The Telegraph'da yayımlanan bir analizde, Milei yönetiminde ülkedeki durum şöyle özetleniyor:
"Kendisi yarı profesyonel bir futbolcu, rock müzisyeni ve diğer şeylerin yanı sıra tantrik seks gurusu olmuştur, ancak Milei en büyük şöhreti ikonoklastik bir ekonomi profesörü olarak kazanmıştır.
Arjantin'in zor durumdaki ekonomisi artık Milei'nin fikirlerinin test alanı haline gelebilir . En azından umutsuz bir durumda. Rezervler tükendi, üretim daralıyor ve ülke fiilen iflas etmiş durumda.
Görevden ayrılan hükümet, hizmetleri devam ettirmek için yalnızca para bastı; bu da pesonun değerinde feci bir düşüşe ve Arjantinlilerin en son otuz yıl önce tanık olduğu türden fiyat artışlarına geri dönüşe yol açtı. Yıllık enflasyon geçen ay yüzde 143'e ulaştı.
Milei, ülkedeki birçok sıkıntının sorumlusu olarak gördüğü kamu sektörüne elektrikli testere götürerek sorunları çözmek istiyor. Pek çok bakanlığı kapatmayı, devlet şirketlerini satmayı ve kamu harcamalarını GSYİH'nın yüzde 38'inden yüzde 23'üne indirmeyi hedefliyor.
Bir zamanlar "evrendeki en kötü şey" olarak tanımladığı merkez bankasını kapatmakla tehdit etti. Yerel para birimi olan peso'yu kaldırıp yerine ABD dolarını geçirmek istiyor.
Milei, otomatik olarak ABD ve İsrail'e uyum sağlamak istiyor ve kara listesinde yer alan iki ülkeden (komşu Brezilya ve Çin) Arjantin'in en büyük ticaret ortakları arasında yer almasına rağmen "sosyalist" ülkelerle çalışmayı reddedeceğini söyledi.
Siyasi gerçekler onun hırslarını kısıtlayacaktır. Milei'nin partisi alt meclisteki 257 sandalyeden yalnızca 35'ine ve senatodaki 72 sandalyeden 7'sine sahip ve bu da onu daha muhafazakar merkez sağ partilere bağımlı kılıyor.
Yenilen Peronist hareketle yakın bağlarını sürdüren sendikalara kesinlikle karşı çıkılacak. Geleneksel olarak istediklerini elde etmek için grevlere ve sokak ablukalarına başvurmak konusunda hızlı davrandılar.
Milei, diğer alanlarda da sert bir yaklaşım benimseyebileceğinin sinyalini vererek çatışma olasılığını bir kez daha artırdı. Yeni başkan yardımcısı Victoria Villarruel'in, kariyerinin çoğunu 1970'lerin sonu ve 1980'lerin başındaki aşırı sağcı diktatörlük sırasında işlenen insan hakları ihlallerinden sorumlu askeri görevlileri savunmakla geçirmiş bir avukat olması belki de anlamlıdır."