Avrupa çirkefleşerek içe kapanıyor
8 Yıl Önce Güncellendi
2017-03-28 16:24:30
İslam düşmanlığı olarak adlandırdığımız İslamofobi ile birlikte yabancı düşmanlığı neredeyse Batı dünyasının birinci gündemi haline geldi. Bunun yanında Almanya ve eski Faşizmin etkisinde olan küçük ülkelerde ise “Turkofobia” Türkiye düşmanlığı başladı. İşleri güçleri Türkiye ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmuş. Bu düşmanlığı iç siyasetlerine alet ederek ırkçı ve yabancı düşmanlığını körükleyerek en büyük zararı kendilerine veriyor. Çünkü bu sağlıklı olmayan hastalıklı bir bakış açısıdır. Batı'nın bu hastalıktan bir an önce kurtarılması gerekir.
Yıllardır ülkemizin baş düşmanı olarak ABD ve Siyonist rejim olduğunu düşünmüştük. Ancak son yıllarda birinci sıranın yer değiştiğini yerine eski Nazı Almanya'sının aldığını görmekteyiz. Oysa Almanya ile kadim ortaklığımız vardı. Bölge üzerinde iki önemli müttefiktik. Devletlerin politikaları bunun üzerine inşa edilirdi. Şimdi ise Almanya bir numaralı Türkiye düşmanı haline geldi.
Angela Merkel gibi düşük profilli siyasetçilerde bu hastalıklı durumu görerek istifade etmeye başladı. Kendi ailesinden beri Osmanlı ve Türkiye düşmanlığıyla büyüyen Merkel bu virüsü oya çevirmeyi başardı. Siyonist çevrelerin de desteğiyle Türkiye ve İslam düşmanlığı tüm Avrupa genelinde yayılmaya başladı.
Siyonistlerin amacı Batıdaki Yahudi düşmanlığını unutturup yerine İslam düşmanlığını yerleştirmektir. Öte yandan FETÖ'nün ele başı olan F. Gülen gibi “Dinler arası diyalog” safsatasıyla yeni bir din anlayışı çıkarmak istiyorlar. Bugün Avrupa ve Amerika kıtasında gerçek Hristiyanlık yerine “Judeo-Christian “ Yahudiliğin kontrolünde bir Hristiyanlık anlayışı oluşturmak isteniyor. Bu sapık inanış Batı'da oldukça yaygın hale getirildi. Türkiye bu konuda emperyalistlerin ve Siyonistlerin oyununu bozduğu için bir şekilde “yola getirilmek” isteniyor.
Bunun için Kemalist, Ulusalcı, Liberal, terör yanlısı Alevi kesim, PKK gibi ayrılıkçı Kürt etnisitesi, ordu içindeki batılı ajanlar ve devşirmeler devreye sokuldu. Başarılı olamadılar. İlerideki zamanlar için İslam dünyasının başına Halife ve mehdi olarak getirmeyi düşündükleri Şizofren Fethullah Gülen ve onun ahmak avenesini 15 Temmuz'da sahneye çıkardılar. Tarihin en karanlık ve en kanlı katliamını yaptılar. Aralarında okul arkadaşım Mustafa Cambaz Hasan'ında olduğu 248 vatan evladını şehit ettiler. Binlerce masumu ise sakat ve yaralı bıraktılar.
FETÖ, PKK, DHKP-C ve Kemalistler Gezi'de birleştirildi
Bu hain kalkışmayı FETÖ'nün askeriyedeki bir takım satılmış vatan haini ve birkaç bukalemun tipli kişilerle yapmaya kalkışması beklenemez. Belli ki üst şeytanı bir aklın plan ve projesiyle yapılmış haince bir kalkışmadır. Şükürler olsun ki başarılı olamadılar. Hem ülkenin kalkınması hem de halkın müreffeh bir hayat sürmesinin önü kesilecekti. Haşhaşı Gülen'in dikta ettiği sapık bir din anlayışı ihdas edilerek Batı'daki gibi Yahudi-Hristiyan karışımı sapık bir inancının parçası haline getirilecek.
Ülkemizin sanayi ve ticarette eskiye oranla ilerlemesi emperyalistlerin planlarını bozdu. Ülke kalkınınca halkın olaylara bakışı, kendine güveni ve ülkesini sevmesi dış mihrakların işine gelmediğinden karalama ve yalan iftiralarına başvurmaya başlanıldı. Ülkenin kalkınmasına ön ayak olan Cumhurbaşkanımız Erdoğan ve ekibinden duyulan rahatsızlık açıkça dile getirilmeye başlandı.
Yurtiçi ve yurtdışındaki tüm yazılı ve görsel medya kullanıldı. Sözde gazeteci-yazar veya akademik ünvanlı kişiler sahaya sürüldü. Her fırsatta yapılanların yanlış olduğunu iddia etseler deinandırıcı olmadı. Çünkü onların iddia ettikleriyle halkın gördüğü ve hissettiği rahatlık birbiriyle uyuşmuyor. Hizmetin kentlerden köylere, seçkinlerden halka sirayet ettiğini gören halk emperyalistlerin değil kendi içinden olan kişilere inanarak inatla ve ısrarla iktidar koltuğunu takdim ettiler. İşte bu olanlar emperyalistlerin çıldırmasına ve cinnet geçirmesine yetti.
Türkiye ile yapılacak aktif mücadelenin başına Merkel denilen çapı ve ağırlığı olmayan bir kukla getirildi. Kendi ülkesini Siyonistlerin oyuncağı haline getiren bu beceriksiz her fırsatta ülkemizi karıştırmaya başladı. Ülkemizde bulunan yüzlerce Alman vakfı aracılığıyla anarşi ve terör eylemleri desteklenmeye başlandı. Bunu ilk kez Gezi parkı olaylarında gördük. FETÖ, PKK, DHKP-C, Kemalist ve diğer anarşi gruplarının ilk kez burada bir araya geldiklerine şahit olunca şaşırdık. Okumalarımızı ve araştırmalarımızı tekrar gözden geçirmek zorunda kaldık. Sonunda ayni neticeye ulaşınca herkes gibi bizde şoke olduk. Oyunun ne denli büyük olduğunu kavradık.
AB ile müzakereler durdurulsun!
Avrupa'da ve ABD'deki bazı ajanlar ülkemiz ve Cumhurbaşkanımız aleyhine ileri geri yazı yazarak kafaları karıştırmaya çalışıyor. Daha doğrusu senaryo yazarak bunun gerçekleşmesi için dilek ve temenni de bulunuyorlar. Türkiye'yi AB üyeliğine almamakla tehdit ediyorlar. AB'ye girmek isteyen kim? Onlar kabul etse bile sonunda halka AB'ye giriş konusunda sorulacak. Şimdiki konjonktüre göre halkın yüzde 75'i girmeyelim yönünde oy kullanır. Yanı AB halkın gözünde bitmiş ve oradan hiçbir beklenti kalmamıştır. Zaten yakın zamanda da AB kendiliğinden dağılacaktır.
Şimdi üyeliğe alınan ülkeler ortada yokken 1963 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu ile anlaşma imzalamıştık. Onlar bizi hep bir pazar olarak gördü. Ülkeyi yöneten zayıf ve basiretsizler de bu sömürü düzenini değiştirme yoluna gitmedi. Aleyhimize alınan kararları uygulayan bir uydu devleti haline gelmiştik. 1999 yılında ise AB'ye aday üye olduk. 2003 yılında da AB ile müzakerelere başladık. Onların istediği birçok kanun değişti. Ama onların düşmanlığı değişmedi.
Bizden istifade ettiler ancak onların bize bir katkısı olmadı. Türkiye'yi hiçbir zaman AB'ye almak istemediler. Kendilerini Hristiyan (çakma) bizi ise hep öteki olarak gördüler. Oyalayıp durdular. El altından teröristlerle işbirliği içine girdiler. PKK ve DHKP-C'nin en büyük destekçileri oldular. Onlar başaramayınca FETÖ'yü avuçlarının içine aldılar. Batı'da işlenen terör olaylarını hep Müslümanlara yıkmaya çalıştılar. İngiltere ve ABD tarafından kurulan DEAŞ gibi kanlı terör örgütünün eylemleri hep Müslümanlara mal edildi. Oysa onların İslam'la hiçbir alakaları yok. Sadece İslam'ı kullanan birer maşadan başkası değiller.
Kendilerini saklamak için bizim bu lanetli örgüte “yardım” ettiğimizi iddia ettiler. İddialarını desteklemek için içimizdeki ajanları ve siyasileri kullandılar. Ana muhalefet ve terör yanlısı siyası parti hemen her gün bu yalan haberi dile getirdi. Emperyalistlerin yayın organları da bu yalanları haberleştirip halka ve dünyaya ulaştırdı. Hala ayni yalan ve iftiralara utanmadan devam ediyorlar.
Faşizm Avrupa'da etkili olmaya başladı
Bu durum sürdürülebilir değil. Müslümanlara yönelik iftira ve baskı yaparak gittikçe kendi içine kapanıyor ve dünyadan izole oluyorlar. Bu aslında Avrupalıların geçmişlerine dönüş yaptığının en barız göstergesidir. İçe kapanan Avrupalıların ne kadar vahşi ve Barbar olduklarını çok yakından biliyoruz. Birbirlerini boğazlayacaklar. Tersine göç başlayacak. Huzur bulacakları ve canlarını kurtarabilecekleri tek güvenli limanın Türkiye olduğunu görecekler.
AB adalet divanın almış olduğu Başörtüsü yasağının ilk uygulayıcısı Danimarka oldu. Başörtüsünü çıkarmayan ve işsizlik maaşı alanların maaşları kesilmeye başlandı. Yani yasak evde ve sokakta yürüyen normal halka karşı bir silah olarak kullanılmaya başlandı. Sokaklarda fuhuş yapan, uyuşturucu satan, içen, hırsızlık ve anarşiye karışanlara ses çıkarılmıyor. Bir bayan sadece Başörtüsü taktı diye toplumdan dışlanması hangi akıl ve mantıkla izah edilebilir? Bu gidiş AB'nin hızlıca çöküşe ve yok olmaya başladığının bir göstergesidir.
Bundan dolayı bu kişilere Faşist ve Nazı kafalılar diyoruz. Bunda alınacak ve gocunacak bir taraf yok ki. Yapılanların aynısını Adolf Hitler ile Benito Mussolini yapmıştı. Şimdiki sözde yöneticilerde aynı aptalca yolu takıp ettiklerinden bu benzetmeyi yapıyoruz. Kendi tarihlerindeki karanlık ve ayıplı yapılaşmayı hatırlatıyoruz. Bize kızacaklarına kendilerine çeki düzen versinler. Ayrımcılık yapmasınlar. İnsanlara eşitçe ve adilane muamele etsinler.
Batı bize ve Müslümanlara saygılı olmayı öğrenecek. Bizler parmak göstererek korkutulacak bir millet değiliz. 15 Temmuz gecesi bu millet, kim olduğunu tüm dünyaya bir kez daha göstermiştir. Bizler başta olmak üzere dost ve düşman bu hain kalkışmadan ders alması gerekir. Ülkemizi ve milletimizi yok etmeye çalışanların arttığı bir zamanda halk olarak birbirimize daha da kenetlenmeliyiz. Emperyalistlerin oyununa gelmemek için hep birlikte uğraş vermeliyiz.
SON VİDEO HABER
Haber Ara