Çocukluluğumun siyah beyaz televizyonlarından bir reklam karesi anımsıyorum şu sıralar. Bir banka reklamı sahnesi, müşteri tam işlem yapacak iken zemin kayıyor başka bir bankanın gişesine düşüyor ve şaşkın müşteri “şu bankaya mı gitsem bu bankaya mı gitsem” diye nakarat yaparken bir bankadan diğerine savrulup duruyor.
İslam dünyası olarak tam da bu karede yer alıyoruz. Bir ABD'nin kucağına düşüyoruz bir Rusya'nın,sonra bir bakmışsınız İsrail'in vs…
Her biri diğerini aratmayacak nitelikteki işgalci, emperyalist, sömürgecilerin coğrafyalarımızda gerçekleştirdikleri çocuk katliamlarını, soykırımları, ırz düşmanlıklarını görmezden gelip bir buna bir diğerine sığınan zelil bir haldeyiz.
Emperyalistlerin yedi yıldır elbirliği ile kana buladıkları Suriye'de taş üstünde taş bırakmayan söz konusu faillerin, arada sergiledikleri göstermelik ”müdahalelere” alkış tutmakla sorumluluklarımızdan kurtulmuş, vicdanımızı rahatlatmış mı oluyoruz.
Daha açık bir ifade ile, sözüm ona Esed güçlerini bombalayan Amerika'yı alkışlıyor, ümit bağlıyoruz.
Oysa Suriye'de yaşanan katlamalara bir şekilde destek veren güçlerin “insanlık” adına yapabileceği –zerrece- bir eylem olamayacağı hepimizce malumdur.
“Ülkeye barış götürdüğü” iddiası ile 2003'teki Irak İşgali neticesinde Amerika'nın ortaya koyduğu bilanço; 1 milyon kişinin ölümü,4 bin masum yavrunun yetim kalması, 1000 kişinin kayıp,300 bin kişinin hapis olması 5 bin muhacir'in oradan oraya savrulmasıyla sonuçlanmıştır. Namusu kirletilmiş kadınlarımızdan, Ebu Gureyb'ten yükselen çığlıklardan bahsetmiyorum bile.
Tıpkı 1992'den-1995'e kadar süren savaşta Faşist Sırpların Müslüman Boşnaklara yönelik uyguladıkları soykırıma sessiz kalan ve hatta küresel barış Gücü BM'nin ihaneti ile soykırıma destek veren işgalci ve sömürgecilerin eli ile 400 binin üzerinde Boşnağın katledilmesi,35 bin çocuğun öldürülmesi, 50 bin kadının namusunun kirletilmesi gerçeğinde olduğu gibi.
Keza Kafkasya'da yüzyıllarıdır “dağlılar” üzerinden sıcak denizlere ulaşmaya çalışan Rus Rejiminin soykırımı aratmayan katliam ve sürgünleri.
1948'den bu yana Siyonizm'in Filistin topraklarında, kan ve gözyaşı üzerinden yürüttüğü işgal, tek bir Filistinli kalmamacasına evlerinden, ülkelerinden sürülen Müslümanların yaşadığı drama sessiz kalıp el altından Siyonist işgalini destekleyen emperyalist sömürgecileri unutabilmemiz kabil değil..
Bir yandan Sömürge kolonilerinden ülke kurarak Dünya haritasına ABD bayrağını dikerken, diğer yandan binlerce yıllık medeniyet ve geçmişe sahip olan D.Türkistan'ı haritadan çıkarıp “Çin”e armağan eden “küresel emperyalistleri de.
Lakin Coğrafyalarımızın bağımsızlığına kasteden, işgal eden, kaynaklarını sömüren, halkını katleden, namusunu kirleten emperyalistlerden, bunca sicile rağmen -hala-medet umar halde olmamız içler acısı bir durum.
Tutarsızlığımız bir yana, ihtilaflarından kurtulamayan, dünyalık makamların peşinden koşmaktan ahvalinden habersiz bulunan, kendi birliğini oluşturamamış gafillerden müteşekkiliz ne yazık ki.
Nitekim bir gün önce Emperyalistlerin kaynağından Suriyeli çocukları kimyasal silahlarla hedef alanlara kahrederken, ertesi gün aynı kaynaktan –güya müdahale için- atılan bombalara alkış tutacak kadar vahim çelişkiler sergilemekteyiz.
Ümmet olamayışımızın zelilliği ile bir gün bir emperyalistin kanatlarına,bir başka gün diğerine sığınarak adeta vicdanlarımızı rahatlatma gayreti gütmekteyiz..
Ayet-i Kerimenin ifadesi ile “nereye bu gidiş!”.
Yetmedi mi bunca zillet!.
Kutsadığımız mezheplerimizden, meşreplerimizden, siyasi çıkarlarımızdan, dünyalık hırslarımızdan ne vakit kurtulacak ve zelil olmaya bir son vererek, gerçek anlamda “ümmet” olmayı başaracağız.
İslam birliği için ne vakit ayağa kalkıp kolları sıvayacağız?.
Ne vakte kadar namuslarımızın, haysiyetlerimizin çiğnenmesine sessiz,çocuklarımızın katledilmesine,coğrafyalarımızın yakılıp yıkılmasına seyirci kalacağız?.
Vallahi korkarım ki zalimlerin zulmü değil mazlumların ahına seyirci kalışımız bizim sonumuz olacak.
Üzerimize serilmiş bu gaflet örtüsünden sıyrılmak, sahip olduğumuz dünyalık ve rahatlarımızı kaybetme korkusunun ayaklarımıza vurduğu prangalardan kurtulma zamanı gelmedi mi?.
Coğrafyalarımızdan yükselen feryatları duymayacak mıyız?.
Bunca acıya rağmen hala mı ümmet olmamızı engelleyen sahte kutsiyetlerin arkasına saklanacağız.
Ve ümmetin feryadı için zalim ve işgalcilerden medet ummaya devam edeceğiz?.
Ey ümmetin alimleri,zahitleri,halkları,liderleri!.
Ayağı kalkmanın, ümmet olmak için kıyam etmenin vakti gelmedi mi?
Şimdi değilse ne zaman?.