Dünkü basından alıntı yaptım bu başlığı. Diyarbekir Büyükşehir Belediye başkanlığında oturan Dersim'li Gülten Kışanak
söylemiş bunu. Terör örgütünün bir yan şubesi olan KCK'ya yaptığı ziyarette. Tam yüz yıl önce, İşgalci, ırz ve namus
düşmanı Müslüman Kürdün harem-i İsmetine tecavüz eden, Rus askerinin torunlarını bu ülkeye davet eden bir siyasi aktör
söylemiş bunları. Bediüzzaman Said-i Nursi'nin milis kuvvet komutanı olarak savaştığı ve sen Norşinli Hazret Diyauddin'in,
Şeyh Masum'un, Şeyh Said-i Palev'nin, Şeyh Şerif-i Kelahsinin, Zokayd Şeyhi Mahmut Efendinin, Siirt meşayıhından Şeyh
Şerafeddin Efendi'nin, Hoyti aşireti reisi Musa Bey'in, Cibranlı Miralay Halit Bey'in, Hayderan aşiret reisi Kör Hüseyin
Paşa'nın, Sıpkan aşiret reisi Abdülmecit Bey'in, Cemil Paşa Kasım Bey'in, Bahtiyar-i aşiret reisi Cemil-i Çeto'nun, Raman
aşiret reisi Emin-i Perihanın, Hazrolu Hatip Bey'in, Silvanlı Sadık Bey'in ve daha nice şerefli Kürd evlatlarının torunları
biliyormusunuz? Dedeleriniz, bugün çağrılan Rus ayısını tam yüz yıl önce yaptığı barbarlık ve alçaklıklardan dolayı bu
mukaddes topraklardan defetmiş kovmuştu. Siz şimdi neredesiniz?
Nasıl olurda günümüzde tam yüz yıl sonra şehid dedelerinin muazzez ruhlarını inciten, Rus dostlarına musamaha ile
bakarsın? Dedelerinizin aziz ruhu bu sessizliğinizden dolayı hicap duyuyor. Bak kardeşim! Rusların Osmanlı döneminde
Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile ilgilenmesi 1805 yılına kadar iner. 1806 Osmanlı Rus savaşında, Rus generalleri Erivan
bölgesindeki Kürdleri kendi saflarına davet ederek, himaye ve taltif edecekleri vaadinde bulunmuş iseler de, istedikleri
neticeyi alamamışlar idi. Kırım harbi yıllarında Rusların Kürd aşiretlerine yönelik politikaları 1853-1856 Kırım harbinde
oldukça belirginlik kazanmıştır. Harbin başlamasından hemen önce Kürdlerle yine ilgilenmeye başladılkları görülür. 1
Temmuz 1854 tarihine kadar, harp ilan edildiği esnada, Ruslara sadakat gösteren Kürd aşiretlerine, hudut ötesinde Kürdlerin
harekâtını yönlendiren gizli ajanlara ve çeşitli aşiret reislerine olmak üzere toplam 2150 altın sarf edildiği Rus arşivlerinde
belgeleriyle yer almaktadır. Bütün bunlara rağmen harp ilan edildiği zaman, Osmanlı-Rus hududundaki birçok aşiret Osmanlı
Ordusuna katılarak Ruslara karşı savaşmıştır.1 Rus General Suslov'a göre, Kürdlerin Rus saflarına çekilmesi hediyelerle
olmayıp, tehdit ve zor kullanmayla ancak mümkündür.2
Miralay Bartolomi ise, yaptığı inceleme neticesinde Kürdleri Rus saflarına çekmenin tek yolu olarak, yaşadıkları bölgenin
işgal edilmesi, ekonomik durumlarının Rusların kontrolünde olmasıyla mümkündü.3
1877-1878 Osmanlı Rus Harbi başlangıcında Erzurum'daki Rus konsolosu ile irtibat kuran Dersim'in bazı Kızılbaş aşiretleri
“savaş sırasında Dersim'in Ruslara yardımda bulunacağını” beyan etmişlerdi. Ayrıca bu savaşta, hudut üzerindeki Yezidi
Kürdlerinin boyunlarına haç takarak, (tarih bugün yine tekerrür etmektedir) Rus saflarında, Osmanlıya ihanet ettikleri
görülmektedir. Bundan sonra özellikle Dersim bölgesi ile ilgilenen Ruslar bazı aşiretlerin desteğini sağladılar. Rus ayısı
huyundan ve inadından vazgeçmiyor. Tarih sanki dün gibi tekrarlanmak isteniyor. Rus ayısı sıcak denizlere inmek için hep
hayal kurdu durdu. Çarlık Rusya'sı 19. asır boyunca Osmanlı-Rus savaşlarında bir takım maddi menfaatler teklif ederek
hudut üzerinde bulunan Kürd aşiretlerini Osmanlı devletine karşı kullanmak istemişti. Ancak bu arzularında kısmen başarılı
olmuşlarsa da aşiretlerin çoğu bu savaşlarda Osmanlı devletinin yanında yer almıştır. Küçük ve önemsiz bir kısmı Ruslara
yardımcı olmuş veya Osmanlı topraklarının işgaline tepki göstermemişler idi. 1904 yılında Sason, Muş ve Van'da çıkan
isyana Ruslar Kürdlerle Ermenileri birleştirmek ve bir Ermeni Kürd devleti kurdurmak maksadıyla destek vermiştir. Rusya'nın
Ortadoğu politikası içinde yer edinme hayali 1907'de İngilizlerle yaptığı anlaşma iler başlar. Bu antlaşmaya göre, İran'ın
kuzeyi Rus, güneyi ise İngiliz hâkimiyeti altına girecekti. Böyle bir durum Osmanlı Devleti'nin doğu vilayetleri ile Irak bölgesini
tehdit eder bir hale getirmekti. Osmanlı Devleti'nin iki büyük düşmanı Ruslar ve İngilizler “Osmanlı'nın doğu sınırlarını” bir
çember içine almak istiyorlardı. Dikkat edilirse bu kez sahne de günümüzde İngilizlerin yerini ABD almak istemektedir. 20.
Yüzyılın başına geldiğimizde ise Çarlık Rusya'sı bu kez Kürd aşiretlerini sadece muharebelerde yardımcı kuvvet olarak değil,
tıpkı Ermeni meselesinde olduğu gibi bunlara da bir takım siyasi vaatlerde bulunmaya başlamıştı. Bilindiği üzere Rusya'nın
amacı öteden beri Akdeniz'e ulaşabilmek idi. Bu da ancak Osmanlı devleti toprakları üzerinde mevcut emellerinin
gerçekleşmesine bağlıydı. Bunlardan biri ve en önemlisi Boğazlara yerleşebilmek diğeri de Doğu'dan İskenderun körfezine
ulaşabilmekle mümkündü. Balkan savaşları sırasında Osmanlı devletinin tüm dikkatlerinin bu alana yoğunlaştığı sırada Çarlık
Rusya'sı bundan tam yüz yıl önce boğazlara yerleşme meselesini yeniden düşünmeye başladı. Ancak boğazlar vasıtasıyla
Akdeniz'e çıkmakta bir takım engellerle karşılaşınca bu defa Ermenileri himaye politikasına ağırlık vererek uluslararası
platformlarda Ermeni ıslahatı konusunda ön plana çıkmaya çalıştı. Bu sayede Ermenilerin desteğini alan Çarlık Rusya'sı,
himayesinde kurulacak bir Ermenistan üzerinden Akdeniz'e ulaşabilecekti. Aslında Rusların kaygısı Ermenilerin yaşadığı
sahalarda ıslahat yapılması değildi. Aksine Osmanlı devletine müdahale edebilmek için bölgenin her zamankinden daha
istikrarsız olması gerekiyordu. İşte bu noktada Ruslar ister Ermeniler, isterse Kürdler tarafından çıkarılsın her isyan ve olayı
bu maksatları için değerlendireceklerdi. Bu yüzden bölgede ıslahatın yapılmasını engellemeye çalışmışlardı. Ermeni ve Kürd
unsurları devlete karşı ayaklandırdıkları gibi, Ermenileri Kürder, Kürdleri de Ermeniler aleyhine kışkırtmışlar, neticede Birinci
Dünya Savaşı öncesinde Doğu illerinde istikrarsızlığı hat safhaya taşıyarak, işgale hazır hale getirmişlerdi. 1916 Şubat
ayında Erzurum,19 Şubat'ta Muş, 1 Mart'ta Bitlis, 19 Nisan'da Trabzon ve 25 Temmuzda Erzincan Çarlık Rusya'sının işgal
ederek kirlettiği vatan toprakları idi. Yaşattıkları vahşet derin bir yara bırakmış ve uzun yıllar Müslüman Kürd halkınca
babadan oğla anlatılmış durmuştu. Bugünün Kürd çocuklarının sadece Diyarbekir Pasur (Kulp) ilçesinin boğazında 12-15
Temmuz 1916 tarihinde 7500'u aşkın ecdadının işgalci Rusya'sının askerlerince şehid edildiğini bilmemesi, katil Putin'in
ayaklarına kadar giderek beraber olduğunu vurgulamaktan kaçınmayan, sefiller için cesaret olmuştur. Oysa yıllarca Kürdlere
bir kimlik dahi vermeyen Suriye'nin faşist Baas yönetimine karşı sessiz duran Rus ayısına güvenmek, günümüz seküler Kürd
siyasalının en büyük açmazı ve utanması gereken yalakalığıdır. Evet, günümüz Rusya'sı geçmişte olduğu gibi hala
Akdeniz'e inmenin yollarını arıyor. Yoksa Rus ayısının Suriye'de ne işi olabilir?
1. P. Avriyanov, 19.Asır'da Rusya, Osmanlı, İran Muharebeleri, (Terc. Adil Efendi- Mustafa Efendi),1926 s.172
2. P. Avriyanov, age. s. 200-2002
3. P.Avniyanov, age. s.202-203