Abdurrahman Sâmî Efendi, 5 Mart 1879 (12 Rebiülevvel 1296) tarihinde Manisa'da dünyaya geldi. O zamanlar Manisa, Saruhan olarak bilinmekteydi.
Mevlid gecesinde babasınının kandilini kutlamaya gelen Çöplü Dede nâmındaki bir Allah dostu, “Efendim! Şimdi dünyâya gelen mahdûmunuzun ismi Abdurrahmân olsun” demesiyle, babası Âsım Efendi oğlunun ismini Sâmî ilâvesiyle "Abdurrahmân Sâmî" koymuştur.
İlk eğitimine memleketinde başlayan Sâmî Efendi sonraları İstanbul'a gelerek Fatih Çifteayak Bahr-ı Sefîd Medresesi'ne devam etmiş, orada Hacı Hüseyin Hüsnü Efendi'den ve zamanın en ünlü âlimi Hüseyin Necmeddin Pürzetî Efendi'den icâzet almışdır.
Abdurrahman Sâmî Efendi, icazetini aldıktan sonra Kasımpaşa'daki Yahyâ Kethüdâ Dergâhı Postnişînliğine tayin edilir ve tekkeler kapatılıncaya kadar burada vazîfesine devam eder. Buradan aldığı maaşı kendisine harcamaz ve şeyhi Şücâeddin Baba'ya gönderir. Kendi geçimini ise elinin emeği ile karşılamaya çalışır.
Abdurrahman Sâmî Efendi aynı zamanda kimyagerdir ve misk üretip kazancını buradan sağlar. Kimya ilmindeki bilgisi yanında Simya ilminde de yed-i tûlâ (geniş bilgi) sahibi olduğu söylenmektedir. Simya ilmine dâir birçok eser yazmış ancak irtihâline (vefatına) yakın ehil olmayan ellere geçer kaygısı ile hepsini imhâ etmiştir.
Sâmî Efendi aynı zamanda, şiir yazabilecek kadar Arapça ve Farsça dillerine de vâkıftır.
Birden fazla tarikattan icazetlidir. Bu durumu şu şiirinde açıklamıştır:
"Dîdemiz giryân sînemiz sûzân
Rûhumuz hayrân Halvetîleriz
Cismimiz büryân derdimiz dermân
Aşkımız burhân Celvetîleriz
Sırr ile seyrân şevk ile devrân
Ederiz her ân Kâdirîleriz
Mahremiz zâre bülbülüz yâre
Hârız ağyâre Rıfâîleriz
Bizdedir halvet yâr ile ülfet
Bulmuşuz vuslat Dussûkîleriz
Zikrimiz esmâ fikr-i müsemmâ
Seyr-i "ev ednâ" Bedevîleriz
Hakk'ı çün bulduk nûr ile dolduk
Aşkla yoğrulduk Şâzelîleriz
Ölmeden öldük sonra dirildik
Uçmağa girdik Mevlevîleriz
"Hayy" ü "Bâkî"yiz dost müştâkıyız
Aşka sâkîyiz Nakşîleriz biz
Bizdedir "Âdem" İse'bni Meryem
Hem "ism-i a'zam" Bayrâmîleriz
On iki seyrân ideriz her ân
Ma'nâda sultân Vefâîleriz
Âşık-ı cânân mahrem-i irfân
Fakr ile pinhân Bektâşîleriz
Vahdete vâkıf kesreti sârif
Kenz-i ma'ârif Şa'bânîleriz
SÂMÎ ko halkı ara bul Hakk'ı
Yoludur aşkı Uşşâkîleriz"
Bütün Tarikatlardan icâzetli olsa da, irşad vazifesini Halvetiyyenin bir şubesi olan Uşşâkiyye usûlune göre yaptı.
Menemen olayında ser-halîfesi Bekir Sıdkı Visâlî ile beraber tutuklandılar. Altı ay tutuklu kaldıkdan sonra berâat etmelerine rağmen hem Şeyh Sâmî Efendi hem de Bekir Sıdkı Efendi hayatlarının sonuna kadar takip altında tutuldular. Osmanlı dersiâmı (müderrislik yetkisi kazanan) olması sebebiyle hayatı boyunca vâizlik yapma hakkı varken, bu hakkı da elinden alındı.
1934 senesinde İstanbul'da dâr-ı bekâya intikal etti.
Kabr-i şerîfi Edirnekapı Şehidliği'nde Mısır Tarlası olarak isimlendirilen bölümdedir.
BUGÜNE ULAŞAN YAZMA ESERLERİ
Sırr-ı Tevhîd
Tefsîru'l-Kur'ân Tenvîrü'l-Beyân
Hadîs-i Erbaîn
Tevcîhü'l-Âyati'l-Muhtelefi'z-Zâhir
Düstûr-i Bedi
Sırri'l-Kadîr fî Îlmi'l-İksîr
Kenzü'l-Âşıkîn
Şerhu'l-Emâlî
Şerhu'l-Kâfiye
Fatiha Suresi Tefsiri