2015 genel seçimlerine neredeyse saatler kaldı. Partiler dur durak bilmeksizin bir yandan eteklerindeki taşları rakiplerine attılar bir yandan vaatlerini, projelerini ve nasıl bir Türkiye vaat ettiklerini anlattılar.
Fakat bütün Türkiye'deki sandık heyecanı zirve yaparken gözlemlediğimiz kadarıyla en fazla zorlananlar Kürtlerdir. Çünkü kendi üzerlerine kirli hesaplar yapıldığının ve yeni maceralara çekilmek istendiklerinin farkındalar. Örneğin, ezici çoğunluk HDPnin dünya görüşünü paylaşmamakla ve HDP'yi kendi değerlerine ve yaşam tarzına büyük bir tehdit olarak görmesine rağmen barajı aşmasını istiyorlar. Kürt Sorunu bize göre de büyük ölçüde çözülmüştür ve HDP tarafından çözülmekten çok istismar edilmeye çalışılan Anadilde eğitim konusu da bir süreç işidir. Nasıl ki toplumun Kürt kimliğini, Kürt varlığını vs. hazmetmesi için zamana ihtiyaç duyulduysa, Anadilde eğitim için toplumun psikolojik olarak hazırlanması gerekir. Ancak üzülerek ifade etmeliyiz ki, diğer konularda olduğu gibi Anadil konusunda da HDP'nin herhangi bir katkısı olmamıştır. Örneğin, Anadilde eğitimin alt yapısının oluşturulmasına dair bir projesi ve yol haritası yoktur. İşte Kürtler kalan sorunların barışçı bir şekilde ve tabii ki mümkün olan en kısa zamanda çözülmesini istiyorlar ve bunun yolunun da Kürtlerin daha bir görünür olmasından geçtiğine inanıyorlar. Öyle ise bu görünürlüğü hangi parti veya partiler üzerinden sağlamak maslahata daha uygundur?
Bilindiği gibi, dördü TBMM'de temsil edilenler olmak üzere toplam 19 parti bu seçimlerde yarışıyor. Ve çoğu -bizim de tasvip etmediğimiz- %10 barajına takılacaktır. Bu da bazı düşüncelerin mecliste yer almaması anlamına gelir ki, temel hak ve özgürlükler adına olumsuz bir sonuçtur. Baraj tehlikesi ile karşı karşıya olan partilerden biri de HDP'dir.
Kürtler sorunlarının çözümüne katkısının olacağından dolayı daha bir görünür olmayı çok önemsemektedirler. Nitekim hem önceki seçimlerde ve hem de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aynı dünya görüşünde olmamakla birlikte “Kürtleri daha bir görünür kılmak” adına bu oluşumu seçtiler. HDP'nin kendi değerleriyle örtüşmeyen politikalarına rağmen yine de bu hassasiyetten hareketle yüzbinlerce Kürt oyunu HDP'ye verecektir. Lakin başta bu seçmenler olmak üzere Türkiye kamuoyunun bu oluşum hakkında ciddi endişeleri ve hatta korkuları da yok değil. Ki bunlar her fırsatta ve hemen hemen her platformda dile de getirilmektedir. HDP ile aynı çizgide olmadığı halde oy verecekler başta olmak üzere Türkiye kamuoyunun cevabını aradığı sorular var: HDP barajı aşarsa mı şiddet ile arasına mesafe koyacak ve PKK'ye silah bırakma çağrısı yapacak, yoksa barajın altında kalsa mı? Çünkü 2014'teki 6-8 Ekim olayları ve bu seçim propagandası döneminde bölgede estirdiği şiddet büyük bir tedirginliğe yol açmış bulunmaktadır.
Bir zamanlar faili meçhullere binlerce kurban veren, binlerce köyü yakılan, yüz binlercesi evlerini terk etmeye mecbur kılınan jitem, jandarma ve polisin malum zulümlerine maruz kalan Kürtler, bütün bu zulümler henüz yeni son bulmuşken bu kez de KCK'nin kendilerine şiddet ve baskı uygulamasını istemiyorlar.
HDP'ye olan güveni de sarsan diğer bir gelişme ise bugüne kadar ve hala statükodan yana olan Kürt kimliğini-Kürt varlığını hala hazmedememiş olan kesimlerle aynı cephede konuşlanmasıdır. Örneğin, Paralel Yapı ile malum ilişkileri ve Türkiye'deki Kürt karşıtlığının en büyük odağı olan Doğan Medyasına bir cümlelik eleştiri dahi getirecek cüreti kendisinde bulamazken, bütün politikasını Kürtlerin inkâr, asimilasyon ve imha politikalarına neredeyse son veren Ak Parti karşıtı söylem ve eylemlerle sınırlandırmış olması diğer bir endişe nedenidir.
Bütün bunlardan da daha önemlisi ve en önemlisi, HDP'nin Kürtler arasında geç kalınmış bir milliyetçiliğin oluşmasına katkıda bulunması, CHP zihniyetinin Kürdistan'daki versiyonu gibi bir misyonu üslenmesi ve her fırsatta Kürtlerin manevi değerlerine karşı aktif mücadele içerisinde olmasıdır.
Örneğin, Kürtlerin hakları için mücadele iddiasında olan HDP'nin bir koalisyona ihtiyaç duyulması durumunda Kürt varlığını ve kimliğini ana hatları ile hazmetmiş parti veya partilerle yapması gerekmez mi? Bunun pratik cevabı olumsuzdur. Zaten HDP'nin yetkili ağızları ihtiyaç durumunda CHP ve hatta MHP ile bir koalisyonun düşünülebileceğini, ama Ak Parti ile bunu asla düşünmediklerini ifade ettiler. Her iki partinin de (CHP ve MHP) Kürt kimliği-varlığı karşısındaki duruşlarını anlatmaya gerek var mı? İşte HDP'nin bu sıra dışı ve dahi akılları zorlayan duruşu akla birçok soru getirmektedir. En fazla sorulan sorular ise, HDP kimleri temsil ettiği, kimlerin çıkarını gözettiği ve hangi insani, ahlaki gerekçelerle “Türkiye Türklerindir” sloganı ile ırkçılığın Türkiye'de kök salmasına ve nice Ahmet Kaya'ların ölümüne sebep olan medya ile ve dahi güç odakları ile beraber olabilmektedir?
Kim ne derse desin, bize göre Türkiye uluslararası güç odaklarının hedefindedir ve bütün güçleriyle halkın iradesini esir almaya çalışıyorlar. Sevindirici olanı ise, Türkiye kamuoyunun bu oyunların farkında olduğu ve şimdiye kadarki saldırıları büyük bir basiret ve metanet ile savdığıdır.
Bu güçler eğer başarabilirlerse, Kürtleri de yedeklerine alacaklardır. Muhtemeldir ki, Kürtlere herhangi bir köşede bir devlet de verirler. Ama ihtiyaç duydukça onları gâh Farslara, gâh Türklere ve gâh Araplara karşı savaştırmak şartı ile. Tabii ki biricik görevleri petrol kuyularının güvencesini sağlamak olacaktır. İnanıyoruz ki, Kürtler de artık dünün Kürtleri değil! Ve aralarında hala bu tür oyunlara teşne olan örgütler bulunsa bile, çoğunluk birbirine silah uzatmanın ihanet olduğunun bilincine varmış durumdadır. Aynı zamanda içinde bulundukları devletlerle olan sürtüşmeleri de barışçı yollarla gidermek gerektiği inancındalar.
Seçime giden partilerin neredeyse sadece iki cephede konuşlanmış olmaları da başlı başına meselenin seçimden de öte olduğunu anlatmaya yetmektedir.
Bu seçimin herkesin kendisini özgürce ifade edebileceği, her insanın temel haklarının korunduğu ve gerekli kabul ve saygıyı gördüğü bir Türkiye'nin inşasına katkıda bulunması ve milletin iradesi nasıl tecelli ederse etsin, buna saygı gösterip 8 Hazirana daha büyük ümitlerle uyanmak dileğiyle…