Barış ve sevgi dini olan İslam inancı dünyada ve özellikle Avrupa'da bir kesim tarafından bilinçli olarak yanlış tanıtılmaya çalışılıyor. Buna mukabil bir kısım kendini Müslüman olarak isimlendiren kişilerde İslam inancından ve Müslümanlardan insanları “nefret”ettirmek için çaba harcamaktadır. Her iki tarafın hata yaptığını ve insanlık suçu işlediğini dile getiren bizim gibi Müslümanlarıngayretleri her platformda devam etmektedir.
Son zamanların moda tabiriyle “ İslamofobi” ekonomik, siyasal, fanatik dini ayrımcılık, çıkar amaçlı ve evrensel kaos çıkarmak için bu düşüncenin yayılması sağlanıyor. Medeniyetler çatışması tezini ABD'de ortaya atan hastalıklı beyinler bunun alt yapısını Avrupa'da oluşturdu. ABD'de genel anlamda bir “Millet” olmadığından bu nefret ve şiddet fikrinin işsiz kalmakla yüz yüze kalan Avrupalı halklar vasıtasıyla gerçekleştiriyor.
Avrupa'da olan biten bütün olumsuz ve negatif olayların arkasında “yabancılar ve Müslümanlar” olduğu fikrini cahil ve sokak insanları arasında rahatça yayabildiler. Irkçılığa meyilli olan Avrupa halkı bu ucuz ve basit fikri rahatlıkla benimsedi. Kendisinin iş beğenmeyip barlarda aylak aylak oturmasının faturasını yabancılara kesiyor. Böylelikle hem kendini rahatlatmış oluyor hem de ev veçevredekilere işsizliğinin gerekçesini kestirme bir yolla izah etmenin rahatlığını yaşıyor. İşsiz ve parasız birer ayyaş oldukları için devamlı çevresinden azar işiten bu kişiler Yabancı ve İslam düşmanlığına sarılmaktan başka bir yol bulamadıklarını kendileri de itirafediyor.
İslamofobi aslında ekonomik değerler ve iş imkânlarının başkalarının eline geçmesinden dolayı işsiz kalma korkusundan doğan birfikirdir. Daha sonra bu korku yapılan propagandaların etkisiyle önyargı ve nefrete dönüştüğünü görüyoruz. Avrupa'nın birçok ülkesindeki politikacılar fikir ve çözüm üretemedikleri için ırkçı ve ayrılıkçı söylemleri öne çıkarak bu nefreti ve şiddeti daha da tırmandırmıştır.
Aklı başında seçmeni etkileyemeyeceğini anlayan AB'li siyasetçiler sokak dili ve Barlara takılan aylak insanların jargonu ile konuşmaya başladı. Bu sokak dili ülkelerini ve dünyayı felakete götürüyor ama kendilerine kısa vadede oy olarak geri döndüğünü kabul etmeliyiz. Çatışma fikrini ortaya atan Siyonist kafalılar sahadan çekilip gelişmeleri uzaktan takip ediyorlar. Avrupa'ya bir şekilde gelmiş olan Yabancı veya Müslümanlarla yerli halklar arasındaki çatışmanın neticelerini izlemekle meşguller.
Uluslararası Hak İhlalleri İzleme Merkezi'nce (UHİM) Avrupa'da yükselen “İslamofobi” tehlikesini gördü. Değerli dostum Ayhan Küçük başkanlığında birçok heyet Avrupa'ya giderek araştırma ve gözlem yaptılar. Bu konuda UHİM olarak bir kaç rapor yayınladılar. İşi daha da ileri ve evrensel boyuta taşıyarak bir de Uluslararası Panel düzenledi. Amerika ve Avrupa'nın değişik ülkelerinden kendi alanlarında uzman kişilerin katıldığı panelde ilginç ve düşündürücü sonuçlar ortaya çıktı.
“İslamifobi bir insanlık suçudur”
Panelistlerin ısrarla vurguladıkları konunun başında “İslamifobi bir insanlık suçudur” teması oldu. Panel 'in sonunda bir bildiri yayınlandı. Bildiride, “BM nezdinde İslamofobi bir suç olarak kabul edilmeli ve gerekli cezai müeyyideler yasalara bağlanmalıdır. 'İslamofobi' kavramının bizzat kendisinin islamofobik bir kavram olduğu gerçeğinden hareketle, Müslümanların maruz kaldığıayrımcı politikalar ve şiddeti ifade etmek üzere 'İslam düşmanlığı', 'İslam karşıtlığı' ve 'Müslüman düşmanlığı' gibi ifadeler tercih edilmelidir.'
Avrupa ve Amerika kıtasının genelinde en çok nefret edilen Yahudiler olduğunu görürüz. Bu nefretin iki yönü vardır. Yahudiler yerel halktan “kendilerinden olmadıkları” için nefret ederken, Yerel halk Yahudilerin dini inancından değil onların yalan, hırsızlık, rüşvet, tefecilik ve art niyetli olmalarından dolayı nefret ederler. Yıllardan beri aşağılanan ve fıkralara konu edilen Yahudiler ele geçirmiş olduğu basın yayın ve film sektörü aracılığıyla algı yönetimini iyi kullanarak bu negatif durumu kendi üzerlerinden attı. Siyonistlerin yakın zamanda kendilerine tehlike olarak gördüğü İslam dinini ve mensupları olan Müslümanları hedef tahtasına oturttu.
Yapılanlarla her fırsatta Müslümanlar suçlu olarak gösterilmeye başlandı. İslam beldelerinde kendilerinin desteklediği ve ortaya çıkardığı terör örgütlerinin eylemlerini Batı değerlerine zarar verdiğini ısrarla vurgulayıp durdular. Fransa, Almanya, İskandinav ülkeleri başta olmak üzere onlarca ülkede Müslümanlara yönelik ırkçı ve faşistçe saldırılar tertip edildi. İslam'ın kutsallarına dil uzatıldı. Kur'an-ı Kerim'e ve Sevgili Peygamberimize hakaretler yapıldı. İnsanı ölçütlerde cevap verenler “radikal terörist” olarak lanse edildi.
Siyonistlerin oyununa gelen bazı Müslüman gençlerin yaptıkları şiddet eylemleri adeta dünyanın sonu gibi gösterildi. Buna rağmen Müslümanların eline silah ve Molotof kokteyl veremediler. Baktılar ki olmuyor bu kez yine devreye kendileri girdi ve Fransa'da birsenaryo sergilediler.
Avrupa ve dünya da ayrımcılık yayılma eğilimdedir. Ortadoğu, Afrika ve Asya ülkelerindeki savaşlar ve iç karışıklıklar nedeniyle her gün binlerce insan yurdunu terk ederek başka ülkelere kaçak veya legal yollarla gitmeye çalışıyor. En çok Avrupa kıtası tercih ediliyor. Bu göç dalgası beraberinde ırkçılığı getirmektedir. Entelektüel fikirleriyle bazen beni hayrete düşüren Ahmet Furkan bu konuda çok güzel bir cümle kurdu “Irkçılık ideolojik bir düşünceden ziyade psikolojik bir rahatsızlık” olduğunu dile getirdi.
Batı'daki bu gelişmeler neticesinde eskiden korku olarak nitelendirdiğimiz olgunun yerini düşmanlığın alması son derece ürkütücüdür. Çünkü bu düşmanlıktan kazan taraf olmayacak. Müslümanların kaybedeceği gibi Avrupa ve ABD'de kaybedecektir. Bu ülkelerde zorunlu olarak yaşamak zorunda kalan insanlarımız ayrımcı ve hukuksuz davranışlara maruz kalacak ama Siyonist ve emperyalistlerinistediği gibi şiddete başvurmayacakları bir gerçektir. Tüm bu olumsuz olgulara rağmen İslam dini Avrupa'da en fazla kabul gören ve araştırılan bir din olduğunu da sevinerek dile getirmeliyim. Yanı, güneş balçıkla sıvanmaz.
Tevhid sancağını kimse yere düşüremez
AB ülkeleri her ne kadar ön yargılı, ayrımcı, ötekileştiren, fiziksel ve fiili saldırılar gerçekleştirmeye zemin hazırlamaya çalışsalar da İslam dini yerel halkın kalbine girdi. O sevgiyi ve inancı hangi faşist ve ayrımcı kanun söküp alabilir ki? Bu inanç sahipleri şimdiye kadar hep değişik imtihanlara duçar oldu. Tarihteki Nemrutlar, Firavunlar, Ebu Leheblerin yerini günümüzde Siyonist İsrail, Büyük şeytan ABD ve yamağı AB ülkeleriyle beraber Sisi ve Esed gibi vampirler aldı.
Zalimler hep Helak oldu ama bu inanç ve Tevhid bayrağı hiçbir zaman yere düşmedi. Bazen bu bayrağı Mısır'da Hasan el Benna, ABD'de Malcom X, Bosna Hersek'te Aliya İzzetbegoviç, Filipinlerde Selamet Haşimi, Afganistan, Çeçenistan, Arap ülkelerindeki hareket liderleriyle Türkiye gibi ülkelerde hep yiğitler bulundu. Tevhid bayrağını asla yere düşürmediler. AB ve ABD'deki Siyonist güdümlü Çapulcu, Gezi zekâlı Haşhaşıler mi düşürecek?
Müslümanlar ve Yabancılar AB'nin bir gerçeğidir. Toplumlardan ve dini inançlarından dolayı nefret etmek, ötekileştirmek sorunu çözmeyip Siyonistlerin istediği gibi toplumları kutuplaştırır. AB toplumu ve halkı yanı başında bulunan komşusunu tanısın, onu anlasın. Yaşadıkları toplumdaki sorunlara beraberce çözüm arasınlar. İnkâr ve şiddet politikasıyla bir yere varılamayacağını en iyi Nazı zulmünü gören Avrupa bilmektedir.
İslam dini korkulacak ve garipsenecek bir din değil, aksine çağlar üstü ve ilerici olan bir hayat nizamıdır!
twitter.com/aslanbalci1