Ali Özkök, Almanya ve Rusya'nın, medya kuruluşları Deutsche Welle (DW) ve Russia Today'in (RT) karşılıklı yayın faaliyetlerine getirdikleri yasakları değerlendirdi.
Almanya ve Avrupa Birliği (AB) Alman yayın kuruluşu DW'ye yayın yasağı getiren Rusya'yı sert bir şekilde kınadı. Avrupalılar bu adımın, Almanya'nın Rus medya kuruluşu RT'nin Almanca yayın yapan kanalını (RT DE) yasaklamasıyla kıyaslanamayacağını söylüyor. Ancak Rusya olaya farklı bakıyor.
Rusya'nın bu kararı sadece Alman hükümetinin değil, AB Komisyonu'nun da dikkatini çekti. 4 Şubat'ta Rusya Federasyonu DW'ye, Rusya'da yayın faaliyetine devam edemeyeceğini ve çalışanlarının akreditasyonlarının iptal edileceğini bildirmişti. Ayrıca DW'nin Rusya'da "yabancı ajan" statüsünde değerlendirilmesi için de gerekli işlemlerin başlatılacağı duyurulmuştu. Öte yandan Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, daha 2019 yılında Rus Parlamentosu'nun alt kanadı Devlet Duması'nda dile getirilen bu talebe karşı çıkmıştı.
Son gelişmeler üzerine, Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova, Almanya'da RT DE'nin yasaklanması üzerine mütekabiliyet gereği bu kararı aldıklarını belirtti. Şubat ayının başında Alman Lisanslama ve Denetleme Komisyonu (ZAK) “RT DE televizyon kanalının yayın ve dağıtımının” yasaklamış ve bu yayın organının gerekli yayın lisansına sahip olmamasını bu yasağa gerekçe olarak göstermişti.
Alman tarafı bu hususta kendilerini haklı görüyor. RT, yeni Alman basın/yayın kanunu kapsamında lisans başvurusunda bulunmamış. Ancak diğer taraftan, bu kanuna göre, devletin kendisinin bir medya kurumu işletmesi ve bu alanda hisse sahibi olmasına izin verilmiyor. Bu düzenleme esasında devlet medyasının Nazi Almanyası dönemindeki rolünün bir neticesi.
Almanya'da medya ve DW
Aslında Alman devletinin kendisi DW ile Federal Almanya Cumhuriyeti'ne ait bir yayın istasyonunu işletiyor; tıpkı Sovetskaya Rossiya gazetesinin Rus devleti tarafından işletilmesi gibi. DW'nin bütçesi de parlamento tarafından belirleniyor.
Ancak anlaşılan Almanlara göre iki kişinin aynı şeyi yapıyor olması, onların aynı muameleye tabi tutulacağı anlamına gelmiyor. Alman yasalarına göre, 1953'te kurulan DW'nin yayınları “bağımsız fikirlerin” oluşmasına hizmet eder; “bir partiyi veya siyasi birliği, dini bir topluluğu, bir mesleği veya çıkar topluluğunu tek taraflı olarak destekleyemez". Bu açıdan Almanlara göre DW'nin devletin kanalı olması daha çok bir formaliteden ibarettir. İçerik açısından ise kamu yayıncılığına benzer.
Fakat bu kamu yayıncılığı hükümet tarafından doğrudan kontrol edilmese de Almanya'daki siyasi gerçeklik -çok sayıda programda da müşahede edilebileceği gibi- aslında yayınların oldukça politize olduğunu gösteriyor.
İçeride statükodan, dışarıda “devrimden” yana
Rus devlet kanalı RT DE'nin Almanya'da, Alman kamu yayıncısı DW'nin ise Rusya'da sistem dışı muhalefeti güçlendirmeye yoğunlaşmaları dikkat çekiyor. DW, Rusya'daki yayınlarında, muhalif Aleksey Navalnıy ve insan hakları derneği Memorial'ın kapatılması örneklerinde olduğu gibi kimi STK'lar ve sanatçılara oldukça "sempatiyle" yaklaşıyor.
RT DE ise yayınlarında Almanya'da siyasi ve toplumsal koşulların radikal bir biçimde dönüşmesini isteyen kesimlere odaklanıyor. Bu da aşı ve Kovid-19 kısıtlamaları karşıtı göstericilerin yanı sıra açık bir biçimde Rusya yanlısı veya ABD'yi eleştiren bazı Sol Parti veya aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partilerinden siyasilerin RT Almanca'dan medet ummalarının bir başka nedeni.
Yani her ikisi de kendi ülkelerinde çok titiz bir biçimde statüko yanlısı; diğer ülkelerde ise sistemi eleştirenlerin sözcüleri oluyor. Stratejik olarak RT ve DW Genel Müdürü Peter Limbourg'un ifadesiyle “anti-Putin yayın kanalı” DW arasında pek bir fark yok.
Çatışmanın arkasında jeopolitik çıkarlar var
İki ülke arasındaki bu medya savaşlarının aslında ne yasal yükümlülükler ne de basın özgürlüğü ile ilgili olduğu ve bölgedeki jeopolitik çıkar çatışmalarının bir ayağı olduğu açıkça ortada.
Dahası, Alman siyasiler yasa dışı içeriğe izin verdiği gerekçesiyle Rus mesajlaşma uygulaması Telegram'ı da yasaklamayı düşünüyor. Federal Kriminal Polis Dairesi (BKA) bu kapsamda Telegram'daki cezai yaptırım içeren suçların tespiti için bir birim oluşturdu bile. Basın özgürlüğü konusunda Almanya özelinde Batı'nın başka ülkeler söz konusuyken iddialı "buyurgan" ve "hassas" tavrı göz önüne alındığında Alman otoritelerinin RT DE'ye karşı yasakçı tavrı kendileri açısından çelişkili ve ikircikli bir resim ortaya koyuyor. Nitekim örneğin Türkiye, birkaç yıl önce Twitter'ın yasal sorumluluk gereği ülkeye bir temsilci atamasını talep edince Almanya bunu “sansür” diye niteleyerek “kınamıştı”.
Almanya'da bu tür müdahaleler, içeride aşırı sağ ile mücadele gibi güvenlik kaygıları ve kamu yararı söylemleri ile meşrulaştırılıyor.
RT'nin İngilizce ya da İspanyolca yayınları kendilerini Rusya yanlısı olarak nitelendiren bir kitleye ne kadar ulaşıyorsa, DW'nin Rusça yayınları da kendilerini Batı yanlısı ve sistem karşıtı diye tanımlayan kişilere o kadar ulaşıyor. RT Almancanın Alman kamuoyunu veya siyasi çoğunluğu etkileyebilme kapasitesi yönetilebilir bir durum, tıpkı DW Rusçanın Rusya'daki yayınları gibi. İçerik açısından iki kanal da insanların dünya görüşlerini sarsacak nitelikte yayınlar üretmiyor. Daha ziyade, her ikisi de insanların zaten sahip oldukları görüşleri pekiştirdikleri yayınlar yapıyor.
Sonuç olarak, Almanya'da bir kez daha siyasi tutumların açık bir biçimde deklare edilme isteği pragmatizmin önüne geçti. Bu nedenle Rusya'nın RT DE'ye uygulanan yasağa karşı DW'yi yasaklayarak tepki vermesi Alman hükümet yetkilileri için sürpriz olmamalı. Basın özgürlüğünün kısıtlandığı bazı durumlarda oldukça öfkelenip, diğer durumlarda bunu görmezden gelmek yahut meşrulaştırmak oldukça bariz bir manevra taktiğidir. (AA)
Ali Özkök, TRT World Almanca Editörü
Mütercim: Tuğçenur Akgün
Bu makaledeki fikirler, yazarına aittir ve Timeturk'un editöryal politikasını yansıtmayabilir.