Dünyanın en yoksul, en geri kalmış ve zengin yeraltı kaynaklarına sahip, stratejik öneme sahip ülkelerinden biri olan Myanmar'da 50 yıllık askeri cuntanın ardından 2011'de Devlet Başkanı sıfatıyla gelen Thein Sein iktidardaki son günlerini geçiriyor. Yerine geçecek isim yakın zamanda belli olacak. İnsan hakları ve özgürlükler bağlamında baktığımızda değişecek bir durumun olmadığınışimdiden ifade edebiliriz.
Kendine göre reformlar yapan ve ülkeyi uluslararası sistem eksenli mücadelenin bir parçası haline getiren Sein, döneminde en fazla Müslüman katleden bir cani olarak tarihin çöplüğündeki yerini aldı. Ülkesinde bulunan azınlık Müslümanların tüm sosyal ve insanı hakları ellerinden alınarak resmen köle olarak kullanılmasına imkan veren zulüm yasalarını çıkarttı.
Başta Arakan eyaletindeki Rohingyalı Müslümanlar olmak üzere ülkedeki Şan, Hint ve Çin asıllı diğer etnik kökenliMüslümanlara da hayat hakkı tanımayıp asimilasyona tabi tuttu. Bizzat kendisinin Ashin Wirathu denilen sapık Keşiş'ekurdurtmuş olduğu 969 Budist terör örgütü vasıtasıyla Müslümanlar canlı olarak yakıldı. Budist teröristler Müslümanların ev, iş yeri ve arazilerine el koyma hakkını kanunen elde ettiklerinden fakir ve cahil halkın suç işlemesi için bir nevi teşvik edildi.
Arakan Müslümanlarını “ Bangladeş'ten gelen kaçak balıkçılar” olarak lanse ederek bu topraklarının sahibinin Budist Rakhinehalkı olduğu propagandası yapıldı. Halka “istediğiniz zaman işgal edilmiş topraklarınızı gidip alabilirsiniz” diye gaz veren resmi yetkililerin gözü önünde Müslümanların canları ve malları talan edildi. BM bile bu yapılan zulme daha fazla sessiz kalamadı ve yapılanların büyük bir zulüm olduğunu ve insan haklarına aykırı olduğunu beyan etmek zorunda kaldı.
Daha önceki yazılarımızda Arakan bölgesinde Müslümanlar yüz yıllarca hüküm sürmüş ve kendi devletlerini kurduklarını belirtmiştik. Ne zaman ki İngiliz emperyalistleri Hint yarımadasına geldi ve bölgeyi işgal etti, işte o zamandan sonra Arakan İslam Devleti ve 150 bin m2'lik toprakları işgal edildi. O zamandan beri bölge halkı ve diğer azınlık Müslümanları Budist zulmü altında korkarak yaşamaktadır.
Müslümanlara seçme ve seçilme hakkı verilmedi!
Hemen her gün ülkede Müslümanlara saldırı ve katliam yapılmaktadır. Müslümanların özellikle Rohingyalıların kimlikleri ellerinden alındığı için katledilen Müslümanlar kayıtlara geçirilmiyor. Hatta bu Müslümanların naaşları bile toprağa defnedilemiyor. Çünkü ölen kişinin resmi vatandaşlık kimliği olmadığından defin işlemleri gerçekleştirilemiyor. Bu denli zulüm ve işkencenin bu devirde yaşandığına inanmak oldukça güç olsa da maalesef bu vahşet ve gericilik Myanmar'da yaşanmaktadır.
Geçtiğimiz yılın Kasım ayının 8'inde ülkede yapılan genel seçimde parlamentonun alt ve üst kanadında çoğunluğu “Batı'nın cici kızı” olarak tanımladığım Aung San Suu Kyi liderliğindeki Ulusal Demokrasi Birliği Partisi (NLD) oyların yüzde 77,1'ini alarakseçimlerin galibi olmuştu. Müslümanlara bu seçimlere katılma hakkı verilmedi. Utanmadan bir de, sahtekar hokkabazlar, “özgür seçim yaptık” diye beyanat verdiler.
Şubat ayının başında meclis açıldı ve yeni üyeler yemin ederek resmen vekil olma unvanını elde etti. NLD partisinin üyeleri turuncu kıyafet giyerek geldi. Bir nevi 2007 yılında başını demokrasi ve insan hakları savunucuları Budist Keşişlerin çektiği Safran Devrimine atıf yaptılar. 1998 yılındaki ayaklanmada en az 4 bin kişi 2007'deki isyanda ise 3 bin 'den fazla kişinin öldürüldüğübiliniyor. Başarısız bu isyanların hepsinde turuncu renk giyildiğinde milletvekilleri de o kanlı günleri hatırlatmak için turuncu giyerek yemin ettiler. Buna karşılık parlamentoda zahmet çekmeden, siyasi arenada terlemeden cuntanın kontenjanından giren askerler de sivillere gözdağı vermek için askeri üniformalarını giyerek geldi.
Ana muhalefet partisi olan NLD 664 milletvekilli parlamentoda 390 sandalye kazanarak büyük bir zafer elde etti gibi görünse deaskeri cunta iktidarı sivillerle paylaşmaya hazır olmadığını gördük. Gerçek anlamda diktatör ve cani olan Thein Sein askerlere büyük imtiyazlar verdi. Askerler seçime girmeden parlamentoda daima yüzde 25 temsil hakkına sahip oldu. Kim kazanırsa kazansınikinci güç her zaman askerler olacak. Bu anti demokratik ve hatta faşist kanun 2008 yılında kabul edilen korsan anayasayla garanti altına alınmış oldu.
Aung Suu Kyi Devlet Başkanı olamayacak!
Nobel Barış Ödülünü 1991 yılında alan Bayan Suu Kyi seçimi ezici bir güçle kazanmasına rağmen şimdiki yasalara göre ülkenindevlet başkanı olamayacak. Çünkü Suu Kyi'nin ölen eşi bir İngiliz'di ve 2 çocuğunun babası bir yabancı olduğundan anayasa gereği devlet başkanlığı koltuğuna şimdilik oturamayacak. Onun için kendine ram olacak bir kukla bulacak. Ama ülkenin gerçek anlamda devlet başkanının Bayan Suu Kyi olacağı bir gerçektir.
Yemin töreninden sonra önümüzdeki haftalarda ülkede yeni hükümet kurulacak. Katil Sein görevi Suu Kyi'ye verecek. Daha doğrusu vermek zorunda kalacak. Çünkü uluslararası arenada bu şekilde antlaşma yapıldı. Başbakanlık karşılığında Suu Kyi, TheinSein ve katil ekibine hiçbir soruşturma açmayacak. Şimdiye kadar çaldığı ve katlettirdiği masumların hesabı sorulmayacak. Hükümet'ten sonra da ülkenin devlet başkanını seçecekler. Her ne kadar askerlerin ve emperyalist güçlerin vesayeti altında gerçekleşen bu değişiklik eskiye göre çok daha iyi olacağını belirtmeliyim. Müslümanlar ilk etapta özgürlüklerdenfaydalanamayacak ama daha sonraki zamanlarda onlarda hak etmiş olduğu özgürlüklerin bir kısmına kavuşması bekleniyor.
Myanmar'daki faşist dikta rejimi öyle gaddar ve acımasız ki kendisine engel olabilecek her kim varsa hepsini katletmekten zerre kadar tereddüt ve ıstırap hissetmez. Bunu gayet iyi bilen ve hayatının büyük bir kısmını hapislerde geçiren Suu Kyi mecburen askeri cuntayla ABD, Çin, İngiltere, Japonya ve Hindistan nezdinde değişik garantörlükler alınarak antlaşma yaptılar. Reform ve barış sürecini kansız ve çatışmasız bir ortamda yürütülmesi için orduyla iyi geçinmek zorundadır. Bundan dolayı da şimdiki ordu komutanı olan General Min Aung Hlaing denilen tescilli Müslüman katılı olan canavarı görevden alamayacak. Belki de olduğundan daha fazla görev ve değer verecektir. Bu isim yakın gelecekte ülkenin bir nevi Çevik Bir'i, yanı korku, baskı ve zulmünsembolü olacak.
Türkiye masum Arakanlılara şefkat elini uzattı
Her ne kadar demokrat gibi gözükse de Suu Kyi Müslüman azınlık hakkındaki görüşleri diğer cunta bozuntularının ve Budist teröristleri ile aynı paralelde buluşuyor. Yanı yakın gelecekte ülkedeki Müslümanlar ve diğer etnik azınlık gruplar için değişen bir şey olmayacak. Ancak ayrılıkçı Hristiyan Karen etnik grubu bu gelişmelerden en çok faydalanacak grup olacak. Çünkü onlarınarkasında ABD ve İngiltere gibi emperyalist ülkeler var.
Müslüman halkın derdiyle şimdiye kadar ilgilenen hiç kimse olmadı. Ancak Türkiye ilk kez Arakan Müslümanlarının trajik durumlarını dünya kamuoyuna duyurdu ve ilk kez resmi anlamda Sayın Ahmet Davutoğlu ve Emine Erdoğan başkanlığında bir heyet evleri yakılan ve yurtlarından uzaklaştırılan sahipsiz gibi gözüken Müslüman azınlığı ziyaret etmesiyle dünya kamuoyunda bir nebze de olsa gündem oldu. Arakan ve ülkedeki Müslüman azınlığa uygulanan zülüm politikası ve gelişen olaylar takip edilmeye başlandı.
Bölgeden hemen her gün katliam ve sürgün olayları yaşanırken, ilkel bot ve sandallarla masum halk Tayland, Malezya veEndonezya gibi ülkelere kaçarak gitmek isterken yüzlerce kişi Hint okyanusunda can vermeye devam ediyor. Tayland ve Çin'de iseMüslümanların organları parçalanarak başta Siyonist İtrail olmak üzere değişik ülkelere satılıyor.
Myanmar'ın yeni yönetiminden çok fazla özgürlük beklemiyorum ama hiç olmazsa Müslüman ve diğer azınlık gruplarına yapılanhukuksuzlukların son bulmasını temenni ediyorum.
https//:twitter.com/aslanbalci1