Metrekare başına değeri yaklaşık 60 dolar olan 605 Third Avenue'deki 44 katlı gökdelen, Manhattan'ın en pahalı ofis binalarından biridir. Ve 73.000 metrekarelik genel merkezinin düz cam penceresinin önünde duran Jonathan Greenblatt, zenginlik ve güç imajını yansıtmanın değerini biliyor.
ADL (Anti-Defamation League-Hakaretle Mücadele Birliği)'nin yöneticisinin çok aşağıda bulunan caddelerde hedefleri var:
Okullarda, işyerinde veya toplumda antisemitizmin ülke çapında büyüyen tehlikeleri konusunda eğitilmesi ve bilgilendirilmesi gereken Amerikalılar.
Greenblatt'a göre bu mesajı yaymanın en iyi yolu, genellikle ADL'nin verilerini ve basın bültenlerini göründüğü gibi kabul eden dost canlısı ana akım basınla yakın işbirliği içinde çalışmaktır. 1913'te, daha sonra 1915'te bir Georgia mafyası tarafından linç edilen Leo Frank'in tartışmalı cinayet mahkumiyetinin ardından kurulan ADL, uzun süredir varlığını sürdürüyor. ADL, Kongre ve Washington müesses nizamının geri kalanı ile her zaman çok yakın ilişkilere sahip oldu.
Örneğin 9 Ocak'ta, New York City'deki Filistin yanlısı büyük bir gösteriden birkaç hafta sonra Greenblatt, Gazze'deki savaşın başlamasından bu yana geçen üç ayda meydana gelen 3.000'den fazla Yahudi karşıtı olayı listeleyen bir rapor yayınladı. ADL basın açıklamasında "ABD'deki antisemitik olaylar İsrail'deki saldırının ardından %360 arttı" uyarısında bulundu.
Greenblatt, "Amerikan Yahudi toplumu modern tarihte benzeri görülmemiş şok edici bir tehdit düzeyiyle karşı karşıya" dedi.
Beklendiği gibi, ADL raporu ülke çapında medyada yer aldı. Bir NBC News manşeti şöyleydi:
"İsrail'i savunma grubu, ABD'deki Yahudi karşıtı olayların 7 Ekim Hamas saldırısından sonra arttığını söylüyor." Benzer başlıklar The Hill , Axios, CNN ve diğer birçok kaynak tarafından yazılan haberlerin başında yer alıyor.
Ancak raporun büyük kısmı abartılıydı. Bahsedilen “olayların” birçoğu, dini veya etnik kimlikleri nedeniyle Yahudilere yönelik saldırılardan ziyade, Gazze'deki savaşın gidişatını protesto etmek amacıyla İsrail'e yönelik eylemlerdi; ADL daha sonra bu olayların toplamın neredeyse yarısını oluşturduğunu kabul edecekti.
Arno Rosenfeld, Yahudi yayın kuruluşu The Forward gazetesinde şunları kaydetti:
"Genel olarak, olayların büyük bir kısmı, örgütün (ADL) önceki yıllarda odaklandığı geleneksel antisemitizm biçimlerinden ziyade, İsrail'e yönelik düşmanlığın ifadeleri gibi görünüyor."
Olayların çoğu, Filistin'deki Adalet İçin Öğrenciler gibi sivil haklar örgütlerinin basit protestolarıydı.
Bu ayın başlarında, bazı eski ADL çalışanları Jewish Currents'a şunları söyledi:
"Geçtiğimiz aylarda Greenblatt, ADL'nin günlük çalışmalarını Amerikan yaşamındaki antisemitizme odaklanmak yerine Filistin yanlısı aktivizmi hedef alacak şekilde yeniden yönlendirdi; örgütün güvenilirliğini ciddi şekilde zedelediğini düşünüyoruz.”
Bir başkası, Greenblatt'ın "Filistin yanlısı aktivistlere savaş açtığını" söylerken, üçüncü bir kişi, "ADL'de Jonathan'ın yaptığının kınanacak bir şey olduğuna inanan, her siyasi görüşten çok sayıda insan var." dedi.
Gazeteye göre Greenblatt, İsrail'e yönelik eleştirileri hedef alan yasalar nedeniyle ADL'nin kendi sivil haklar bürosuna karşı bile mücadele etti ve “sivil özgürlüklerin korunması yerine İsrail'in savunuculuğuna defalarca ayrıcalık tanımayı seçti.”
Gazze'deki savaştan önce bile birçok örgütün ADL'nin antisemitizmle ilgili endişe verici iddialarının meşruluğu konusunda endişeleri vardı.
2020'de Anayasal Haklar Merkezi ve Siyahların Hayatı Hareketi de dahil olmak üzere bu tür 100'den fazla grup, topluluk üyelerinin ADL ile ortak olmamalarını talep eden bir "#DropTheADL" açık mektubunu imzaladı.
Örgüt, "beyaz olmayan topluluklar, queer insanlar, göçmenler, Müslümanlar, Araplar ve diğer marjinal grupların önderlik ettiği sosyal adalet hareketlerine saldırma konusunda bir geçmişe ve devam eden bir modele sahipken, kendisini devlet şiddetinin failleri polis, sağcı liderler ve diğer gruplarla aynı safta tutuyor" dedi.”
Sorun şu ki, The New York Times, PBS ve milyonlara ulaşan diğer ana akım yayın organları sürekli ve eleştirmeden ADL'yi tanıtıyor, grubun şüpheli suçlamalarını güçlendiriyor. Aynı zamanda okuyucularını, izleyicilerini ve dinleyicilerini, örgütün İsrail'i eleştirenleri susturmaya yönelik şu anki değişimi ya da masum Amerikalılara yönelik gizli operasyonlar ve yasa dışı casusluklar da dahil olmak üzere aldatma, yalan ve yolsuzlukla dolu uzun geçmişi hakkında düzenli bilgilendirme yapma konusunda başarısızlar.
ADL'nin İsrail hükümetiyle uzun süredir devam eden (ama dikkatlice gizlenmiş) bağlantıları, casusluk ve gizli operasyonlarının gerçekten geçmişte kalıp kalmadığı incelemeye değer...
ADL'NİN GEÇMİŞİ
ADL, tarihinin büyük bölümünde ABD'de düşman bir istihbarat örgütü gibi faaliyet gösterdi; özünde de öyleydi. Örgütün casus şefi, 1960'lardan 1997'ye kadar ADL'nin New York City genel merkezinden ülke çapındaki ajan ve muhbir ağını yöneten Irwin Suall'dı.
Milyonlarca dolarlık bağış “sivil haklar” örgütüne akarken, onbinlerce dolar da Suall'ın sahadaki gizli ajanlarına aktı ve aktif olarak binlerce Amerikalının sivil haklarını ihlal etmeye çalıştı.
Ajanları arasında, Castro Bölgesi'nde küçük çaplı bir sanat tüccarı gibi davranan ve ADL için ABD'de gizli görevde casusluk yapan, "Cal" kod adlı güçlü bir San Fransisken olan Roy Bullock da vardı.
ADL'ye yapılan ödemeler, daha sonra yetkililere otuz yıldan fazla bir süre boyunca hiçbir ödemeyi kaçırmadığını söyleyeceği Beverly Hills avukatı aracılığıyla aklandı. Bullock, raporlarını ADL'nin San Francisco'daki genel müdürü ve şu anda Los Angeles Amerikan Yahudi Komitesi'nin bölge müdürü olan Richard Hirschhaut'a sunacağını söyledi.
Suall'ın Temmuz 1992 tarihli bir dahili ADL notu, Bullock'u "bir numaralı araştırmacımız" olarak övüyordu. Sonunda, casus ağının 12.000'den fazla kişi ve 950'den fazla Amerikan din, emek, barış ve insan hakları grubu hakkında gizlice bilgi topladığı ortaya çıkacaktı.
Hedefleri arasında NAACP, Rainbow Koalisyonu, ACLU, ACT UP, Amerikan Kızılderili Hareketi, Greenpeace, Kuzey Kaliforniya Ekümenik Konseyi, Birleşik Tarım İşçileri, Los Angeles Times ve KQED kamu televizyonundan muhabirler ve en az sekiz Yahudi barış kuruluşu da vardı. Bu gruplar aasında Filistin yanlısı örgütler de bulunuyor. Örgütün ana hedeflerden biri Amerikan-Arap Ayrımcılıkla Mücadele Komitesi idi.
Bullock ile gizlice çalışan kişi, San Francisco Polis Departmanı İstihbarat Birimi'nde dedektif ve üç yıllık CIA emektarı Thomas Gerard'dı. Gerard, Bullock'a polis ve FBI'ın bilgisayar dosyalarından, çoğu Filistin yanlısı aktivist olan ve ADL'nin hedefi olan Amerikalılar hakkındaki gizli verileri yasadışı bir şekilde sağlayacaktı. Sonunda araştırmacılar Gerard'ın 7.011 kişi hakkında dosya tuttuğunu keşfedeceklerdi.
Bullock ve Gerard aynı zamanda o dönem İsrail'in son derece yakın müttefiki olan Güney Afrika'daki apartheid hükümeti adına Amerikalıları da hedef alıyordu.
Bullock ve Gerard, San Francisco'nun Fisherman Wharf bölgesindeki Travelodge motelinde "Humphries" adını kullanan bir kişi de dahil olmak üzere, acımasız ve kötü şöhretli Devlet Güvenlik Bürosu'ndan (BOSS) ajanlarla gizlice buluşacaktı.
Bullock daha sonra FBI ajanlarına "Humphries'ın, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki apartheid karşıtı faaliyetler hakkında bilgi edinmekle ilgilendiğini söyledi ve aynı zamanda tanınmış apartheid karşıtı aktivist piskopos Desmond Tutu hakkında ortaya çıkarabilecekleri "her türlü cinsel uygunsuzluğu" itiraf etti.
Güney Afrika hükümetini güçlü bir şekilde eleştiren Temsilciler Meclisi Silahlı Hizmetler Komitesi Başkanı Ron Dellums da dahil olmak üzere Kongre üyeleri hakkındaki ayrıntılar bile ADL ajanları tarafından BOSS'a iletildi.
ADL'nin casusluk operasyonları, Dedektif Gerard'ın sorgulanmak üzere FBI'ın San Francisco ofisine getirildiği Ekim 1992'de çözülmeye başladı. Kısa bir süre sonra tutuklanmaktan kaçınmak için Filipinler'deki uzak bir orman adası olan ve ABD ile suçluların iadesi anlaşması bulunmayan Palawan'a kaçtı.
O dönem ABC News'in Washington araştırmacı yapımcısıydım ve Gerard'ın nerede saklandığını keşfettikten sonra meslektaşım James Walker ile birlikte Palawan'a uçtum. Oraya vardığımızda Gerard, Bullock'u tanıdığını itiraf ettiği ancak gizli polis dosyalarını ona vermeyi reddettiği bir röportajı kabul etti. Bullock zaten belgelerin çoğu kurtarılmış olmasına rağmen FBI'a itirafta bulunmuştu.
Aynı zamanda ADL'nin Los Angeles'taki eski ajanı David Gurvits ile de röportaj yaptık; kendisi bize, görevinin bazıları yasa dışı olan bilgi toplamak ve binlerce insan hakkında dosya tutmak olduğunu yetkililere bildirdiğini söyledi.
Gurvits bize "Diğer araştırmacıların diğer kod adları arasında Flipper, Chi-1, Chi-3, Chi-2 vardı. Flipper"ın örgütün Atlanta ofisinde çalışan bir ADL görevlisinin kod adı olduğu ortaya çıktı. Chi-1, 2 ve 3, ADL'nin Chicago ofisinde çalışıyordu." dedi.
Gurvits, San Francisco Polis Departmanındaki soruşturmacılara, ADL'nin "İsrail karşıtı eğilimleri" olan veya bir gazeteye bu tür duyguları ifade eden bir mektup yazan herhangi bir Arap-Amerikalının kayıtlarını tuttuğunu söyledi. Tıpkı bugün olduğu gibi, ADL'nin asıl kaygısı antisemitizm değil İsrail'e yönelik eleştiriydi.
Soruşturma aynı zamanda ADL'nin ve casusluk operasyonunun İsrail hükümeti ve onun istihbarat örgütleriyle ne kadar yakın işbirliği içinde olduğunu da açıkça ortaya koydu.
Mahkeme belgelerine göre "Bullock veya Hirschhault, ADL ajanlarının İsrail Hükümetine bilgi verdiğini itiraf etti.
Ayrıca Suall, "İsrail'de istihbarat yetkilileriyle görüşmüştü."
Los Angeles ADL ofisinin eski bir çalışanı, FBI ile yaptığı bir röportajda "ADL çalışanları ile İsrailli yetkililer arasında doğrudan, düzenli temasların doğrulandığını" belirtti.
Raporlara göre Bullock, "Ayrıca FBI'a, Gerard'ın İsrail'e uçması için ADL'nin para ödediğini de ifade etti ve muhtemelen üst düzey İsrail istihbaratı, askeri ve siyasi yetkililerle de görüştü."
Casusluğun ana hedefleri ABD'deki Filistinliler ve Arap Amerikalılardı.
ADL'nin çok uzun süredir ABD'de casusluk yaptığı ve verileri İsrail hükümetine aktardığı ortaya çıktı.
1961 tarihli bir dahili ADL belgesinde, "İftirayla Mücadele Birliği uzun yıllar boyunca Arap faaliyetleri ve propagandasına ilişkin çok önemli, gizli bir soruşturma kapsamını sürdürdü. Bilgilerimiz, kendi operasyonlarımız için gerekli olmasının yanı sıra, hem Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı hem de İsrail Hükümeti için büyük bir değere ve hizmete sahip olmuştur. Tüm veriler, her iki ülkeye de kaynağı olduğumuz konusunda tam bilgi sahibi olarak sunuldu." ifadeleri yer alıyırdu.
ADL'nin Amerikan vatandaşlarına karşı istihbarat toplama faaliyetleri Washington tarafından uzun zamandır iyi biliniyor gibi görünüyor.
ADL ile İsrail arasındaki bu gizli ve uzun süredir devam eden işbirliğini, ABD'nin de katılımıyla açığa çıkarmak, her iki ülke için de son derece utanç verici olurdu.
Bu nedenle İsrail bunu hızla kapatmaya çalışmış olabilir. 29 Mart 1993 tarihli gizli bir FBI muhtırasına göre, “SFPD [San Francisco Polis Departmanı] güvenilir bir kaynaktan, 'İsrailli generaller' olarak tanımlanan iki kişinin ADL davasıyla ilgili olarak Washington'da olduğu veya Washington'a gitmek üzere olduğu bilgisini aldı.
Seyahatlerinin amacı başsavcıyı ziyaret etmeye çalışmak, FBI tarafından düzenlenmiş (muhtemelen Bullock ve Gerard ile ilgili) soruşturmalarına son verilmesi için baskı yapmaktı. SDPD'ye göre, FBI'ın bu konulara ilişkin soruşturması, "B'nai B'rith Hakaretle Mücadele Birliği'nin (ADL) ABD'deki faaliyetlerine büyük ölçüde müdahaleye neden oluyor ve bu nedenle İsrail, ADL adına aracılık etmeye çalışıyor.”
FBI, İsrail'i ilgilendiren neredeyse tüm davalarda olduğu gibi davayı hızla düşürdü ve elini çekti. Bu sırada, 8 Nisan 1993'teki kovuşturma ve arama talimatı, ADL'nin San Francisco ofisine sürpriz bir baskın düzenleyen San Francisco bölge savcılığına bırakıldı.
Yerel televizyonlar, müfettişlerin dosyalarla dolu kanıt kutularını dışarı çıkardıkları videoları yayınladı. Ama sonunda savcılık ofisi de politik "sıcak patatesi" bırakmak istedi. Böylece savcı, Kaliforniya'da uygunsuz bilgi toplama faaliyetlerine (yani casusluk) girişmeyeceğine dair bir taahhüt karşılığında ADL ve Bullock'a yönelik soruşturmadan vazgeçmeyi kabul etti.
Nefret suçlarıyla mücadele için 75.000 dolara varan bir ödeme ki başından beri yapmaları gereken de buydu. FBI, davada belge sunmayı reddettiği için, Gerard'ın polis bilgisayar sistemine yasa dışı erişime ilişkin daha hafif bir suçlamaya karşı hiçbir itirazda bulunmasına izin verilmedi. Sonunda üç yıl denetimli serbestlik, 45 gün polisin çalışma ekibinde bulunma ve 2.500 dolar para cezasına çarptırıldı.
ADL, bileğine hafif dokunan Washington'a göz kırparak, sanki hiçbir şey olmamış gibi faaliyetlerine devam etti, hatta "yıldız casusu" Bullock'u görevlendirmeye devam etti.
Casusluğun açığa çıktığı dönemde örgütün başında, Greenblatt'ın selefi Abraham Foxman bulunuyordu; gücü nedeniyle toplumda "Yahudi papa" olarak biliniyordu ve 2015 yılında emekli olana kadar 28 yıl boyunca örgüte başkanlık yapmıştı.
ADL yönetim kurulu utanç verici casusluk skandalından sonra Foxman'ı terk etmedi; bunun yerine örgüt onu büyük ölçüde ödüllendirdi. 10 yıl daha görevde kalmasının yanı sıra, maaşının üstünde ve ötesinde 1,5 milyon dolarlık bir emeklilik paketi aldı.
Emeklilik partisinde, Kongre'nin diğer üyelerinden daha fazla İsrail yanlısı para bağışı alan dönemin Başkan Yardımcısı Joe Biden, Foxman'a "Doğum Günün Kutlu Olsun" şarkısını söyledi.
Bunların hepsi Greenblatt'a, örgütü ne yaparsa yapsın Washington'un memnuniyetle gözlerini kapatacağı yönünde açık bir mesaj olarak gönderildi.
ADL'nin bugün de önceliği, onlarca yıldır olduğu gibi, İsrail'in Filistinlilere yönelik sonu gelmez işgaline ve baskısına karşı çıkan Amerikalıların peşine düşmek şeklinde devam ediyor. Grubun tercih ettiği hedefler, özellikle aşırı sağdakiler olmak üzere antisemitlerden ziyade öğrenciler, profesörler, aktivistler ve göstericilerdir. Ancak grubun pervasızca zorbalığı, bir sonraki nefes kesen bildiriyi körü körüne yayınlamadan önce, ADL'nin uzun yolsuzluk, casusluk ve İsrail'le gizli bağlantılarla dolu uzun geçmişine daha yakından bakılması için medyaya için uyandırma çağrısı sayılmalı.
James Bamford (Sırlar Evreni kitabının yazarı)
Kaynak: The Nation