Biz, Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde bir “Erdemliler Hareketi” olarak kurulan Ak Parti'yi sadece başta Türkiye olmak üzere bölgemiz ve hatta dünya için de büyük bir nimet, değer ve kazanım olarak görenlerdeniz. Ak Parti'nin 10 küsur yıl gibi kısa bir zamanda Türkiye'de gerçekleştirdiği devrimlerin ve bu devrimlere bağlı olarak gerçekleştirdiği dönüşümlerin etkileri başta İslam Dünyası olmak üzere dışarıya da çok olumlu bir etki yaptı.
Ak Parti, “3 y” olarak tanımladığı yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadele vaadiyle iktidara geldi. Ak Parti'nin geçen üç dönem içerisinde yoksulluk ve yasaklara karşı verdiği mücadelede elde ettiği başarılar takdire şayandır. Ancak aynı başarıyı yolsuzlukla mücadelede gösteremediğini Ak Parti'nin kendisi de itiraf etmektedir.
Bizce en özlü özeleştiri, Ak Parti'nin İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Metiner 17 Temmuzda sarf ettiği şu cümledir: “Her birimiz belediye başkanı olduk, kimileri milletvekili oldu, kimilerimiz bakan oldu derken iktidarın şehvetine yenik düştük. "Ak Parti'ye yapılacak bütün eleştiriler ve özeleştiriler bu cümlenin bir tefsiridir.
Ak Parti'yi diğer partilerle kıyaslamak mümkün değil. Çünkü istisnasız hepsi toplumun gerisinde kalmış ve dolayısıyla toplumu okuyabilecek bir donanımda değiller. Şimdiki varlıklarının ve güçlerinin çoğunu da yaptıkları herhangi bir hizmete değil, Ak Parti'nin yanlışlarına ve tabii ki bu şehvet düşkünlerine borçludurlar. Dolayısıyla geriye Ak Parti'nin rakipleri olarak kendi içindeki şehvet düşkünleri kalmaktadır.
Şehvet elbette ki cinsellik veya cinsel dürtülerle sınırlı bir şey değil. Buna örnek olarak makam mevki şehveti, ikbal şehveti, para şehveti ve daha nice şehvetleri sayabiliriz. Örneğin, Ak Parti'nin kendisiyle mücadele ettiği yolsuzluk da haddizatında bir çeşit şehvettir. Yolsuzluk da sadece rüşvetten ibaret bir ahlaksızlık değil. Ehliyet ve liyakat dışı atamalar, bugünkü işi yarına ertelemeler, devletin malına emanet hassasiyetiyle bakmak yerine ona hıyanet etmeler, kul hakkına tecavüzler, komisyon adı altında alınanlar veya verilenler ve daha birçok ahlaksızlık sayılabilir. Ve bütün bunlar Metiner'in sözünü ettiği iktidar gücünün yol açtığı süfli şehvetlerdir. Bizim de Ak Parti'nin rakibinin Ak Parti'deki şehvet düşkünleri olduğunu söylememiz bundandır. Bundan hareketle şunu söylemek yanlış olmasa gerek: Bir Erdemliler Hareketi olarak başlayan Ak Parti'nin bir dava hareketi ve bir mektep olabilmesi kendi içindeki bu şehvet düşkünlerine karşı galebe çalması ile mümkündür ancak. Bunları tasfiye etme yoluna gitmez veya edemezse, kendi kazanımlarına da yazık etmiş olur.
Ak Parti'deki bu şehvet düşkünlerinin Fethullah Gülen'in Paralel Örgütünden de daha tehlikeli oldukları şüphesizdir.
Ak Parti'de çok çeşitli ilişki ağları oluşturan bu şehvet düşkünleri çıkarları gereği birbirine de çok düşkünler ve birbirilerini koruyup kollamaktadırlar. Çıkarları zedelenmeye görsün, her biri birer haşhaşi oluverir.
Türkiye'nin şimdiki siyasi atmosferinde milletin Ak Parti'yi tercih ediyor olması, Ak Parti'nin şimdiki haliyle yeterli görülüyor olmasından kaynaklanmıyor. Bütün eksik ve aksaklıklarına rağmen mevcutlar içerisinde en iyisi olmasındandır. Ama gönül ister ki, insanlar Ak Parti ilk baştaki samimiyetini yeniden kuşansın.
Ak Parti'nin 7 Haziran 2015'teki aday listesinin ciddi bir hayal kırıklığına yol açtığı malum. Ak Parti sanki bu liste ile bir erdemliler hareketi, bir dava partisi ve bir mektep olma iddiasından vaz geçmiş oluyordu. Daha açık söyleyelim, İslami hassasiyeti olan şahsiyetler, çözüm sürecini devam ettirebilecek, toplumun diğer sorunlarının çözümü için öncülük yapacak şahsiyetlerin yerine şimdiye kadarki kazanımları dahi koruyabilecekleri konusunda güven vermeyen şahsiyetler tercih edilmişti. Ama anlaşılan, Ak Parti'deki bir el veya bazı eller bazı emellerini gerçekleştirmede başarılı olmuşlardı. Bu da Ak Parti için ciddi bir tehlike ve sapmadır!
Anılan listede göze çarpan diğer bir sapma da, Ak Parti'nin Kürt olgusuna yaklaşımı idi. Ehliyet ve liyakat özelliklerinin yanı sıra İslami bir duruşu olmayan ve Kürtlük konusunda duyarlı olmayan adaylar Kürtler tarafından ciddiye alınmayacaktır. Eğer Sayın Erdoğan'ın Kürtler katındaki hatırı ve saygınlığı olmasaydı, Ak Parti o kadarını da alamayacaktı. İslam'ı kendilerine referans alanların önderliğinde kurulan ve onların emekleriyle bugünlere gelen Ak Parti'nin bu anlamda kendisini gözden geçirmesi elzemdir.
Ak Parti'nin bir özeleştiri yapması yetmez, özellikle şehvet düşkünlerine karşı samimi bir temizlik harekâtına da girişmesi gerekir. Ki gönül rahatlığıyla bir sahiplenilsin ve yeniden bir ümit olsun.