Dolar

34,5424

Euro

36,0063

Altın

3.006,41

Bist

9.549,89

Myanmar’daki Arakan Müslümanlarına umut ışığı

9 Yıl Önce Güncellendi

2016-09-20 12:21:45

Myanmar’daki Arakan Müslümanlarına umut ışığı

Yıllardan beri Myanmar'da Müslümanlara yönelik devam eden asimilasyon, sömürü,  ayrımcılık ve şiddet olaylarına son vermek ve bölgede kalıcı çözüm bulmak için bir danışma komisyonu kuruldu. Başına da Ganalı diplomat Birleşmiş Milletler eski Genel Sekreteri Kofi Annan getirildi. Budist terörüne maruz kalan yaklaşık 5 milyon Müslüman azınlık için geç de olsa bir umut ışığı doğdu.

İnkar ve asimilasyon politikaları nedeniyle Müslümanların yarısından fazlası ana yurtlarını terk ederek başta Bangladeş, Malezya, Endonezya ve Tayland gibi ülkelere kaçak yollarla mülteci olarak gitmek zorunda kaldı. Ülkede Müslümanlara hayat hakkı tanınmıyor. Rohingyalı Müslümanların “kimlikler değiştirilecek” yalanıyla ellerinden alınan nüfus cüzdanları bir daha verilmeyerek vatandaşlıktan çıkarılarak kendi yurtlarında vatansız kaldılar.   

Müslümanlara ait tarihi eserleri yakarak, yıkarak ve yer isimlerini değiştirerek Arakan eyaletinden İslam'ın izlerini tamamen silen cunta yönetimi dışarıdan getirtmiş olduğu Budistleri eyaletin güneyine yerleştirdi. Kuzeyde Müslüman Rohingyalılar, güneyde ise göçmen Budist Rakhineler bulunuyor. Devlet destekli Rakhineli teröristlerin Müslümanlara saldırıp ellerindeki mallara el koyması teşvik ediliyor.

Devlet Müslüman Rohingyalıları “Bangladeş'ten gelen kaçak balıkçı” olarak görüyor. Oysa Rohingya halkı bu topraklar üzerinde yaklaşık 500 yıldan beri bulunuyor ve kendilerine ait devletleri vardı. 19. yüz yıldan sonra asimilasyona tabi olan bölge ve Müslüman Rohingya halkı en kötü zamanını 1948 yılından sonra yaşamaya başladı. 1960 askeri darbesinden sonra kısmen 1982'de ise bütün haklar ellerinden alınarak dini ve milli olarak var olma mücadelesi verilmeye başlandı.   

Myanmar'da varlıkları kabul edilmeyen Arakanlıların insanı haklarına kavuşabilmeleri için harekete geçildi ve bu alanda bir adım atıldı. İlk kez “İnsan olarak” kabul edilip muhatap alındıkları için önemli olduğunu belirtmeliyim. BM ve birçok sivil toplum örgütü tarafından bile “dünyanın en çok baskı gören azınlıklarından biri” olarak kabul ediliyorlar.
 
Müslüman halkın hiçbir hakkının olmadığı tek ülke

Müslüman azınlığın büyük kısmı ülkenin güney batısında yer alan Mandalay ve  Arakan eyaletlerinde yaşamaktadır. Ancak Arakan eyaletinde yaşayan Rohingya milletine mensup insanların tamamına yakının Müslüman olması hesabıyla bölgedeki bu halka yönelik ayrım ve soykırıma varan tecrit uygulamaları diğer Müslüman ve halklara göre daha farklıdır.
 
Ülke 'de Müslümanlar “İnsan” olarak kabul edilmediğinden dolayı elektrik kullanma,  mülk satın alma, ev yapma  veya telefon kullanma haklarından mahrumdur.
 
Geçen yılın sonunda yapılan parlamento seçimleri sonucunda eski cunta yönetiminin yerine nispeten biraz daha demokratik ve insan haklarına saygılı bir yönetim geldi. Bu değişimi Nobel Barış ödüllü Aung San Suu Kyi sağladı. Kendisi de yıllarca çok eziyet çekti. Hapis yattı. Çocuklarından ayrı yaşamak zorunda kaldı. Kocası cunta tarafından öldürüldü. Siyasetten uzak kalmak zorunda kaldı. Kısacası Müslümanlar kadar olmasa da Suu Kyi da davası için bedel ödemiş bir kişidir.
Aung San Suu Kyi'nın  partisi seçimlerde birinci olunca hükümeti kurma hakkına sahip oldu. Ancak Çocukları İngiliz vatandaşı olduğundan devlet başkanı olamadı. Ancak  Dışişleri Bakanı ve Devlet Başkanlığından sorumlu Devlet Bakanı olsa da aslında ülkenin tek yöneticisinin bayan Suu Kyi olduğundan kuşku yoktur.

Batı'nın cici kızı” olarak tarif ettiğim Suu Kyi'den her kesim bir şeyler bekliyor. Ancak Müslümanlara ve özellikle de Rohingya halkına hiç sıcak bakmayan birisi olduğu bilinmektedir. Devlet eliyle yapılan katliamları her zaman görmemezlikten gelmiştir. Ülkedeki Karen Hareketine ait Hristiyan nüfusa yönelik girişilen şiddet olaylarının üzerine ciddi bir şekilde eğilirken Arakan ve (Rakhine) Mandalay'da  insanlar ve tarihi camiler Budist canavarlarca yakılırken bir kez olsun kınama bile yapmaması tüm dünyanın dikkatini çekmişti. 

Gecikmeli de olsa Suu Kyi sorunun çözümü için Kofi Annan'dan yardım istedi. Ülkedeki Müslüman azınlığın sorunları ilk kez uluslararası bir komite tarafından ele alınacak. Komisyonda Müslüman ve Budistlerin yanında Annan'ın liderliğinde 9 uzman görev alacak. Sorunun temeline inilir mi bilmiyorum ama hiç olmazsa böyle bir sorunun olduğunun kabul edilmesi ve bunun için bir komitenin kurulmasının bile önemli bir adım olduğunu düşünüyorum.

Terörist Wirathu'nun 969 Hareketi 

Komisyonun sonuç raporunda Rohingyali ve bölgedeki Müslümanlar için olumlu sonuç çıkacağına inanmıyorum. Ancak bölgede Müslümanların yaşadığını ve bu kişilerinde “birer insan olduğunun” teyit edilmesini önemli buluyorum. Başını Budist rahip Ashin Wirathu'nun yaptığı terör örgütü “969 Hareketi” Müslümanların insan olmadığına dair yayımlanmış genelgeleri vardır.
Bu terör örgütü  Arakan ve bölgedeki Müslümanları canlı olarak yakmasıyla bilinir. Müslümanlara bu vahşeti uygulayan Myanmar derin devletinin adamı olan Rahip Wirathu, sözde Tanrı Buda ile görüşmüş, Buda, kendisine tapmayan ve secde etmeyenlerin insan olmadığını ve hepsinin öldürülmesi gerektiğini emretmiş(!).
Annan, Myanmar'a giderek resmi temaslarına başladı. Yüzlerce fanatik Budist sokaklara çıkarak Annan'ı protesto etti. Terör yanlıları ve 969 hareketinin milis gücü heyetin yapacağı çalışmaları sabote edeceklerini ve heyet üyelerinin emniyette olmayacağını dile getirerek resmen tehdit ettiler.
 
Tehdit ve protestolara rağmen faaliyetlerini sürdürmek için Arakan eyaletine giden Annan,  “Geleceği inşa edebilmek adına, iki büyük toplumun on yıllarca süren güven eksikliğini bir kenara bırakarak adalet, doğruluk ve eşitlik gibi ortak değerleri kucaklaması gerekiyor. Özellikle de Arakan Eyaletinde yaşayan insanların ileriye yönelik planlar yapması gerekiyor.” dedi.
 
Şimdiye kadar yaşanan soykırım, katliam ve vahşete gözlerini kapayan Batı ve BM Suu Kyi'nın seçim zaferinden sonra bölgeye ilgi gösterdiklerine şahit olduk. Hatta BM Genel Sekreteri Ban Ki- mun bile Ağustos'un sonunda ülkenin başkenti Navpyidaw'ı  ziyaret ederek, "Diğer yerlerde olduğu gibi, Arakan halkı da umutlu ve onurlu bir geleceğe ihtiyaç duyuyor." demişti.
 
ABD insan haklarının değil petrolün peşinde

İlgi ve ziyaretlerin asıl sebebi insan hakları değil bölgedeki zengin petrol ve doğalgaz meselesi olduğunu peşinen belirtmeliyim. Bundan önceki cunta yönetimin başkanı diktatör Thein Sein ülkenin petrol ve doğalgaz rezervlerini Çin'e sattı.

Shwe doğalgaz ve petrol hattı” vasıtasıyla Arakan'ın Bengal körfezi kıyısından çıkan petrol ve doğalgaz için çifte hat vasıtasıyla yaklaşık 900 km'lik mesafeden  Çin'e ulaştırılıyor. Bölge de boru hatları üzerinde yaşayan Müslüman ve diğer etnik grupların hepsi katledildi. Bu hat için on binlerce masum hayatından oldu ve yüz binlercesi kamplarda yaşamak zorunda kaldı.
 
Müslümanların olduğu Arakan bölgesinde ikinci bir saha bulundu. Daha önceki zengin enerji yataklarını Çin'e kaptıran ABD bu sahanın kendisinin olması için başkan Barack Obama'yı bile Myanmar'a gönderdi. Hukuksuz bir şekilde Shwe boru hattının gelirini kendi adına ve diktatör ekibinin hesabına yaptırmasına göz yuman ABD bunun karşılığında ikinci hattın kendisine verilmesini kabul ettirdi.
 
Şimdi bu hattın ABD tarafından Bangladeş üzerinden dünya pazarlarına ulaştırmasının alt yapısı oluşturuluyor. Bölgede iç savaşın son bulması ve ucuz iş gücü elde etmek için Annan devreye sokuldu. Myanmar devletinin gasp etmiş olduğu tüm haklardan az bir kısmının ( sanki lütufmuş gibi) Müslümanlara verilmesi bölgede büyük yankı bulacak ve bu halklar ABD'ye minnettar olacak. ABD'li şirketlerde sorunsuz petrol ve doğalgazı dış dünyaya pazarlayacak.
 
Arakan bölgesinden enerji fışkırıyor. Çin ve ABD gibi emperyalist güçler bu ülkedeki cuntacı ve seçilmişleri kullanarak kendine çıkar sağlıyor. İnsan hakları ihlalleri ve evrensel normlara kimsenin aldırış ettiği yok. Bölgedeki rant çok büyük ve milyar dolarlık rezervler var. ABD, Hindistan ve Çin petrol, Budist çeteler toprak, merkezi hükümet meşruiyet ve masum Müslüman halk ise insanı hakları almanın peşinde koşuyor.
 
Bölgede soykırıma varan katliamlar her ne kadar 2014 yılından sonra yavaşlamış olsa da canavarca adam öldürme, kaçırarak köleleştirme ve organ mafyalarının bölgede devam ettiğini rahatlıkla ifade edebilirim. Ülke içinde ve dışında yaklaşık 2 milyon Müslüman çok kötü şartlar altında yaşam mücadelesi veriyor. Halk petrol ve doğalgaz peşinde değil insan yerine konulup sosyal haklarının iade edilmesini, eğitim, sağlık, ulaşım ve dinini serbestçe yaşamak istiyor.

İstenen haklar Budist teröristler için çok fazla olabilir ama insanlık için utanılacak bir tablo olduğunu belirtmeliyim. 

 

SON VİDEO HABER

Boğaz'da büyük tehlike! Santim farkıyla atlatıldı

Haber Ara