Dünyanın önde gelen diktatör ve faşist rejimlerinden biri olan Myanmar'da halkın bir kısmının katılımıyla genel seçimyapıldı. Söz konusu seçimin “demokratik” bir ortamda yapıldığı iddia edilse de ülkedeki Müslüman azınlık başta olmak üzere onlarca etnik grubun sandığa gitmesine ve aday olmasına izin verilmedi.
50 yılı aşkın askeri cuntanın hüküm sürdüğü Myanmar insan haklarını ihlal eden ülkelerin başında gelmektedir. Şimdiye kadar yüz binlerce cinayet ve toplu katliamlar yapan cunta yönetimi dünya ile ilişkisini keserek kendi çöplüğünde hüküm sürüyor.
Ülkede keşfedilen milyarlık doğal gaz ve petrolün yanında elmas, yakut ve zümrüt gibi değerli taşların bulunmasıyla birden dünyanın ilgi odağı haline geldi. Ülkeyi kendi eyaleti gibi yöneten Çin, enerji ihtiyacının büyük bölümünü buradan temin ediyor. Diğer komşusu Hindistan'da kendine düşen “aslan payını” almak için ülkenin ikinci önemli partneridir.
Bir ülkede veya bir yerde zalimlik ve insan hakları ihlalleri olacak da Rusya'nın ve ABD'nin orada olmamasıdüşünülemez!. Her iki emperyalist devlet Myanmar rejiminin işlemiş olduğu tüm cinayetleri ve hatta Müslümanlara yönelik soykırıma varan katliamları görmemezlikten geliyor. Buna mukabil Rusya nükleer santral yapma ve askeri ekipman satma imtiyazını ABD'de Telekom, maden ve enerji alanında faaliyet gösterme hakkını elde etti.
Cunta yönetimi ülkenin tüm varlığını kendi şahsi şirketlerinin üzerine geçirdi. Uluslararası garanti ve sözde süper devletlerin (emperyalistlerin) himayesini alınca genel seçimlere gidileceğinin sözünü vermişti. Nitekim öyle de oldu. Cunta rejiminin belirlemiş olduğu ve tayın etmiş olduğu kişi ve siyasi partilerin seçime girmesine izin verildi. Kimin seçileceğine yine faşist rejim karar verdi. Utanmadan bu soytarılığa “özgür ve demokratik” kılıf bile uyduruldu.
Nobel Barış ödülü sahibi ve Batı'nın “cici kızı” olarak anılan Ulusal Demokrasi Birliği'nin (NLD) başkanlığını yapanAung San Suu Kyi 'nin partisi oyların yaklaşık yüzde 80'ini aldı. Bu şu anlama geliyor, parlamentonun, alt ve üst kanadındaki 657 sandalyenin 348'ini elde etti. Geriye kalan dörtte biri ise ordunun elemanlarına kaldı. Cuntanın desteklediği Birlik, Dayanışma ve Kalkınma Partisi (USDP) sadece 40 sandalye alabildi. Bunun bir başka okuması ise, buazınlık ama güçlü grup parlamentoyu kontrol edecek. Bunların istemediği hiçbir yasa ve karar meclisten çıkarılamayacak.
Suu Kyi'nin seçim başarısı
Bu parlamento ülkenin yeni devletbaşkanı seçecek. Şimdiki cuntanın başı olan Thein Sein en az firavun kadar “Tiran” ve diktatördür. Rakıp gördüğü herkesi öldürtmüş ve ve hapislerde çürütmüştür. Kendini dokunulmazlığını, önceden işlemiş olduğu cinayetlerden sorgulanmayacağının garantısını ABD, Çin ve Rusya'dan hem de yeni seçilen NLD lideri bayan Suu Kyi'den aldı. Onun için Sein gayet rahat davranıyor. Ömrünün geri kalan kısmını ülkenin gaz ve petrolu kendine bağlayarak milyarder olarak yaşamayı duşunuyor. Yaşayabilirse...
15 yıl hapiste kalan NLD liderinin öldürülen kocası ve çocukları İngiliz vatandaşı olduğundan dolayı ülkenin devletbaşkanı olamıyor. Ancak kendine bağlı bir kişiyi devletbaşkanı seçtirecek. Gerçeği saklamadan Suu Kyi yaptığı açıklamada, seçilecek olan devletbaşkanın kendisinin kontrolü altında olacağını itiraf etti. Ne tür değişiklikler yapacak, hep birlikte göreceğiz. Ancak ilk başta ülkede çok büyük ve radikal değişikliklerin yapılacağını tahmin etmiyorum.
Önümüzdeki günler ve aylar Myanmar için çok önemli. Sadece katil devlet başkanı değil kendisinin suç ortakları olan diğer general bozuntularıyla birlikte suça bulaşmış tüm askeri erkanın sorgulamadan muaf tutulması çalışmaları var. Eğer bu istekler kabul görmezse o zaman ülke içinde askerler bu kısa zaman içinde darbe yapabilir.
Yıllardan beri ülkeyi yöneten askerler sadece Müslüman azınlığa değil ülkede bulunan Budist çoğunluk, Hindu, Hristiyan ve Animist inancına bağlı olan diğer azınlıklara nefes dahi aldırtmadı. En küçük itiraz eden herkes acımasız bir şekilde cezalandırdı. Yıllardan beri ülkede askeri cuntaya karşı sözlü ses çıkaramayanlar silaha sarıldı. Hala ülkedeonlarca etnik grup devlete karşı silahlı mücadele veriyor.
Bunların arasında Arakan ve Mandalay eyaletlerinde yaşayan Müslüman azınlık da bulunuyor. Ancak şu var ki Müslümanların cunta rejimine karşı silahlı mücadele verecek güç ve takatları kalmadı. 1948 yılından beri sistematik bir şekilde Müslümanların tüm mal varlıkları ve servetleri ellerinden alındı ve alınmaya da devam ediyor. Kurulan bir çok silahlı örgüt değişik ayak oyunlarıyla ve sahte ateşkeslerle etkisiz hale getirildi. Tüm liderler hunharca katledildi.
Müslümanlar tüm insanı haklardan mahrum
Katliamlar yetmezmiş gibi Müslüman azınlığın ellerindeki vatandaşlık hakları alındı. Özellikle Arakan eyaletindekiRohingyalı Müslümanlar “Bangladeş'ten gelen balıkçı göçmenler” olarak adlandırıldı. Büyük bir yalan uyduruldu. Devletin kanunları ve yasaları hep bu yalan üzerine kurulmaya başladı. Ülkenin temel etnik kurucularından biri olan Rohingya Müslümanları yok sayıldı. Nüfus cüzdanları ellerinden alındı. Okudukları okullar ve aldıkları diplomalar geçersiz sayıldı.
Tiran ve Zulüm yasalarıyla Rohingyalı Müslümanların okula gitmesi, işe girip çalışması, ev yapması, tarlada çalışması, cep telefonu veya elektrik kullanması gibi tüm insanı ve hukuki haklarından mahrum edildiler. Ellerindeki araziler devlet zoruyla alındı. Evleri “illegal” sayılarak yıkıldı ve yakıldı. Evler yakılırken özellikle içindeki insanların dışarı çıkmasına izin verilmeyerek canlı canlı yakıldılar ve yakılmaya da devam ediliyor.
Siyonist İtrail bile işgal ettiği Filistinlilerin evlerini haber vermeden, aniden yıkarken içindeki insanların dışarı çıkması için bir kaç dakika müsaade ediyor. Zulüm, katliam ve anlayış bakımından İsrail'i örnek alan Myanmar yönetimi Siyonistleri bile geride bıraktı.
Yaklaşık 10 yıldır işin içine Budizm felsefesini soktular. Devletin yetiştirdiği en acımasız ve katil, “969” terör örgütünükuran Budist rahip Ashin Wirathu Buda adına soykırım yaptırıyor. Sözde “Nirvanna”'ya çıkarak Buda ile konuşup kendisine inanmayan her ne kadar “kafir” varsa onları canlı “yakarak” öldürmelerini emretmiş(!). Buda efendi(!) bununla da yetinmeyip “Budist olmayan herkesin cani gibi tüm malı ve varlığı da ellerinden alınmalıdır” demiş. Ülkedeki okuma yazma oranın yüzde ellinin altında olduğu bir ortamda saçma –sapan doğma hikayelerle ortaya çıkarılan bir inanç yumağındaki insanları kandırmak ve kışkırtmak çok kolay. Wirathu denilen cani de aynen öyle yapıyor. Devlet desteklisözde din adına yapılan bu katliamlar son yıllarda çok daha ayyuka çıktı. Bunun arkasında “din savaşı” gibi gözükse de esas meselenin ekonomik güç olduğunu biliyoruz.
Azınlıkların oy kullanmasına izin verilmedi
Ülkenin zoraki devletbaşkanı olan Thein Sein ve diktatör ekibinin üzerine konduğu petrol ve doğalgaz hattının geçtiği ve bu madenlerin çıktığı ana bölge Müslümanların ana yurdu olan Arakan bölgesinden çıkıyor. Bölge halkı daha sonra hak iddia etmesin diye topyekun yok edilmesine karar verildi. Çifte hattın uzunluğu bin kilometreyi geçerek Çin'e aktarılıyor. Bu hat geçtiğimiz haziran ayında faaliyete geçti.
Arakan eyaletinin yanı başında bulunan Mandalay eyaletinde de Rohingyali olmayan Çin, Şan, Hint, Chein ve diğer azınlıklara ait Müslümanlar bulunmaktadır. Toprakları üzerinden hattın geçtiği her kim varsa hepsinin malına el koyuldu ve mal sahipleri hunharca yakılarak katledildi. Bunların hepsi Çin'e satılacak milyarlık doğalgaz ve petrol adına yapıldı.Bu katliamlar yapılırken diğer emperyalist ülkeler de “bu paydan biz ne alırız?” düşüncesiyle kınama bile yapmadılar.
İşte böyle bir ülkede azınlıkların ve Müslümanların “insan yerine konulmadığı” bir ortamda seçim yapıldı. Bu sonuçtan çok fazla, hatta hiçbir netice beklenmez. Batının kızı Suu Kyi ancak kendini bu konuma getirenlere hizmet edecek. Cuntanın vermediği imtiyazları verecek. Çin ve Hindistan denkleminin yanında ABD, İngiltere, AB ve Rusya denklemine de yer verecek. Azınlıklar ve Müslümanlar yine haklarını almak için direnecekler.
Yeni yönetim en fazla kimlikleri ve vatandaşlıkları ellerinden alınan Rohingyalı ve diğer Müslümanlara ve gruplara yönelik sözde bir yumuşama havası verecek. Kendine ajanlık edenleri göstermelik olarak vatandaşlığa alacak. Yaklaşık4,5 Milyon Arakanlının hakları için müzakereler tertiplenecek. Eğer askerler yönetime el koymazsa, yalandan da olsa parlamento seçimleri devam edecek olursa en iyi tahminle 15-20 yıl sonra Rohingyali Müslümanlar vatandaş olarakkabul edilir. Tam haklarını elde etmeleri ise çok daha uzun süre alacaktır. Ancak bölgedeki Müslümanlar kısmen de olsarahat bir nefes alabilecek. Toprakları ellerinden gitse de canları devlet ve Budizm projesi altında alınmayacağını tahmin ediyorum.
Ülkede 136 etnik gruptan yaklaşık 30 etnisite seçimlerde oy kullanamadı. Ancak bunlar Arakanlılara göre çok daha şanslı(!) durumdadır. “Beyaz Kart” sahibi olan Gorkhalar, Çin, Hint ve Laos kökenliler de oy kullanamadı ama bu kişilerseyahat edebiliyor, hastaneye gidebiliyor ve hatta cep telefonuna dahi sahibi olabiliyor. Müslümanların bu hakları bileyok!
Durumlarını anlatmakta bile zorlandığımız Arakanlılar gibi daha onlarca Müslüman azınlık bulunmaktadır. Böylesi durumlara düşmemek için dinimize, vatanımıza ve birliğimize önem vererek hainlere fırsat vermemeliyiz, Vesselam!
https//:twitter.com/aslanbalci1