Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana savaşıyoruz. Yani tamı tamına yüz yıl! Bu savaş esnasında biz Kürtler emperyalistlerle işbirliğini reddederek kardeşlerimizle olduk ve kardeşlerimize sadık kaldık. Emperyalistler bunun bedelini bize çok ağır ödettiler ve bizi Türkiye, Irak, Suriye ve İran arasında bölüştürdüler.
Birinci Dünya Savaşı bitti, ama Kürtler olarak savaşımız bitmedi. Bu kez de içinde yaşadığımız devletlerin bize reva gördükleri zulümlere karşı savaşmak zorunda bırakıldık. Çünkü bu ülkelerin yönetimini ellerine geçirenler bizleri yüzlerce yıldan beridir bir arada ve beraber yaşatan değerlere düşman idiler. Bununla birlikte dünyada yeni değer olarak yükselen demokrasiden de hazzetmiyorlardı. Bunlar sultalarını devam ettirebilmek için iki silahı kullanageldiler; milliyetçilik ve baskı… İşin içinde milliyetçilik olunca, toplumu etkilemek de zor olmadı. Nitekim Türkiye'de Türk Milliyetçiliği, İran'da Fars milliyetçiliği ve mezhepçilik ve Irak ve Suriye'de ise Arap milliyetçiliği onların eseridir. Kürtleri potansiyel bölücü olarak ilan eden bu rejimler, bununla birlikte Kürtlere yönelik kesintisiz bir baskı politikası izlemeyi de ihmal etmediler. Bu despot rejimler bu politikalardaki başarılarını Arap, Fars ve Türk halklarına aşıladıkları milliyetçiliğe borçludurlar. Ki bu toplumların bu milliyetçilik hastalığının pençesine düşmelerinde emperyalistlerin payı da az değil.
Aslında bu halkların hepsi Müslümandı. Ama ister adına cehalet, gaflet veya dalalet deyin yahut ister zaaf deyin, birbirileriyle savaşa tutuştular; bir biri ardına kıyamlar, kıyımlar, sürgünler ve aralıksız sürüp giden zulümler…
Ve bugün savaş artık yeni bir boyut kazanmıştır!
Yüz yıl önce bizimle yaptıkları savaşta bizi yenen güçler bugün geri döndüler ve hatta aramızdalar. Aslında onlar ülkelerimizden hiç çıkmadılar. Ama konumuz dağılmasın ve uzamasın diye burayı açmıyoruz.
Evet, ordularıyla, uçaklarıyla, gemileriyle ve cehennem ateşi saçan silahlarıyla daha da geliyorlar. Bir yandan mevzilenirken, diğer yandan vuruyorlar. Artık gece gündüz demeden havadan, karadan ve denizden istediklerini vuracaklar ve istedikleri yerleri bombalayacaklar. Sadece İŞİD'i vurmayacaklar. İŞİD militanlarının toplamı azami 20 bindir. Ama göreceksiniz, bu emperyalistler İŞİD'in on, yüz ve belki de bin katı fazla insan öldürecekler. İŞİD'den bir vursalar, diğerlerinden bin vuracaklar! Kimdir bu diğerleri? İŞİD'in dışında kimlerdir ölecek olanlar? Bunlar öncelikle ve özellikle Kürtlerdir. Evet, en fazla Kürtler ölecektir! Bunun birçok nedeni var. Bu nedenlerden biri, savaşın Kürdistan merkezli olmasıdır. Diğer neden ise Kürtlere biçilen roldür. Bize zımnen dedikleri şudur: Silahlarınız bizden, ölmek ve öldürmek sizden! Biz Kürtleri sadece Araplara, Farslara ve Türklere karşı savaşmakla bırakmayacaklar, birbirimize karşı da savaştıracaklar. Bu oyunu oynamak da bozmak da yine biz Kürtlerin elinde ve bizim ferasetimizi ne ölçüde kullanacağımıza bağlıdır.
Tabii ki emperyalistler ölümleri Kürtlerle sınırlı bırakmayacak kadar şeytani bir zekâya sahiptir. Arapları, Farsları ve Türkleri de kendi başlarına bırakacakları halleri yok. Her birine biçtikleri roller var.
Bu savaşın yol açacağı maddi tahribat bir yana can kaybını düşünmek bile insanı ürpertiyor. Ve ölenler biz olacağız… Ama sadece emperyalistler tarafından öldürülmeyeceğiz. Bizler de birbirimizin kanına gireceğiz. Maazallah, emperyalistlerle yarışacağız adeta…
Burada neden “onlar” ve “biz” diye ifade ediyoruz? Bu taksimi de emperyalistler yapıyor. Yani emperyalistlere göre bir tarafta kendileri ve karşılarında diğerleri. Onların diğerleri dedikleri de bizleriz, yani Araplar, Farslar, Kürtler ve Türkler. Taktik gereği birilerimizin yanında durduklarına bakmayın ve kanmayın.
Ya biz nasıl taksim ediyoruz? Bizim taksimimiz onlarınkinden çok daha vahim. Hani, onlara emperyalist, canavar vs. diyoruz ya, aslında bazı konulardaki canavarlığımız onlarınkinden aşağı değildir! Hem de Müslüman olduğumuz halde! Canavarlığımıza örnek mi istediniz?
İmanımız gibi varlığından şüphe etmediğimiz bir kavmi inkâr etmek, dilini yasaklamak, evini başına yıkmak ve yerinden-yurdundan etmek birer canavarlık değil mi? Aynı İlaha, aynı Kitaba ve aynı Peygambere iman edenler ve aynı kıbleye yönelip aynı safta namaza duranlar olduğumuz halde, birbirimizin canına kast etmemiz canavarlık değil mi? Ve “haksız yere bir insanı öldürmek, bütün insanları öldürmek gibidir.” İlahi hükmüne rağmen öldürmek canavarlık değil mi? Örnekler maalesef o kadar çok ki!
Bundan çıkarmamız gereken ders ve burada bilmemiz gereken şey şudur: Emperyalistlerin canavarlıklarına karşı vereceğimiz savaşta başarılı olmamız ancak kendi cehaletimizi ve dolayısıyla canavarlığımızı yendiğimiz oranda olacaktır. Buradan da şu sonucu çıkarıyoruz: Demek ki biz birden fazla cephede savaşıyoruz.
Bakıyoruz, bazıları ve bazı kesimler emperyalistlerin gelişine seviniyorlar. Yazık, hem de çok yazık!
Bugün kim bu emperyalistlerin gelişine en fazla seviniyorsa, bu emperyalistlerden en büyük darbeyi yemeye de hazır olsun! İŞİD'i vurmak, Esad'ı devirmek ve teröre karşı savaşmak Emperyalistler için birer ısınma hareketi ve bölgeyi içinden tanıma-tarama harekâtıdır. Nihai hedefleri hepimize diz çöktürmek, bizleri petrol başta olmak üzere sahip olduğumuz değerlerimizi kendileri için koruyacak bekçiler yapmak ve tabii ki e…kliğimizin farkına varmayalım diye bizi sürekli birbirimizle uğraşmamızı sağlayacak bir düzen kurmak!
Şöyle bir düşünelim ve soralım; İŞİD nereden geldi ve nasıl ortaya çıktı? Beşar Esad kimdir? Terör nedir? Hepsi de emperyalistlerin eseri değil mi? Babası gibi Esad da bu emperyalistlerin bölgedeki çıkarlarının bekçisi değil midir? İŞİD onların oluşturdukları şartlardan ve onların mühendisliğiyle ortaya çıkarılan bir terör şebekesi değil mi? Terör dedikleri şey de medeniyet maskesini takmış bu tek dişli canavarın diğer adı değil mi?
Hatırlayın, bu emperyalist güçlerin teşvik ve yardımlarıyla ve tabii ki onların çıkarlarını korumak için İran'a karşı açtığı kirli savaşta ülkesinin bütün imkânlarını seferber eden ve yüzbinlerce insanını kurban veren Saddam Hüseyin bu hizmetlerine karşı nasıl bir ödül aldı?
Evet, geriye dönüp baktığımızda, Araplar, Farslar, Kürtler ve Türkler olarak birbirimize reva görmediğimiz zulüm ve yapmadığımız kötülük kalmamıştır neredeyse. Ama bilelim ki, eğer içinde debelenip durduğumuz bu cehaletten, bu gafletten, bu dalaletten ve bu zaaftan bir çıkış yolu bulamazsak, daha da zelil bir duruma düşeceğiz.
Daha da acı olanı, bu halkların Müslüman olmalarıdır. Yani hepimiz Müslümanız. Bize ne oluyor ki, birbirimize merhamet etmek yerine birer şiddet abidesi oluvermişiz! Ellerimiz, dillerimiz, gözlerimiz ve dahi kalbimiz kin, nefret ve şiddet kusuyor. Ne büyük bir zillet, ne büyük bir musibet!
Oysa İslam, aynı zamanda izzet, onur, şeref ve haysiyet demektir. İslam, aynı zamanda hak, adalet ve barış demektir. İslam, aynı zamanda dinine, diline, milliyetine ve rengine bakmaksızın bütün insanlara saygılı olmak ve onların temel haklarını demektir. İslam, aynı zamanda yeryüzünde her türlü fitne ve fesat karşı olmak ve gerektiğinde savaşmak demektir. Peki, biz Müslümanlar bugün bu İslam'ın neresindeyiz acaba?
Kürtler, bu bizim savaşımız değil ve buradan bize bir Kürdistan çıkmayacaktır! Eğer Kürdistan'ımız olsun istiyorsak, bunun iki nehir arasından ibaret bir yer olmadığını ve İran, Irak, Suriye ve Türkiye'yi de içine aldığını unutmayın! Çünkü buraların hepsi bizimdir. Eğer bu ülkelerden hiçbirini kendimizinki gibi görmüyor veya göremiyorsak ve hiçbirine kalbi bir muhabbet besleyemiyorsak, nedeni, adaletin olmayışından ve hakkın gözetilmeyişindendir. Bunun da sorumlusu birimiz değil, hepimiziz!
Said Nursi düşmanla mücadele yöntemine çok güzel bir örnek verir. Der ki; bir kişi bir canavarla karşılaştığınızda, onunla var gücüyle mücadele etmelidir. Onun şerrinden ve gazabından kurtulmak için elindekini verirse canavar bu kez elini, elini verirse canavar bu kez kolunu, kolunu verirse, canavar bu kez de bütün bedenini ister.
Araplar, Farslar, Kürtler ve Türkler gözlerinizi açın ve dört bir yanınıza bakın! Bir canavar değil, canavarlar sürüsü geliyor! Batıdan, Güneyden ve Doğudan geliyorlar. Tıpkı yüz yıl öncesinde geldikleri gibi. Yüz yıl öncesi eğer sizin için artık bir masal ise eğer, Afganistan'a, Irak'a, Somali'ye ve girdikleri diğer yerlere bakın…
Onurlu bir yaşam istiyorsak da önümüzde sadece bir seçenek var, onurlu bir şekilde ölmek istiyorsak da… O seçenek de şudur: Aramızdaki savaşlara, sürtüşmelere ve canavarlıklara son verip birbirimizle helalleşmek, ilişkilerimizde hakkı ve adaleti yeniden tesis etmek ve yekvücut olarak bütün gücümüzle emperyalistlere karşı bütün coğrafyada mevzi almak!