1 çocuk babası olan Yunus Emre Ezer, 15 Temmuz darbe girişime karşı milleti meydanlara davet eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çağrısıyla abdest alıp namaz kıldı. Ardından Maun suresini okuyan Yunus Emre Ezer, “Bu sureyi okuyup Allah'ın yardımını görmediğim bir anım olmadı" deyip evden ayrıldı.
O gece kardeşiyle beraber İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne darbecilere karşı koymaya giden Yunus Emre Ezer, daha sonra olayların kontrol altına alınmasıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne gitti. Burada eşi Fatma Ezer'in kendisini aramasıyla kendiliğinden açılan telefonda Yunus Emre Ezer'in “Yürü Faruk yürü, bu geceyi alırlarsa yüz sene daha ellerindeyiz” sözlerini duydu. Çok geçmeden Yunus Emre Ezer, burada darbecilerin hedef gözeterek kalbinden vurulmasıyla şehit oldu.
1995 senesinde kaleme aldığı şiiriyle adeta kendi şehadetini yazan Yunus Emre Ezer, şehadetinin ardından ailesi tarafından her fırsatta yeniden anılıyor. İşte Ezer'in şehadet şiiri:
Hoşça kal
Çığlık atarak uyandım
Bu dört taraftan saldıran kâbustan kurtulmak için
Kendimin, özümün, benliğimin yıkıldığını gördüm
Bir çınar gibi soğuk betonların üstüne düştüm
Tam yüreğimden vurmuşlardı beni
Derelerden akan sular gibi
Damarımın yolunu kesmişlerdi
Kanımın sebilini kurutmaktı amaçları
Sancağıma bir kırmızı daha eklenecekti böylece
Kaldırımlardan aşağıya sızan kanlarım
Davamın ismini yazmıştı meleklerin anlayacağı bir dilde
Birden silkindim kalleş silahların sesleriyle
Ve inim inim inleyen vücudunu iman şelalesinde yıkamış
Dindaşımın, soydaşımın, kardeşimin feryatlarıyla
Doğruldum, her günkü rahatlığı yoktu çıplak somyamın, kemiklerime batıyordu
Çuvaldan yastığımın altına sakladığım şerefimi aldım
Ve belime koydum
Şeref benim kardeşimdi
Şeref benim her şeyimdi
Kabzasına tevhidi ve hilali kazıdığım
Onurum, gururum, toprağımdı benim sancağımdı
Hırsım gözbebeklerimde yuva yapmıştı
Şafak Süleymaniye'nin ulu minarelerini selamlıyordu
Bende dibindeydim
Asırlık küflü kapılardan huzurdan kaçarcasına sokağa fırladım
Her köşe başında kendimi Allah'a daha yakın hissettim
Bir isyan vardı hakikate
İnananları silahlarıyla öpen kuralsızlığın köpekleri bilemediler
Her mücahidin dökülen kanının bu tarlayı sulayan su olduğunu
Her köşeyi döndüğümde ölüm daha çok sinsileşti bana karşı
Gözlerim denizi görmeye başlamıştı
Tam postane sokağını çıkmıştım ki
Bir ekip arabası durdu önümde
Ve üç çatık kaştı
Dur tekbiri kulaklarımda infilak eden bir mayın gibi patladı
Ruhumda duydum bu sesi
Tedirgindim şehadeti arzuluyordum ama
İmansızların kökünü kazıdıktan sonra
Hırsımın askerleri kılcallarımda yürümeye başlamıştı
Bende koşuyordum
Şimdi
Zaman yoktu burada
Sevgi yoktu burada
Burada sadece bir çizgi vardı hayat ve ölüm
İçime doğmuştu bu kâbusun müjdesiydi bana
Yakası yıldızlı aynasızlar peşimde koşuyorlardı
Tek bir Allah'ın emri ve tek bir kurşuna kalmıştı işim, ecelim
Birden Azrail geldi
Gözlerimden akan kan dindi
Yeryüzündeki cihadım bitti
Keleşlerden gelen, on dörtlülerden gelen sesler
Ninni gibi kulağımda beni bir çocuk gibi uyuttu
Hoşça kal anneciğim
Hoşça kal sancağım
Hoşça kal yoluna kurban olduğum İslam'ın dağları
Beni yüce Allah çağırdı...
-10.9.1994, saat 10.40
*
Anlayış
Sanıyorum mabedim, bedenim
Biliyorum vatanım, kefenim
Gidiyorum sonsuza, soruyorum sonsuzluk kimin?
Göz kırpıyor ölüme gözlerim.
-1995-