15 Temmuz'da halkla birlikte ben de sokaklarda idim. Bulunduğum Boğaziçi Köprüsü'nde hainlerin açtıkları ateşten yaralanan ve şehit olan kardeşlerimizi gördüm. Daha sonraki gecelerde de milyonlarcası gibi nöbet tutanlarla birlikte olmaya çalışıyorum.
Siyasi partilerin darbeye karşı duruş sergilemeleri ve bu doğrultudaki söylem ve eylemleri siyasetin doğasına uygun bir davranıştır. HDP ve CHP de darbeye karşı olduklarını demeçleriyle belirttikleri gibi bir de düzenledikleri birer miting ile ortaya koydular. Bunlardan CHP'ninkine katıldım.
HDP'nin mitingine neden katılmadığımı birkaç cümle ile ifade etmem gerekir. Hepimizin şahit olduğu gibi, HPD hala hem söylemleri ile ve hem de eylemleri ile şiddetten yana olan duruşunda ısrar etmekte ve PKK'nin hendek kazma, mayın döşeme, resmi ve sivil hedeflere yönelik saldırılar düzenleme gibi eylemlerini desteklemektedir. Kürtler de her geçen gün kimin ne olduğunu, kim ve ne adına mücadele verdiğini ve kimlerin söylem ve eylemlerinin toplumun yararına olduğunu pekâlâ biliyorlar.
Metronun Şişhane durağından inip İstiklal Caddesi üzerinden Taksim'e doğru ilerlerken, ilk duyduğum slogan, “Türkiye laiktir, laik kalacak” idi. Tevafuka bakın ki, Mitingin sonuna doğru Gümüşsuyu Caddesinden aşağıya doğru inerken duyduğum slogan da aynı idi. Ancak gözlemleyebildiğim kadarıyla kitlenin geneli darbe karşıtlığına konuşlanmış ve bu tür sloganları –en azından o gün için- gerekli ve ilgili görmüyordu.
Taksim Meydanı'nda şehitlerin isimlerinin yazılı olduğu noktaya gelip, oradaki Hatıra Defterine duygularımı kısaca not düştüm. TV haberlerinde de görüldüğü gibi, değişik gruplar da gerek taşıdıkları pankartlarla ve gerekse attıkları sloganlarla kendilerini görünür kılmaya çalışıyorlardı. Ki bu da doğaldır. Bence önemli olan, toplumun sağduyusunun galip gelmiş olması ve farklı din ve düşüncelerde olan insanların bir araya gelebilmeleridir.
Miting esnasında çeşitli pankartlar taşınıyor ve değişik sloganlar atılıyordu. Bunlardan birkaçı aşağıdaki gibi idi:
- Gericiliğe karşı Haziran Hareketi
- Kahrolsun AKP Diktatoryası
- Darbeye diktaya nokta. Laikliği kazanacağız.
- Darbelere karşı el ele
- Diktatörlüğe karşı el ele
- Ne darbe ne dikta
- Her türlü darbeye karşı Taksim'deyiz.
CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu on maddelik bir “Taksim Manifestosu” da okudu. Konuşmasında CHP'nin Gezi Eylemleri, Laiklik ve Parlamenter Sistem gibi önceliklerine vurgu ve göndermeler de vardı. Örneğin, ediği on maddelik bir bildiri de okudu.
16 Temmuzdan bu yana Türkiye'nin dört bir yanında her gece düzenlenen Demokrasi Nöbeti eylemleri ile Taksim Mitingi karşılaştırıldığında gözümüze çarpan bazı farklılıklar da var. Örneğin, Demokrasi Nöbeti eylemlerinde başörtülü-çarşaflı bayanlar kadar başı açık bayanlar da var. Ancak aynı manzarayı Taksim Mitinginde göremedik. Başörtülü katılımcı sayısı oldukça az idi. bana göre, birçok başörtülü istediği halde katılamadı. Bunun da nedeni, herhangi bir sözlü tacize uğrayabileceği yönünde duyduğu endişedir. Bu her ne kadar çok zayıf bir ihtimal olsa bile, CHP'nin sicili, duruşu ve kimi söylem ve eylemleri bu endişeleri maalesef haklı çıkarmaktadır. Dolayısıyla CHP bunun üzerinde durmalı ve bu tür endişelere mahal olmadığını bir şekilde kamuoyuna duyurmalıdır.
Bu mitingden hareketle edindiğim diğer bir kanaatimi de paylaşayım; bence CHP ve diğer partiler darbe karşıtlıklarını birden fazla miting ile ve Demokrasi Nöbeti gibi sürekli eylemlerle ortaya koymak gibi bir motivasyona veya güce sahip değiller.
Bir atımlık barutları vardı, onu da Taksim Mitingi ile attılar.
Aslında CHP ve HDP gibi partilerin demokrasiden ne kadar hazzettikleri de cevap verilmesi gereken ciddi bir sorudur. Çünkü her ne kadar demokrasiden söz etseler de, sonuçlarını hazmetmede ciddi sorun yaşıyorlar. Darbe karşıtlıklarını seri eylemlerle ortaya koyamayışlarının nedenlerinden biri de bu hazımsızlık olsa gerek.
Ama asıl sevindirici ve ümit verici olan şey, kamuoyunun her türlü takdirin üstündeki sağduyusudur. Bu sağduyu başlı başına siyasi partileri ve liderlerini öz eleştiri yapmaya zorlayacak kadar etkilidir.
Hangi dine ve dünya görüşüne sahip olursa olsun, bu gibi olağanüstü durumlarda partiler arası bir ilişki, birbirini destekleme ve asgari müştereklerde ortak söylemler ve eylemler ortaya koyma duyarlılığı kamuoyunun arzuladığı bir manzaradır.
Kamuoyunun bu arzusunu dikkate almayan partiler erimeye mahkûmdur.