Dolar

34,5424

Euro

36,0063

Altın

3.006,41

Bist

9.549,89

İslam dünyasının çıkmazları

10 Yıl Önce Güncellendi

2016-01-22 12:15:49

İslam dünyasının çıkmazları

İslam Dünyasının parçalanmışlığı, coğrafyalarımızda telafisi imkânsız sonuçlar meydana getirirken diğer yandan emperyalist ve kapitalistlerin bölgelerimizdeki elini güçlendirmektedir.

Ortadoğu'yu batılılara altın tepside sunan mezhep çatışmalarının kaosundaki hizipleşme değil de nedir?

Keza Kafkasya ve Balkanlarda Müslümanların gücünü kırarak zalimlerin –Rus, Sırp vs) hâkimiyetini besleyen de sufi-selefi çatışmasıdır.

Nitekim milliyetçi söylemelerimiz, ırkçı yaklaşımlarımız da azımsanmayacak derece gücümüzü kırmakta ve bizi etkisizleştirmektedir.

Oysa Hz Muhammed'in yeryüzündeki vahyi; İslam hakikati ve Kur'an gerçeği ile başlamış, tekâmül etmiştir.

Allah Resulü nübüvvetinde ilk evvela tevhidi tebliğ buyurmuş, ardından kan davalarını kaldırmış ve kendisine tabi olanları kardeş ilan etmiştir.

Ancak İman edenler kardeştir” gereği mucibince ümmetin evlatlarını birbirlerine sorumlu kılmıştır.

."Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanızda birdir. Hepiniz Ademin çocuklarısınız. Adem ise topraktandır. Arabın arab olmayana arab olmayanında arab üzerine üstünlüğü olmadığı gibi kırmızı tenlinin siyah üzerine siyahında kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allahtan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O'ndan en çok korkanınızıdır.

Allahın davasının yeryüzünde Hz Muhammet a.s eli ile tekamülü –olgunlaşması-ise hiçte kolay olmamıştır.

Ancak kendisinden sonra fitneye düşen, fırkalara ayrılan ümmetin yine kendi ürettikleri kutsallara sarılarak “tebliğ” olunanı ötelemesidir ki, bu gün coğrafyalarımızı kan ve gözyaşına bulamıştır.

Allah Rasulü (s.av) Kur'an ve Sünnet hakikati dışında başka yollar tavsiye etmiş veya başka yollara kutsiyet atfetmiş değildir.

Nitekim veda hutbesinde bunu şu ifadelerle net bir biçimde tebliğ buyurmuşlardır.

"Ey müminler! "Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler Allahın kitabı Kur an-ı Kerimi ve Peygamberinin sünnetidir.

Bütün bu gerçeklere rağmen insan eli ile üretilmiş mezheplerin, cemaatlerin “ümmet birliği” önündeki kutsiyetini nasıl yorumlamak gerek açıkçası ifadeden yoksunum.

Her yanımız kan,göz yaşı..Acılarımız dayanılmaz bir hal aldı ve evet tek çare Ümmetin vahdeti..

Peki İslam dünyasındaki bunca parçalanmışlığa rağmen vahdet sağlanabilir mi?.

Binlerce yıllık kan davasını hala güden şi-sünni ihtilafında, sufi-selefi arasında bir vahdet sağlanabilir mi?

Hepimizin kutsallarımız var. Para, şöhret, makamam, cemaat, milliyet, mezhep bunlardan bazıları.

Oysa kutsal olan iki şey var; Allahın dini İslam ve Kitabı Ku'ran.İzlenecek yol ise Sünneti Seniyye..

Başkacada bir şeye ihtiyacımız olmasa gerek. Olmuşsa da kutsiyeti söz konusu edilemememledir.(mezhep,cemaat vs)

Vahye göre hiçbir kutsallığı olmayan tüm bu prangaları ayaklarımızdan çıkararak sadece ameli yaşamımızı kolaylaştırıcı sebepler olarak algılayabilirsek, meselenin büyük kısmını halletmiş oluruz.

Demem odur ki,

Hepiniz toptan Allahın İpine sarılın” diyerek bize adeta haykırmakta olan bir buyruğa kulak asmadan reddiyelerimize devam ederek, bir çıkış yolu bulmamız asla mümkün olmayacaktır.

Ümmetin namus ve izzeti çiğnenirken hala o ulvi buyruğu işitmemek için direnen bizleri bu durumdan “cehennem çukurunun kıyısından” çekip alabilir mi yüce kudret.

Şüphesiz ki bizden önce olduğu gibi bizimde o -çukura düşmemize- engel olabilir yeryüzünün sahibi. Ancak bunu istemek, buna niyet etmek ve çaba sarf etmeksizin, bu asla olmaz.

Bunun için üç şeyden vaz geçmek durumundayız veya zorundayız demeliyim.

İfrat,tefrit,tekfir..

Aşırılık konusunda uyarılmış ve Rasulümüz tarafından “itidal”e çağrılmış bir ümmetiz.

Ancak ne yazık ki her konuda peşi sıra gittiğimiz bu üç zafiyetimiz sadece bizim istikametimizi değil aynı zamanda tüm coğrafyalarımızın kaderini belirliyor.

Haramın sınırları ve helal dairesi bellidir. Kimse “konjektör böyle” diye haram işleyemeyeceği gibi, hiç kimse de helal olan bir şeyi “daha takva” diye haram sayamaz, saymamalıdır.

Başkalarından sirayet eden yanlışlar karşısında aslan kesilen biz müminler, kendi yanlışlarımız karşısında adeta “dilsiz şeytan”ı oynuyoruz. Ve yanlışlarımızı kutsamaya devam ediyoruz.

Veya tam tersini yapıp hata ve günahlarımızı düzeltmek yerine birimizi reddediyor, tekfir ediyoruz.

Söz gelimi,

Allah yolundaki mücadelesine şahitlik ettiğim,İslam adına ödediği bedelleri takdir ve ibretle izlediğim bir kardeşimin kadim bir dostundan aldığı telefonda kendisine” bizim aramıza katılmadıkça sen bir kafirsin canın ve malın bize helaldir” demesi üzerine duyduğum dehşet ve acıdan nefesimin kesildiğini hatırlıyorum.

Ve yine Veda hutbesindeki müthiş uyarıya dikkat kesiliyorum.

Ey Müminler! "Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz. Müslüman Müslüman'ı kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler. Bir Müslüman'a kardeşinin kanıda, malı da helal olmaz. Fakat malını gönül hoşluğu ile vermişse o başkadır

Siyaset, cemaat, mezhep, meşrep tartışmaya eleştirmeye açıktır elbet. Bunlara keskin kutsallıklar atfederek “Hak olandan sapmak” imtihanların en büyüğü, cezaların en ağırına maruz kalmak olur Allah muhafaza. Ancak günahları dağlar kadar bile olsa zayıf imanı ile debelense bile bir Müslüman'ın kafir ilan edilmesinden daha büyük küfür olabilir mi?

Allah rızası için!

ifrat ve tefritten kaçınan itidal üzere, yani sırat-ı müstakim üzere olmak bir ümmet için esas olandır.

Ümmet kan ağlarken kendi ürettiğimiz “kutsallara tapınmaktan” vaz geçemeyen bir sapıtmışlar zümresi olmaya doğru hızla yol alıyor olmak, çok kahredici.

Küfrün, zalimin, bil cümle batılın karşısında tek yumruk olarak “hakkı” haykırmak varken bu zillet niye?

Niye bu ahmaklık,bu akılsızlık, bu ferasetsizlik be kardeşler..

Bu durumun en vahim boyutu ise alimlerin, zahitlerin, kanaat önderlerinin bu hususta toplumlarını aydınlatarak onların önünden yürümeleri elzemken “birlerinin vey bir yerlerin” adamı olmaktan yana saf tutmalarıdır.

Sözüm ona “hak” adına yaptığımız haksız eylemlerden sorumlu tutlacağımızın artık farkına varmalı değil miyiz?

İki günlük dünya hayatımızda kendi ürettiğimiz kutsalların istikbali için bunca ümmetin perişanlığına sebebiyet vebal değil de nedir?

Kanaatim odur ki, sevgimiz, şefkatimiz, ülfetimiz, merhametimiz bizi yeniden birbirimize bağlar ise, öfke ve kinimizi sadece zalimlere karşı sergiler isek işte o zaman biz bir ümmet olmayı ve top yekûn küfre galip gelmeyi başarmış oluruz.

Ne dersiniz?



Hucurat 10

Veda Hubesi

Ali İmran 103

Haber Ara