEKTEN MUTLAK KOPUŞU"

Şimdi mücâdelenin yeni bir aşamasında olduğumuzu düşünüyorum. Burada mücâdele sâdece paternalizmin tasfiyesiyle sınırlı kalmıyor. Hoş, babaerkilliğin en somutlaşmış hâli olarak erillik (maçoizm) uzun senelerdir feminist hareketelerin hedefindeydi. Ama bana öyle geliyor ki feminist mücâdeleler tuhaf bir şekilde radikalleşti. Bu radikalleşmenin iki yüzü var. İlkinde, eşitlik adına tuhaf bir erilleşme ortaya çıktı. İkincisinde ise kadının erkekten mutlak kopuşu. Kendi aralarında bunu hanidir tartışıyorlar. Ümit ederim ki çözerler. Ama tartışmaları gereken daha güncel bir mesele çıktı ortaya. Bu da LGBT + üzerinden cinsiyet (gender) meselesinin toptan tasfiyesi. Yâni âdemoğlunun zürriyetinin kesilmek istenmesi. Bu sâdece âdemoğlunun değil, havvâkızının da meselesi olsa gerekir. Yâni hedefte sâdece babaerkillik (patriyarkalizm) yok; feministlerin rüyâlarını süsleyen anaerkillik (matriyarkalizm) de var.

SİYASETİN TRAJEDİSİ

Bu kadarı siyâsal kapasite ve hacimler için çok fazla bir ağırlık doğuruyor. Merkez sağ ve merkez sol ayrışmaları sistemlerin yükünü dağıtıyordu. Ayrıca arada geçişler vardı. Bugün ayrışmalar merkezin iki tarafında değil; doğrudan merkezde. Üstelik kesin ve geçirgensiz. İsrâil son hâliyle tam da bunu anlatıyor. Siyâset, kabaca son yüz sene düşünülürse, hiç bu kadar trajik ve dramatik olmadı. Siyâset bu kadar trajik hâl kaldıramaz. Toplumsalın, ulusalın, devletin sönümlendirmesinin en yüksek ve geri çevrilemez aşamasıdır siyâsetin sönümlenmesi. Âdemiyete kötü şeyler yaşatır. En son 1930'lar böyleydi. Anlatmaya hâcet yok. Arkasının nasıl geldiğini herkes bilir…

YeniŞafak