ANALİZ: Çin zulmü ve ABD emperyalizmi arasında sıkışan Uygur aktivistleri
Uluslararası tepkisizlik Uygur aktivistlerini ABD'nin İslamofobik politikalarına rağmen Amerikan adaletinden çare aramaya yöneltti.

Oluşturma Tarihi: 2021-02-18 00:01:20

Güncelleme Tarihi: 2021-02-18 00:01:20

ÇEVİRİ-ANALİZ

Eylül 2018'de 58 yaşındaki Gulşan Abbas, Çin'in kuzeybatı Sincan bölgesindeki Urumçi kasabasında ortadan kayboldu.

Uygurlar Kampanyası'nın kurucusu ve yöneticisi olan kız kardeşi Rushan Abbas, Çinli yetkililerin kendisine misilleme olarak kardeşinin gözaltına alındığını iddia etti.

Abbas, Middle East Eye'a verdiği demeçte, "Üçüncü taraf bir kaynaktan hapse atıldığını ancak 2020'nin ortalarında öğrendik. Bu, Uygurlar [ve aileleri] arasında çok yaygın bir durumdur ve bir Amerikan vatandaşı olarak ifade özgürlüğümü kullanmama kesin bir misillemeydi" dedi.

Rushan, kız kardeşinin kaybolmasından altı gün önce Hudson Enstitüsü'nde bir panele katılmıştı ve orada kocasının, tüm ailesinin kamplarda nasıl kaybolduğunu anlatmıştı.

Çin, onlarca yıldır bölgedeki sert güvenlik önlemlerini Pekin'in “terörizme karşı savaş”ın bir parçası olarak göstermeye çalışıyor.

Hükümet, kitlesel takip, gözaltı, beyin yıkama ve zorla kısırlaştırma dahil olmak üzere Müslüman nüfus üzerinde kapsamlı baskılar başlattı.

Kitlesel kayıpların, infazların, camilerin ve kültürel alanların yıkımının hikayeleri bir fenomen haline geldi.

Hatta Çin, "yeniden eğitim laboratuvarı"nda tedavi gerektiren bir ideolojik hastalık biçimi olarak İslami dindarlığa bağlılığı karşılaştıracak kadar ileri gitti.

Çin'de İslam'ın gelişimi araştırmalarına odaklanan Kristian Petersen, "Devlet, bürokrasinin potansiyel işleyişinin aksamasının bir bahanesi olarak 'İslam'ı faaliyete geçirdi ve Müslümanlara tahakküm, zor ve disiplinle muamele etti" diye yazdı.

Bu muamele, erkekler için sakalların, kadınlar için peçelerin yasaklanmasını veya bölgeden bildirildiğine göre Müslümanları domuz eti yemeye ve alkol almaya zorlamayı içeriyor.

BBC'nin ortaya çıkardığı tabloya göre, Uygur tutukluları, bir milyondan fazla insanı barındırdığı söylenen toplama kamplarında sistematik tecavüz, cinsel taciz ve işkence olaylarına maruz kalırken Çin tarafı bunu "yalan ve saçma iddialar" olarak defalarca reddetti.

Çin'in reddetmesine rağmen bölgede görülen değişiklikleri açıklaması giderek zorlaşıyor.

Bu ayın başlarında, bir Sincan Geliştirme Araştırma Merkezi çalışmasında, nüfus artışındaki düşüş 2017'de 1000 kişi üzerinden 11,4 iken, 2018'de 1000 kişide 6,13'e olarak açıklandı.

Bu düşüş, "birleşik aile planlaması politikasının uygulanmasına, evlilik ve üreme konusundaki zihniyetin değişmesine ve bölgede dizginlenen dini aşırılığa" bağlandı.

Söz konusu çalışma, Çin'in Washington DC'deki büyükelçiliğinin Doğu Türkistanlı kadınların zorla kısırlaştırıldığını kabul eden ve ardından sildiği bir tweet'in hemen ardından geldi.

Yine de krizin üstesinden nasıl gelineceği konusunda uluslararası bir fikir birliği yok. Orta Doğu, Afrika veya Asya'daki Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkeler, dışlanan Uygur topluluklarına destek için öne çıkmış değil.

Uzmanlar, davaların uluslararası toplumun resmi öncülüğünde etnik temizlik veya savaş suçlarını sona erdirme kararlılığındaki bir başka fay hattını ortaya çıkardığını söylüyor. 

Bu kayıtsızlık üzerine Abbas gibi Uygur aktivistler, Amerika Birleşik Devletleri'nin İslamofobi, devlet denetimli takip, gözetim ve Müslümanların hapsedilmesiyle ilgili bilinen geçmişine rağmen, Amerikan adaletinden çare aramaya yöneldi.

Abbas, "kendimi sıkışmış hissediyorum" diyor ve ekliyor; "ABD, Trump yönetimi sırasında onlarca yıldır görmezden geldiği gerçeklerle uyanmaya başladı, ancak eyleme geçmekte gecikti. Çin rejimi uluslararası bir suç örgütü olarak çalışıyor ve masum insanları rehin alıyor."

‘Soykırım'

Trump yönetiminin Ocak 2021'deki son açıklamalarında ABD, Çin'in Sincan'daki eylemlerinin soykırım anlamına geldiğine karar verdi.

Dışişleri Bakanı Mike Pompeo görevindeki son gününde, "Bu soykırımın devam ettiğine ve Çin parti devletinin Uygurları sistematik olarak yok etme girişimine tanık olduğumuza inanıyorum" dedi.

Çin hükümeti bu sözleri "çirkin yalanlar" olarak derhal reddetti.

Dış politika konularında Washington'a genellikle yakın olan diğer ülkeler ABD'nin hamlesini takip etmedi.

İngiltere başbakanı Boris Johnson, Çin'in Uygurlara yönelik muamelesini "tamamen iğrenç" olarak nitelendirdi, ancak soykırım tespitinin "hukuki bir mesele" olduğunu söyledi.

Kanada başbakanı Justin Trudeau, muhalefetin "soykırım" terimini kullanma çağrılarına yanıt vererek, buna hükümetinin karar verebileceğini söyledi. Ancak böyle bir hareketin "açık ve doğru bir şekilde gerekçelendirilmesi" gerektiği konusunda uyardı:

"Bu son derece ağır bir kelime ve kesinlikle Uygurların durumuna bakmamız gerekiyor. Uluslararası toplumla çalışmaya ve uygun şekilde gerçeklere ve kanıtlara dayalı olarak doğru tespitler yapmaya devam edeceğiz” dedi.

ABD hükümetinin attığı birkaç adımdan biri olarak Kongre, Doğu Türkistan'da zorla çalıştırma yoluyla pamuk ve domates üretildiği gibi birçok iddiadan hareketle, 2020'de sırasıyla 9 milyar dolar ve 10 milyon dolar değerinde olan her iki ürünün ithalatını yasaklamıştı.

Daha önce, Eylül 2020'de ABD'li temsilciler, zorla çalıştırma nedeniyle Sincan'da üretilen ürünleri yasaklamayı amaçlayan, zorla çalıştıran yabancı kişilere özel yaptırımlar uygulayan ve şirketleri Uygur bölgesi ile ilgili bilgileri ifşa etmeye zorlayan ‘Zorla Uygur Çalıştırmayı Önleme Yasası'nı kabul etti.

Tasarı hala Senato'da onaylanmayı bekliyor.

Ancak ABD Çin'e karşı suçlamada bulunsa bile, tüm Amerikalılar aynı yaklaşıma sahip değil.

Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi (CSIS)'e göre ABD için Uygur bölgesi, Nisan 2019 ve Nisan 2020 arasında yüzde 250'den fazla artışla en hızlı büyüyen ihracat pazarı oldu.

Geçen yılın sonlarında New York Times, Apple, Nike ve Coca-Cola gibi Amerikan devlerinin Zorla Uygur Çalıştırmayı Önleme Yasası'na karşı lobi yapmak için büyük miktarda para harcandığı ortaya çıktı.

Apple firması medyada yaptığı açıklamada, lobicilik çabalarının şirket faaliyetini güçlendirmeyi amaçladığını söyledi. Coca-Cola, "tedarik zincirimizde her türlü zorla çalıştırmayı kesinlikle yasakladığını" söyledi. Nike, yasa tasarısına karşı kulis yapmayı reddetti, ancak zorla çalıştırmayı ortadan kaldırmayı amaçlayan "yapıcı tartışmalar" olduğunu söyledi.

Azad Essa, Middle East Eye

Bu makalede ifade edilen görüşler yazara aittir ve TimeTurk'ün yayın politikasını yansıtmayabilir.