Referandum ve Esed’in İdlib katliamı
8 Yıl Önce Güncellendi
2017-04-11 17:32:26
Sanayileşmiş ve güçlü ülkelere baktığımızda hemen hepsinde Başkanlık sisteminin olduğunu görüyoruz. Uzun çalışma ve gayretler sonunda mini bir anayasa değişikliği hazırlandı. Halk bu hafta sonunda sandığa gidecek. Anket ve gözlemlerimize göre halkımızın çoğunluğu 18 maddeye Evet diyecek. Bu oylama aynı zamanda İdlib'te masumlara atılan Sarın gazının hesabının sorulması anlamına da gelecek. Güçlü bir ülke ancak güçlü bir yapıyla varlığını gösterebilir.
Ülkenin kalkınmasını ve lider ülke olmasını isteyenler Evet oyu vereceklerini ilan etti. Avrupa ülkeleri başta olmak üzere ne kadar ülkemizin ve milletimizin düşmanı varsa ne hikmetse hepsi bir araya geldi. Anayasanın oylanmasına olumsuz baktıkları ve hatta ülkenin bölüneceğini dahi iddia edenler oldu. İşin garip tarafı bu iddiayı ortaya atanların kendisi bölücü ve ayrımcı. Yaptıkları propaganda inandırıcı bulunmadı.
Bu kesim fikir üretmemekten ziyade hep korku ve olumsuz yönleri gündeme getirerek halkın fikrini değiştirmeye çalıştı. Ancak getirilen ve öne sürülen argümanlar gerçeği yansıtmadığı gibi hemen yalanlandı. Muhalefetin doğru söylemediği hatta halkı korkuttuğu ortaya çıktı. Her gün yeni bir yalan ve iftira kampanyası yaparak olayı sadece şimdiki Cumhurbaşkanı olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a indirgediler.
Ne imiş efendim bu değişiklik halk ve devlet için değil de sadece Erdoğan içinmiş. Maalesef buna inanalar var ve bunun münakaşasını verenler var. Oysa bu değişiklik kişilere değil ülkenin evlatları için yapılıyor. Herkesin ve özellikle siyasi kişilerin cumhurbaşkanı adayı olma hakkı var. Yani herkes eşit seviyede. Nasıl oluyor da bundan tek adam rejimi fikrini çıkarıyorlar anlamak mümkün değil.
Şimdiki anayasadan kimse memnun değil. Hemen her kesim aynı fikirde birleşiyor. 1980 yılında yapılan faşist askeri darbe zamanında yapılan bir anayasadır. Hak ve özgülüklerin yanında, düşünce, kalkınma ve ileri seviyelere gitme hakkı yok. Kısır ve dar çerçevede durmamızı öngören insan haklarını ihlal eden bir anayasanın sınırlı da olsa bir kısmının değişmesi bizi geriye değil aksine ileriye götürür.
AB ve tüm düşmanlarımız referanduma neden karşı?
Referanduma götürülen 18 maddenin en can alıcı tarafı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemidir. Bazı gelişmiş ülkelerde olduğu gibi seçimle gelen kişi hem devletin hem de kabinenin başı oluyor böylece iki başlılık ortadan kalkmış oluyor. Alınacak kararlar çok daha hızlı ve sıyası mülahazalara kapalı olarak alınacak. En önemlisi bundan sonra bu ülkede koalisyon hükümetleri olmayacak. Hepsi icraat hükümeti olacak. Bir de seçim tarihlerinde istendiği gibi oynama olmayacak. Gelecek seçimlerin ne zaman olacağı herkes tarafından bilinecek.
Bu değişiklik ile yönetimin halka verilmesidir. Halk artık kendine hizmet edecek kişiyi doğrudan seçecek.Daha önceden kapalı kapılar ardından yapılan pazarlıklar neticesinde sorumluluğu olmayan ve halka hesap vermeyen cumhurbaşkanıları oldu. Hepsi ülkenin kalkınmasına değil aksine daha da geri gitmesine neden oldu. Süleyman Demirel'i ve Ahmet Necdet Sezer'i düşünün. Halkı ötekileştirmekten ve kamplara ayırmaktan öte ne yaptı? Protokollerde oturup şarap içen, ara sıra çıkıp Laiklik ve irticadan bahseden, bir hafta sonra ise Atatürkçülükten dem vuranlar devletin imkanları eş ve dostlarına peşkeş çekiyordu. Şimdi ise böyle olmayacak. Her şey şeffaf olacak. Ayrıcalıklı değil eşit vatandaşlık hakkı gelecek.
Nazı kalıntısı Almanya ve Hollanda başta olmak üzere son zamanlarda ülkemiz aleyhine yapılan iftira ve çirkin eylemlere imza atanlarda başkanlık sistemi var. Eğer bu istem kötü ise onlar neden değiştirmiyor, bizi ve halkımızı çok mu seviyorlar? Aksine bizim ayağa kalkacak gücümüzün olmaması, yapılmakta ve yapılacak olan projelerin hayata geçmemesi için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu referandum aslında iki yüzlü Batıya verilecek ve atılacak en büyük tekme olacak. Vesayet ve yarı sömürge devri kapanacak. Ülke birkaç bürokratın inisiyatifine bırakılmayacak.
Cuntaya meyilli veya aklını başkasına kiraya veren askerler bir daha darbe teşebbüsünde bulunamayacak. 15 Temmuz'daki gibi şizofren ve haşhaşı F. Gülen'in peşine takılmayacaklardır. 2023 yılına gelindiğinde ülkemizin eli ve yönetimi güçlü olması gerekir. Ülkeyi yönetenler halkını ve ülkesini satanlardan değil, devletine ve halkına katkı sunan kişilerden olması gerekir. Bir daha bu ülkenin başına satılmış, dönme, hain ve emperyalistlerin emrinde olanlar gelemeyecek.
Osmanlının son yüzyılından beri bu toplumun evlatları hep birbiriyle uğraştı durdu. Batılı emperyalistler içimize yerleştirmiş olduğu ajanları
vasıtasıyla halkımızın ve devletin gücü zayıfladı. Birilerinin adamı olan kişiler idareye getirildi. Ancak bu kişilere iş yapmamaları karşılığında bu koltuklar verildi. İcraat yapanlar “zorba” veya “diktatör” olarak isimlendirildi.
Abdülhamit'e yapılan zulmün ve iftiraların aynısını R.T. Erdoğan'a yapıyorlar. Bu iftiraları dile getiren ve yayanlara baktığımızda hepsinin kökü dışarıda. Emperyalistlerin sermayesiyle gazete veya televizyonu olan bu kişiler toplu halde yalan ve iftiraları yaymaya başladı. Avrupa ve bizi çekemeyen bazı gerici ülkelerin medyası ülkemizin ne kadar baskı altında olduğu yalanının anlatıp duruyor. Ama yazdıklarına kendileri inanmadığı gibi halkları da kandıramıyorlar.
Rusya ve İran'ın izniyle Esed halkını Sarın gazıyla katletti!
Türkiye gibi bir ülke bulunduğu jeostratejik ve jeopolitik konumu gereğince güçlü olmalıdır. Etrafımız cadı kazanı gibi kaynıyor. İçimizde bulunan FETÖ, PKK, DHKP-C, Ulusalcı ve Kemalist kesim ABD, İsrail,İngiltere, İran, Almanya ve AB ülkeleriyle ittifak yaparak bu kutlu ilerleyişimizi durdurmak istiyorlar. Suriye ve Irak'ta yanan zulüm ve terör ateşini söndürmemizi istemiyorlar. Aksine ayni ateşi bizim evimizegetirmek istiyorlar. Ellerinden gelse ülkeyi işgal ettirecekler. Ancak bu necip millet buna asla müsaade etmez. Etmedi de.
Suriye'nin başına bela olan Baas rejimin elebaşı olan Beşşar Esed ülkesini kan gölüne çevirdi. 700 binden fazla insanın ölümüne neden oldu. Yaklaşık 13 milyon insan göçmen durumuna düştü. Avrupa veya başka ülkelere kaçmaya çalışan Suriyeli ve Iraklı çocukların yüzde 25'i kayıp. Fuhuş, uyuşturucu ve organ mafyası ile Hristiyan misyonerler tarafından kaçırılarak kendi amaçlarına uygun yetiştirecekler. Bunlar yetmezmiş gibi Esed ve katil adamları masum sivillerin üzerine Sarın ve Klor gazı atarak büyük bir katliam daha gerçekleştirdi.
Esed'ın babası da ayni tür katliamı 1984 yılında Hama' da yapmıştı. Bu aile sülale boyu sapık ve cani. Beşşar Esed'in elebaşı olduğu yönetim, Rusya ve İran'ın izniyle 4 Nisan'da masum ve tamamen sivil olan insanların üzerine kimyasal bomba yağdırdı. İdlib'in Han Şeyhun kasabasında elinde silah olanlar değil sivil halk yaşıyordu. Birkaç ay önce güvenli diye insanlar Halep'ten buraya getirildi. Ancak bu katil ve şeref yoksunu kişilere hiç güven olur mu? Koca uçaklarla minicik yavruların üzerine yasaklanmış Sarın ve Klor gazlarını attılar.
Yarısına yakını çocuk olmak üzere yüz 'ün üzerinde kadın ve yaşlı hayatını kaybetti. Bir baba ikiz evlatlarını kendi elleriyle toprağa verdi. Bir bayan tüm ailesini kaybetti. Yüzlerce kişi hastanelere kaldırıldı. Bir kısmı Türkiye'ye getirilerek tedavi altına alındı. Hayatını kaybedenlerin üzerinde yapılan incelemelerde kimyasal silah bulgusuna rastlandığı kayıt altın alındı. Esed ve yönetimi bu cinayetlerden dolayı mutlaka yargılanacaktır. Rusya ve İran çapulcuları onu yargılanmaktan kurtaramayacaktır.
ABD bölgeden pay kapmak için Suriyeyi bombaladı
Daha bebek ve çocuk çağında yavruların nefes alamadığını ve boğulduğunu görünce içimiz burkuldu. İnsanlığımızdan utandık. Bu caniliği yapanlar insan olamaz! Türkiye hemen kapısını açtı. Kınayarak tepkisini gösterdi. Dünya hala “cek-cak” ile uğraşıyor. BM toplandı. Rusya'yı eleştirdiler, ama resmi karar çıkaramadılar. Ruslarda pişkin pişkin Esed'in suçlu olmadığı yalanını tekrarlayıp durdu. Bir ara “bu caniliği muhalifler yaptı.” dediler. Sanki muhaliflerde uçak veya kimyasal gaz var? Çamur at izi kalsın hesabi. Her yolu deniyorlar.
Beklenmedik bir şekilde eski emperyalist gücüne kavuşmak isteyen ABD 7 Nisan sabahı kimyasal gazları atan uçakların hangarlarını bombaladı. 9 uçak ve birkaç hangar tahrip oldu. Ancak Rusya ve Suriye'ye önceden haber verildiği için hepsi kaçıp kurtuldu. Yani katiller serbest dolaşıyor. Bir sonraki kimyasal saldırı için görev bekliyorlar. Katıl Rusya ve İran saldırıyı kınadı. Ama onları takan yok. ABD'nin Akdeniz'deki uçak gemisinden atılan 59 Tomahawk füzesiyle Şayrat Hava Üssünü vurarak masumların yanında olduğu imajı vermeye çalışsa da gerçek öyle değil.
Haber vermesinden dolayı samimi olmayan saldırıya “Trump şov” diyebiliriz. ABD Suriye'de teröristlerle işbirliği yapıyor. Bir yandan PKK/PYD çapulcularına bir yandan da DEAŞ teröristlerine yardım ve yataklık ettiğini unutmayalım. Bunların hiçbiri gerçek anlamda teröristleri bitirmek istemiyor. Sadece bölgeden pay almak, daha fazla silah satmak için teröristlere karşıymış gibi gösteriş yapıyor.
ABD'nin Suriye'ye saldırısı daha çok konuşulacak. Ama bölge insanların yararına bir sonuç çıkacağını düşünmüyorum. Bizden başkası bölgenin güvenliğini düşünmüyor. Böyle bir ortamda Türkiye'nin güçlü olması dengeleri değiştirir. İşte bu referandum bunun için ok önemli. Güçlü bir evetle ülkemizin gücü artacak, sesi daha fazla gür çıkacak ve masumların hakkını savunabilecek.
“Evet” verecek insanları denize dökmeye niyetli beyin özürlülere prim vermemek, Batılı emperyalistleri ve vatan hainlerini sevindirmemek için bu millet gereken cevabı verecektir. Şimdiden müjdeler olsun.
SON VİDEO HABER
Haber Ara