Yıllarca yan gelip yatan, şişirme bilanço ve sahte evraklarla AB'nin fonlarını alıp yandaşlarına pompalayan Yunanistan'ınsahtekârlığı ortaya çıkınca olanlar oldu. Musluklar kesildi. Yılda alınan 14 maaşı bırakın almayı, eski maaşların yarısı dahi ödenmez oldu. En zor durumda olan emeklilerin maaşları ödenmeyip maaşlardan kesintiye gidildi. Devlet dairelerinde doldurulan ama iş yapmayan yandaş elemanlar işten çıkarıldı. Kısaca Yunanistan gerçekle yüz yüze kalınca iflas bayrağını çekti.
Yatırım yapmadan AB fonlarına güvenip elindeki bir çok sanayi sektörünü kaybetti. Öğleye kadar 4 saat çalışan, geri kalan kısmıbar ve plaj kenarlarında geçirmeye çalışan ülkenin neredeyse tek geçim kaynağı Turizm oldu. Dünya ekonomisindeki globaldaralma nedeniyle beklenen turistler Yunanistan'a gelmeyince ve fonların kesilmesiyle yaklaşık 20 yıllık rüya kabusa döndü.
Ülkeyi bu duruma siyasiler ve bürokratların düşürdüğünü iddia eden halk siyasileri suçladı. Hatta nefret etmeye başladı. Bir çıkış yolu arayan halkın karşısına bizdeki CHP ve MHP gibi her şeye karşı olan bir kışı çıktı. Aşırı solcu görüşlü Syriza Partisinin lideri olan Alxis Tsipras dara düşmüş olan Yunan halkının birden sempati duyduğu ve umudu oldu. Ocak ayının 25'ınde yapılan genel seçimlerde Syriza tek başına iktidar olmasını az bir farkla kaçırdı. Parlamentoya 149 milletvekiliyle girdi.
Muhalefette iken atıp duran, ülkenin borçlarını ödemeyeceğini, Dünya Bankasına, Euro Bölgesine, İMF ve ülkeye borç verentefecilere borcunu ödemeyeceğini dile getirerek Syriza halkın gönlünü kazandı. Yunanistan'ın bu rezil hale düşürülmesine vesile olan kurum ve kuruluşların cezalandırılma isteği halkın hoşuna gitti. Daha doğrusu havadan para kazanmayı adet haline getiren Yunan halkı hala krizin gerçeğini kabul etmemekte direndi. Sokaktaki halkın mantığına hitap eden ve yine sokak kültürünün ürünü olan Tsipras ülkenin yöneticisi oldu.
Yalan ve uçuk vaatlerle halkın oyunu olan Tsipras hükümeti aşırı sağcı ve hatta ırkçı olan grupla birlikte hükümeti kurdu. BiriAB'ye ve dünya 'ya diğeri ise kıt aklıyla Türkiye'ye kafa tutmaya çalıştı. Popülist politikalar sokaktaki taraftar arasında coşkuylakarşılandı. Hatta ülkemizdeki Gezi Zekâlı solcular, Atatürkçüler, Irkçı Kürtçüler, Anarşistler ve diğer marjinal gruplar tarafından adeta destanlaştırıldı
Ülkemizdeki gerçek aydın ve ileri görüşlü kişilerin yanında Avrupa ve ilerlemiş ülkelerde Yunanistan'daki bu yeni siyasi hareketin ülkeyi, felakete sürükleyeceği görüşünü dile getirdi. Ancak bizdeki aşırı solcuların yanında Tayyip Erdoğan düşmanlığı ve ülkemizin ilerlemesini istemeyen Haşhaşı FETÖ grubu gibi hain kesim “Tsipras'in hem Yunanistan, hem de Türkiye için bir umutkaynağı olduğu” imajını yaymaya çalıştı. Buradaki tek gayeleri ülkemizin başına bela olan PKK terör örgütünün siyasi uzantısı olansoytarıların meclise girmesini sağlamaktı.
Demirtaş'ı elbirliğiyle cilaladılar
Satılmış ve kiralık medya kuruluşlarıyla birlikte sözde “STK” görünümlü ajan provokasyon yuvaları el birliği yaptı. S. Demirtaşdenilen bir kişiyi cilalamaya başladılar. Başta Haşhaşı Gülenci medya kuruluşları ve Doğan Medya organlarında bu kişi terör yanlısı değil aksine “barış ve demokrasi gönüllüsü” olarak lanse edilmeye başlandı. Eline saz verip bir pop star gibi yıldızını parlatmaya çalıştılar.
Batı'da Barış nutukları atan Demirtaş denilen kişi kendi asıl çöplüğünde kandan, şiddetten ve terörden bahsederek hem Batılısoytarıların hem de Doğulu ırkçı Kürtlerin oylarının bir kısmını alarak parlamentoya girdi. Yıllardan beri hükümete “Kürtlere vePKK'ya taviz veriyorsun” diye muhalefet eden her ne kadar garip isimli muhalefet varsa, Kemalistler, Ulusalcılar, FETÖ örgütü, sözde bazı sağcı ve marjinal solcular el ele verdiler karşı çıktıkları PKK terör yanlısı grupla dost oldular.
Bir araya gelmesi imkânsız gibi gözüken bu grupları bir araya getiren Tayyip Erdoğan'ın şahsında ülkemizde Müslüman kimliğinin öne çıkması ve başarılı işlerin yapılması oldu. Erdoğan bir çok politikacı gibi yan gelip yatsaydı İngiltere'ye,Almanya'ya, İsrail'e, İran'a ve ABD gibi ülkelere posta koymamış olsaydı bu düşmanlık olmazdı. Ülkesini hak ettiği seviyeye çıkarmak istemesi ve bazı “milli unsurlara” değer verdiği için, dinli- dinsiz, yerli- yabancı her ne kadar ülke ve millet düşmanı varsa “üst akıl” şeytan yuvası hepsini bir araya getirdi.
Ülkemiz bunca ekonomi ve insan hakları alanındaki ilerlemeye rağmen hala dışarıda ve içeride bulunan fitneci, hain ve habis düşmanların homurdanmalarına sahne oluyor. Öte yandan, Yunanistan'da bunca sıkıntı, baskı, yolsuzluk ve siyasi belirsizlik olmasına rağmen ülke içinden hiçbir siyasi grup veya “cemaat 'in” ülkesine savaş ilan etmediğini görüyoruz. Bizde ise sözde “dindar” veya “vatanperver” kisvesi altında ülkemize savaş açtılar. Bilgileri çalıp yabancı devletlere servis ediyorlar.
“MIT Tırları” bahane edilerek ülkemizi Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılamak, ülkenin Cumhurbaşkanını ve Başbakanınıtutuklatmak istiyorlar. Bu nasıl bir aptalca düşmanlıktır? Bizde bulunan muhaliflerin büyük bir bölümü ayrılıkçı, bölücü, düşman ülkelerin ajanı, terörist ve hain olurken komşu Yunanistan ve hatta İran'ın muhalifleri kendi sorunlarını ülke içinde halletmeyeçalışıyor. Başka ülkelerin ajanlığını ve ülkesine düşmanlık etmiyor. Bizdeki hainlerin durumunu anlamakta zorlanıyorum.
Gerçekten iddia edildiği gibi içimizdeki bazı kişiler Müslüman görünümlü birer Papaz veya dinsiz vatan haini midir? Eğer bu ülkenin lideri Siyonist Yahudi'nin yüzüne “sen bir katilsin” demeseydi, İngiliz ve Fransız emperyalistlerin
Tsipras Havalimanlarını Almanya'ya peşkeş çekti
Yunanistan'da da bir yığın aşırı solcu, ayrılıkçı ve anarşist grup var. Ama böyle bir ortamda ülkesinin daha da kötü durumadüşmesini istemiyor, fırsattan istifade etmiyor. Başkalarının maşası olmuyor. İçimizdeki beyinsizler neden hep halk ve vatan düşmanlığı yapar? Türkçüsü, Kürtçüsü, Alevi'si, Eşcinseli, aşırı solcusu, Paralel Haşhaşı yapısı ve dindar gözüken bazı sahtekârlarneden bu milletten ve vatandan intikam almak istediklerini biliyoruz. Bunlar Osmanlıdan kalma intikam duygularını şimdi ortaya çıkarıyorlar.
Yunanistan'ın sahte kahramanı 7 ay bile dayanamadı. Ülkesini başta Almanya ve diğer Batılı emperyalistlere sattıktan sonra İstifa etti. Ülkenin neredeyse tüm havalimanlarını Almanya'ya sattı. Merkel'in başında olduğu Almanya yönetimi Türkiye'nin yaptığı kalkınma hamlelerinden son derece rahatsız olduğunu her fırsata dile getiriyor. İstanbul'da yapımı devam eden 3.HavalimanıMerkel'in kabusu haline geldi.
Bunca “Bizans oyununa rağmen” inşaatı durduramayan Almanya komşu ülkenin zayıflığını fırsata çevirdi. Almanya'dan gelecek “transit yolcuların” İstanbul'a kaptırılmaması için Almanya bir hamle geliştirdi ve Yunan havalimanlarını alarak bölgedeki havacılık alanında üstünlüğünü elden çıkarmamak istiyor.
Yunanistan'ın başına bela olan, ülkesini kısa zaman içinde yabancılara satan sahte kabadayı bizdeki CHP, MHP ve HDP gibi yüzsüzlükte tavan yaptı. Utanmadan halktan tekrar yetki istiyor.
Bizdeki soytarılarda ayni değil mi? 7 Haziran'da halktan az veya çok bir şekilde yetki aldılar. Halk hiçbir partiye tek başına iktidarhakkı vermedi, “anlaşın” dedi. Ancak bizdeki şer güçler ortalığı savaş alanına çevirdi. PKK, DHKP-C, FETÖ ve dış güçler ülkenin karışması için adeta seferber oldu. Yunanistan'ın başına gelen kötü yönetim ve “sokak göstericilerinin” bizim tabirimizle “Gezi Zekâlıların” dediğinin olması için çaba harcandı. Ancak buna müsaade edilmedi.
Yunanistan'ın elindeki değerli mallarını Tsipras emperyalistlere satmamış gibi bizdeki solcu geçinen zavallılar hala onu göklere çıkarıyor. Konuşmasında “ En güzel günlerimiz, henüz yaşamadıklarımız” Nazım Hikmet'e ait bir şiir okudu diye adamı yere göğe sığdıramıyorlar. Yunanistan'da halkın gözünden düşen Tsipras'ın pohpohlandığını gören halk “ Eğer çok istiyorsanız size verelim” diye bizimle dalga geçiyorlar.
Emperyalistler güçlü lider istemiyor!
Son zamanlarda emperyalist üst akıl yöneticileri Putin ve Erdoğan gibi güçlü lider değil Demirtaş ve Tsipras gibi dışarıdan gelecek emirlerle yönetilebilecek kişilere iktidar koltuğunu vermek istiyor. Ayni senaryoyu İspanya için denemek istiyorlar. AB'ninlokomotifi konumunda olan Almanya bu krizlerden ve güçsüz politikacılardan en fazla yararlanan ülke konumundadır. Bir taraftan yüksek faizle borç verirken öte yandan ülkenin en değerli gelir kaynaklarını ele geçirmiş oluyor. Ülkemizdeki yöneticiler bu oyunaortak olmadıkları için şer odaklarının nefretini kazandı.
Aklı başında ülkesini seven, milletinin refahını isteyen yöneticiler “beceriksiz, hırsız ve ülkeyi batıran” kişiler olarak gösterilmeyeçalışılıyor. Çünkü medyanın büyük bir kısmı onların ellerindedir. Tsipras gibi “esrar serbest bırakılsın” diyen “keşler” ise “karizmatik lider(!)” olarak sunuluyor. Bu kişiler bizdeki gibi solculuk oyunu oynayanların ileri gelenleri zengin ve varlıklı kişilerden oluşurken, fakir ve fukaranın hakkını savunan, sözde emekçinin yanında olan kişiler olarak kendilerini tanıtıp halktan oy avcılığı yapıyorlar.
Genç yaşta Yunanistan Komünist Partisine giren Tsipras kısa zaman içinde örgütün liderliğini yaptı. Devlete karşı yapılan her türlü örgütlenmenin öncülüğünü yaptı. Ateist ve Che Guevera hayranı olan Tsipras gençlik arkadaşı olan Peristera Batziana ile 20 yıldan beri nikâhsız bir şekilde yaşamaktadır. Devamlı olarak Esrar içtiği iddia edilen Tsipras aynı zamanda Eşcinsel evliliği savunuyor.
Ne hikmetse bizdeki solcu geçinen kişilerin savunacakları bir ideolojileri kalmadığından dolayı Ateistliği ve dinsizliği öne sürerek toplumun değerlerine karşı çıkmak ortak değer haline geldi. Sözde doğayı korumak ve Eşcinsellerin haklarını savunmak artıksolcuların en önde gelen mücadele alanı oldu.
Yunanistan hükümeti elindeki tüm milli varlıkları emperyalist dediği ülkelere kaptırması sonucu ayakta durabilmesi için “Kurtarma paketi” adı altında üç yıl içinde 86 milyar Euro borç alacak. Yanı emekçi, çiftçi, köylü, emekli ve dar gelirlinin yüzü gelecek yıllarda hiçbir zaman gülmeyecek. Ağır vergiler ödeyerek bu soysuzların yaptığı pisliği temizleyecekler.
https//:twitter.