Filipinlerin işgali altında, Müslümanların çoğunlukta yaşadığı Bangsamoro bölgesinde yaklaşık 450 yıldan beri emperyalist ve işgalci güçlere karşı Cihad devam etmektedir. Namusu, vatanı ve özgürlüğü için, kah silahlı kah silahsız, mücadele eden Morolu Müslümanlar tüm kışkırtmalara rağmen terör eylemlerine başvurmadı. Terör yanlısı olanlarasıfır tolerans gösterilerek gruplardan uzaklaştırıldı.
Rahmetli Selamet Haşimi liderliğinde, 1980'lı yılların başında kurulan “ Moro İslami Kurtuluş Cephesi” ( MNLF) inancı, halkı ve bölgesi için Filipinler devlet birimleriyle, daha doğrusu silahlı unsularla savaşıyor. Hiçbir zaman sivil yerleşimbirimlerine veya bölgedeki Gayri Müslim gruplara herhangi bir saldırı gerçekleştirmemiştir. Onların savaşı halkla değil, topraklarını işgal eden güçlere karşıdır.
İslam'a ve Müslümanlara yönelik başlatılan global düşmanlık neticesinde ilk önce Afganistan'da, Pakistan'da ve daha sonra Afrika ülkelerinden Ortadoğu ülkelerine kadar kurulan garip ve tuhaf terör örgütlerinin aynısını Filipinler'de Mindanao ve Bangsamoro bölgesinde özgürlük mücadelesi veren Müslüman grupların arasına sokmak istediler. Genel anlamda başarılı olamayınca MNLF'nin içinden küçük bir grubun 1990 yılında ayrılmasıyla ortaya El-Kaide destekli bir terör grubu çıkmış oldu.
Sulu adasında faaliyet gösteren ve Abdülrezzak Cancalani tarafından kurulan “Ebu Sayyaf” ismiyle kendini lanse eden bu grup ilk önce bölgeye turist olarak giden yabancıları kaçırıp fidye istemeye başladı. Bu grubun liderliğini her ne kadar Filipinli bir Müslüman yapıyor olsa da “başkanlık konseyinde” Arap ve başka ülkelerden bir araya gelmiş yabancı unsurlar bulunmaktadır. Bir başka özellikleri de bu lider kadrosunun bir kısmı daha önce Afganistan'da bulunmuş olmalarıdır. Ne hikmetse bu kişilerin geneline yakını Sovyet işgal güçlerine karşı değil de Afganlı Mücahitler yönetimi ele aldıktan sonra iç savaşa katılmalarıdır.
Çok önceden beri bazı Arap asıllı savaşçılar Filipinler'deki Cihad hareketine katılmak için Selamet Haşimi'den izin istemişlerdi. Ancak rahmetli Haşimi, sanki geleceği görmüş gibi, Arap asıllı savaşçı kişilere teşekkür ederek, “bizim savaşçıya değil, maddi güce ve yurt dışında haklı davamızın tanıtılmasına “PR”'a ihtiyacımız var” demişti. Bu güzel ve yerinde verilen cevap karşısında mutlu olmayanlar zayıf halka olarak gördükleri Cancalani'yi keşfettiler. İlk icraat olarak ABD ve Batılı devletlerin sivil vatandaşlarını kaçırarak fidye talep etmeye başladılar.
Yeni Dünya Düzeninine karşı küresel cihad
Ebu Sayyaf örgütü terör eylemlerine başladığı zaman dilimi içinde başka coğrafyalarda yeni terör örgütleri ortaya çıkmaya başladı. Somali'de Eş-Şebab örgütü faaliyetlerine başladıktan sonra ayni kıt'ada Milenyum 'un başında, Nijerya'nın Borno eyaletinde Muhammed Yusuf liderliğinde Boko Haram silahlı terör örgütü eylemlerine başladı. Uranyum yatağı olan Mali'yi işgal etmek için bahane arayan Fransa'nın imdadına yine 1990'lı yılların başında İyad Aggaly tarafından kurulan Ensar ed-Din örgütü yetişti.
İslam coğrafyasında yerden mantar biter gibi terör örgütlerinin garip isimlerle çıkmasının arkasındaki lokomotif gücün El-Kaide terör örgütünün olduğu iddia edildi. Peki, El-Kaide'nin arkasında ki güç kimdir? Ekmek bulamayan bu kişiler nasıl oluyor da ABD, Çin, Rus ve Fransız yapımı silahlarla donatılmış oluyor? Kim ve neden İslam coğrafyasında bu silahlar dağıtıldı?
Bu örgütlerin temel çıkış noktaları ülkelerinde gördükleri aşırı zulüm ve baskı bahane edilerek, ABD ve diğer Batılı değerlerin savunduğu Yeni Dünya Düzenini kabul etmediklerini görüyoruz. Buna karşılık ileri sürülen sözde Küresel Cihad hareketlerini başlattılar. Bu örgütler Anglo-Amerika dünya sistemine alternatif olarak faaliyet ettiğini iddia etmeleriyle dikkatleri üzerilerine çekmeyi başardılar. Bunların eylemleri bahane edilerek “İslami terör” kavramı kullanılmaya başlandı.
Söz konusu talimatlarla kurdurulan bu örgütlerin faaliyet gösterdiği alanlara baktığımızda köklü İslami geleneğe ve emperyalistlere kök söktüren bir yapıya sahip olduklarını görüyoruz. Emperyalistlerin cenk sahasında elini bükemediği Müslümanları yok etmek için kendi içlerinden çıkarttığı DEAŞ, FETÖ ve Pakistan'daki ‘Kur'an Yolu Hareketi' lideri Tahir Kadri gibi Haşhaşıler vasıtasıyla dizayn etmeye çalışıyor.
Emperyalistler artık doğrudan Müslümanların arasına girmiyor. Taktik değiştirdiler. SSCB'nin Afganistan'ı işgalinden sonra ortaya çıkan yiğit ve kahraman İslam savaşçılarının başarısını gören şer güçler Müslümanlarla bire bir baş edemeyeceklerini anladılar. Vahhabi, kendi deyimleriyle Selefi görüşlü ama para sıkıntısı çekmeyen kişiler finanse ettiği örgütler vasıtasıyla tüm Müslümanlar arasında fitne tohumları ekildi.
Müslümanlar Özerk Yönetime kavuşacak
Filipinler'deki asırlardan beri devam eden Cihad'i lekelemek için masum sivillerin kaçırılıp öldürülmesi veya fidye istenilmesi sonucunda Müslümanlar lekeleniyor. Çeçenistan, Suriye, Libya, Tunus, Irak ve Yemen gibi ülkelerde baş gösteren DEAŞ gibi terör örgütleri kâfirlerle değil aksine Müslümanlarla savaşıyorlar. Bu yeni trende dikkat etmek gerekir. Bunların derdi küresel cihad değil, İslam toplumlarını tecrit ederek “İslam dininin şiddet yanlısı” olduğu algısını oluşturmak. Öte yandan da Müslümanlar arasında kanlı mezhep ve iç savaşı yayarak bölgeden insanların göç etmesini sağlamaktır. Nispet bu amaçlarına ulaştılar.
Filipinli Müslümanlar devletle uzun zamandan beri barış antlaşmasının çerçevesini görüşüyor. Devlet Mindanao bölgesinde Müslümanlara özerk yönetimi tanıyacak, düşmanca ve inkarcı tavrından vazgeçerek vatandaşlık temelinde hak edilen özgürlükler verilecek. Söz konusu barış görüşmelerine Türkiye devletinin yanında önemli ve güzide kuruluşlarımızdan olan İHH, İnsanı Hak ve Hürriyetleri İnsanı Yardım Vakfı'da gözlemci olarak bulunuyor.
Barış görüşmelerinin bitme noktasına geldiği bugünler de Ebu Sayyaf örgütü hemen devreye girdi. Kanada, ABD, Norveç ve İngiltere vatandaşı olan turistleri kaçırarak 100 milyon dolar fidye talebinde bulundu. Bu terör eylemini bahane edilerek hem Filipinler yönetimi hem de bu konuda etkili olan emperyalist devletler Müslümanların elde edeceği hukuki hakların gerçekleşmemesi için aykırı görüşlerini dillendirmeye başladı. Müslüman görünümlü piyonlar yine emperyalistlerin imdadına yetişti.
Bölgede oluşacak barış sadece Bangsamoro Müslümanlarının değil aksine Filipinler başta olmak üzere tüm bölge hattadünyanın çıkarına olacaktır. Manila yönetimi bu terör olayından dolayı bölgede hakim olan Müslümanları sorumlututarak meclisten çıkaracağı özerklik yasalarını yavaşlatmaya başladı. Mindanao Müslüman Özerk Bölgesi, söz konusu yasayla Bangsamoro Özerk Yönetimine dönüşecek. Eskiden alınmış olan kısmı özerklik tüm Müslümanların yaşadığı bölgeyi kapsayacak. Barış görüşmeleri yıllardan beri devam ediyor. Nihai antlaşmaya çok az bir vakit kaldı.
Barış ve esenlik içinde yaşamak
Barış ulaşılabilir bir uzaklıktayken birileri çıkıp ipe un seriyor. Meclis tatile girmeden bu yasa 19 Aralık tarihine kadar mutlaka geçmelidir. Yoksa terör ve şiddet yanlısı gruplar kazanmış olacak.
MNLF ve diğer Müslümanlar zaten yıllardan beri emperyalist güçlerle savaşıyor 1521 yılında ünlü Portekizli denizciFerdinand Macellanı öldürüp ordusunu bozguna uğrattığı gibi Japonya, ABD işgalı ve Filipinler güçleriyle şimdiye kadar mücadele etti. Şimdiye kadar 300 binin üzerinde şehit veren bu yiğitler yine arslanlar gibi dinini ve mukaddesatını korur. Ama esas olan amaç barış içinde yaşamaktır. Kimsenin burnunun kanamamasıdır. Savaş kolay, barış yapmak zordur. Buradaki gaye zoru başarmaktır.
Dünyadaki tüm mazlum halklar ve Müslümanlar üzerinde oynan çirkin oyunların farkında olması ve emperyalistlerin çıkarına hizmet etmemek gerekir. Özellikle içimizden çıkan veya çıkarılan Paralel, silahlı, silahsız daha doğrusuAllah'ın emrettiğinin dışında ifade kullananlara dikkat edelim, peşlerinden gitmeyelim.
“Barış” bizim dinimizin temelidir.
https//:twitter.com/aslanbalci1