ANALİZ
Ortadoğu'nun en güçlü Arap Şii figürlerinden biri olan Seyyid Hasan Nasrallah, modern Lübnan'da, Arap- İsrail çatışmasında ve daha geniş bölgede kalıcı bir iz bıraktı.
Soyadı "Allah'ın zafer yardımı" anlamına gelen Nasrallah liderliğinde Hizbullah, yerel bir silahlı hareketten Lübnan'ın yakın tarihindeki en büyük siyasi partiye dönüştü.
Hizbullah, 2018 parlamento seçimlerinde 340.000'den fazla tercihli oy alarak Lübnan'ın bağımsızlığından bu yana herhangi bir partinin aldığı en yüksek oyu elde etti.
Nasrallah, Ekim 2021'de Hizbullah'ın 100 bin savaşçıya sahip olduğunu ve bu sayının onu dünya çapında en güçlü silahlı örgütlerden biri haline getirdiğini açıklamıştı.
Böyle bir gücün arkasında, Hizbullah'ın Arap dünyasındaki itibarını artıran bölgesel nüfuz yatıyor:
Hizbullah, bugüne kadar İsrail'i bir Arap ülkesinden çekilmeye zorlayan, ulusal veya başka türlü, tek silahlı güç.
Konuşmaları Ortadoğu ve ötesinde ilgi gören Nasrallah, Hizbullah, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad hükümeti, Filistin hareketleri Hamas ve İslami Cihad, Yemen'deki Husi hareketi ve çeşitli Iraklı paramiliter gruplarından oluşan İran'ın "Direniş Ekseni"nde uzun zamandır önemli bir yer tutuyordu.
Hizbullah, ABD, İngiltere, Almanya, Avustralya, Kanada, Körfez İşbirliği Konseyi ve Arap Birliği'nin büyük bir kısmı tarafından terör örgütü olarak listelenmişti; askeri kanadı ise AB tarafından listelenmişti. Buna karşılık, Çin ve Rusya gibi diğerleri tarafsız bir duruş sergiliyor veya temaslarını sürdürüyor.
Nasrallah siyasete nasıl girdi?
Nasrallah, 1960 yılında Doğu Beyrut'un yoksul bir bölgesi olan Şarşabuk'ta fakir bir Şii ailesinde doğdu. Gençken dine ilgi duyan Nasrallah, bahar 1974'te Lübnan'ın ihmal edilmiş Şii topluluğu için daha fazla güç sağlamak, doğu ve güney Lübnan'daki koşulları iyileştirmek için Amal (Emel) adıyla da bilinen Yoksullar Hareketi'ni başlatan Lübnan asıllı İran doğumlu bir imam olan Seyyid Musa Sadr'dan ilham aldı.
Emel Hareketi
Nisan 1975'te Lübnan'da iç savaş patlak verdi.
Temmuz ayında Lübnanlı Şii lider İmam Musa Sadr, Güney Lübnan'ı İsrail saldırılarından korumak için Emel'in silahlı kanadı olan Lübnan Direniş Tugayları'nı kurdu.
Nasrallah Emel'e katıldı. İç savaş tırmanırken ailesi ağırlıklı olarak Hristiyanların yaşadığı Doğu Beyrut'tan Tire'deki atalarının köyü olan Bazuriye'ye taşındı.
Aralık 1976'da Nasrallah, Şii din alimleri için daha aktif bir rol savunan ve eğitimler verilen Irak'ın Necef şehrine gitti. Orada, Musa Sadr'ın kuzeni Seyyid Muhammed Bakır Sadr'ın öğrencisi olan Lübnanlı alim Seyyid Abbas Musavi ile tanıştı.
1978'in başlarında, Irak Baasçılarının Şiilere yönelik baskısı Nasrallah ve Musavi'yi Lübnan'a geri dönmeye zorladı. Musavi, Nasrallah'ın eğitimine devam ettiği Baalbek'te bir dini eğitim tesisi kurdu.
Ertesi yıl Nasrallah ve artık Emel yetkilisi olan Musavi, destekçileri olan ve İran İslam Cumhuriyeti'ni kuran İranlı imam Ruhullah Humeyni'yi desteklediler.
Hizbullah nasıl ortaya çıktı?
Haziran 1982'de, Filistin Kurtuluş Örgütü'nden (FKÖ) ayrılan Ebu Nidal Örgütü'nün, Londra'daki İsrail büyükelçisi Şlomo Argov'a düzenlediği suikast girişiminin ardından Lübnan'ı işgal girişiminde bulundu.
İsrail, bu gelişmenin ardından Eylül ayında işgal edilmeden önce 10 hafta boyunca Beyrut'u kuşattı ve bir kukla hükümet kurmayı amaçladı. Bu saldırılarda en az 20.000 Lübnanlı ve Filistinli, çoğunlukla sivil ve çoğu asker olmak üzere 370'ten fazla İsrailli öldürüldü.
İşgalin sonuçlarıyla başa çıkmak için Lübnan Cumhurbaşkanı İlyas Sarkis, Emel lideri Nebih Berri ve İsrail'in Lübnan'daki başlıca Hristiyan müttefiki olan Lübnan Kuvvetleri milis lideri Beşir Cemayel'in de aralarında bulunduğu birleştirici bir Ulusal Kurtuluş Komitesi kuruldu.
Ancak Humeyni'yi destekleyen Musavi, Nasrallah ve diğerleri, Emel'den ayrılarak komiteye katılmanın ihanet olduğunu ileri sürdüler ve silahlı direnişin tek çözüm olduğunu söylediler.
İran ve Suriye'nin desteğiyle firariler 1982 yazında Hizbullah'ı kurdular. Hizbullah, Humeyni tarafından Şiilik mezhebi içerisinde kurulan ve en yüksek fetva makamı olarak gösterilen "velayet-i fakih" doktrinini destekledi. Bu doktrine göre İran'ın dini lideri sadece İranlılar üzerinde değil, tüm Müslümanlar üzerinde dini ve siyasi otoriteye sahiptir.
Nasrallah ve Hizbullah İsrail'e karşı nasıl savaştı?
1982'de Hizbullah, İsrail'i Lübnan'dan çıkarmak için bir gerilla harekâtı başlattı. Bunun, İsrail devletini de içeren tarihi Filistin'i özgürleştirmenin bir ön hazırlığı olduğunu söyledi.
Hizbullah, İsrail askerlerine ve karakollarına saldırmanın yanı sıra intihar saldırıları da düzenledi. Bunlardan biri de Kasım 1982'de güneydeki Sur kentindeki bir İsrail askeri karargahına düzenlenen ve en az 75 İsrailli ile çoğu esir olmak üzere 20'den fazla Filistinli ve Lübnanlının ölümüne yol açan saldırıydı.
Lübnan'da bulunan Çokuluslu Güç, ABD, İngiltere ve Fransa'dan birliklerin de dahil olduğu bir barışı koruma grubu olarak kuruldu. Bu güç, FKÖ'nün Beyrut'tan çekilmesini denetlemekle ve daha sonra Gemayel'i desteklemekle görevlendirildi. Ancak sonunda Dürzi, Sünni ve Şii topluluklarının muhalefetine karşı savaşmak zorunda kaldı.
Bu gelişmeyi daha fazla saldırılar izledi. Bu saldırılar arasında, en az 17 Amerikalı ve 30'dan fazla Lübnanlının öldürüldüğü Nisan 1983'te Lübnan'daki ABD Büyükelçiliği'nin bombalanması; çoğunluğu Amerikalı olmayan 20'den fazla kişinin öldürüldüğü Eylül 1984'te taşınan büyükelçiliğe benzer bir saldırı ve 23 Ekim 1983'te Beyrut'taki ABD Deniz Piyadeleri kışlasına ve Fransız paraşütçü karakoluna düzenlenen ve her iki ülkeden 300 asker ve diğer personelin öldürüldüğü saldırılar yer aldı. Saldrıların faili olarak suçlanan Hizbullah, olaylara karıştığını reddetti ancak cinayetleri desteklediğini söyledi.
1985 yazına gelindiğinde, İsrail devam eden saldırılar sırasında Güney Lübnan'ın çoğunu terk etti ve sınıra yakın bir dizi yerleşim birimini işgal etti. Ancak Hizbullah karşılık vermeye devam etti ve sözde Güvenlik Bölgesi'ndeki İsrail karakollarına saldırdı.
Aynı yaz aylarında, Şii gruplar TWA Flight 847'yi kaçırdılar ve Beyrut'a inmeye zorladılar. Bir rehine öldürüldü; yarısından fazlası Amerikalı olan kalan 152 kişi, İsrail'in 700 Lübnanlı ve Filistinli tutsağı serbest bırakmasının ardından serbest bırakıldı. ABD, Hizbullah'ın kıdemli komutanı İmad Muğniye'yi operasyonun beyni olmakla suçladı. Hizbullah yine sorumluluğu reddetti ancak destek verdi.
Nasrallah nasıl Hizbullah'ın lideri oldu?
1985'te Nasrallah, Hizbullah'ın yürütme kurulunun başkanı ve şura konseyinin üyesi seçildi. Devam eden İran-Irak savaşı hakkında danışmak ve güncellemeler almak için sık sık İran'a gitti. Nasrallah, daha sonra bunun meslektaşlarından daha iyi Farsça konuşması nedeniyle gerçekleştiğini söyledi.
Nasrallah o dönemdeki rolüyle ilgili şöyle konuşmuştu:
“Bana şöyle derlerdi: Sen İranlıları seviyorsun ve onlar da seni seviyor, bu yüzden İran'a gidiyorsun. İran'ın yüce lideri İmam Humeyni ile görüşürdüm. Onunla bir saat, iki saat veya daha fazla otururdum.”
İranlı General Hüseyin Hamedani anılarında, Nasrallah'ın onlarca yıl sonra Suriye'deki iç savaşta müttefikler ekseninin genel politikasını nasıl denetlediğini ve Ocak 2020'de ABD tarafından İranlı General Kasım Süleymani'nin öldürülmesinin ardından İran tarafından Irak'taki silahlı müttefiklerini birleştirme görevinin verildiğini yazmıştır.
Şubat 1992'de Hizbullah'ın genel sekreteri olan Musavi, karısı ve çocuğuyla birlikte İsrail'in düzenlediği bir hava saldırısında öldürüldü.
Nasrallah, cenaze töreninde yaptığı konuşmada, "Bu yola devam edeceğiz... Şehit olsak bile, hepimiz şehit olsak bile, evlerimiz başımızın üstünde yıkılsa bile, İslami Direniş'in tercihinden vazgeçmeyeceğiz." dedi.
Nasrallah, daha sonra Hizbullah'ın yönetimini ele geçirdi ve onun liderliğinde grup, daha uzun menzilli roketler edindi ve bu sayede İsrail'in kuzeyinde daha fazla alanı hedef alabildi.
Nasrallah, Lübnan için en iyi çözümün İslam Cumhuriyeti olduğunu ancak Hizbullah'ın Lübnan halkının çoğunluğunun desteği olmadan böyle bir seçeneği asla önermeyeceğini söyledi.
1992 yazında, Hizbullah'ın 12 sandalye kazandığı iç savaş sonrası ilk parlamento seçimleri için aday gösterildi. O tarihten beri her parlamento seçimine katıldı.
Hizbullah ile İsrail arasında ne sıklıkla çatışma yaşanıyor?
Hizbullah'ın 1982'de kurulmasından bu yana iki taraf arasında ateş veya roket atışlarının olmadığı bir yıl geçmedi.
1990'ların ortalarında Hizbullah, İsrail işgali altındaki bölgedeki askeri operasyonlarını genişletti, İsrail'i kazanılması imkansız bir gerilla savaşına sürükledi ve bunu bölgeyi geri kazanmak ve "yerinden edilmiş insanların evlerine dönmelerini sağlamak" için yaptığını ileri sürdü.
Mayıs 2000'de İsrail, bir Arap topraklarının işgalini bir anlaşma veya güvenlik düzenlemesi olmadan ilk kez sonlandırarak Güney Lübnan'dan tek taraflı olarak çekildi. Bu hareket, Nasrallah'ın yalnızca silahlı direnişin Arap topraklarını geri alabileceği yönündeki uzun süredir devam eden argümanını doğruladı.
Temmuz 2006'da İsrail, Hizbullah'ın sınır ötesi bir saldırıda iki İsrail askerini ele geçirmesinin ardından Lübnan'a bir saldırı başlattı. Hizbullah, kaçırmaların İsrail'deki Lübnanlı tutukluların serbest bırakılması için koz elde etmek amacıyla yapıldığını söyledi.
Hizbullah kuzey İsrail'e 4.000'den fazla roket attığında sınır ötesi gerilim tırmandı. 33 günlük savaşın sonunda 1.200'den fazla Lübnanlı ve 160 İsrailli ölürken Hizbullah'ın itibarı daha da arttı.
14 Temmuz 2006'da Nasrallah, Beyrut'taki insanlara batıya, Akdeniz kıyısına bakmaları çağrısında bulundu. Bunu yaparken Hizbullah, İsrail donanma gemisi Hanit'e karadan füze fırlatıp birkaç mürettebatı öldürdü ve bir kaçını yaraladı.
Çatışmalar, 14 Ağustos'ta BM Güvenlik Konseyi'nin 1701 sayılı kararıyla sona erdi. Bu karar, Lübnan ordusuyla birlikte güçlendirilecek BM Geçici Barış Gücü'nün güney sınır bölgesinin güvenliğinden tek başına sorumlu olmasını öngörüyordu.
Nasrallah'ın popülaritesi arttı, ancak İsrail tarafından suikast korkusu nedeniyle kamuoyunda görünmeleri daha nadir hale geldi. Canlı konuşmalarının çoğu artık açıklanmayan bir yerden video aracılığıyla yapılıyordu.
Hizbullah ve Nasrallah'ın İsrail'in 7 Ekim 2023'teki rolü ne oldu?
7 Ekim 2023'te Hamas ve Gazze'de konuşlu diğer Filistinli gruplar güney İsrail'e sürpriz bir saldırı düzenleyerek 1.100'den fazla kişiyi öldürdü. İsrail o gün savaş ilan etti.
Nasrallah, 3 Kasım 2023 tarihli konuşmasında, El-Aksa Tufanı olarak bilinen Hamas öncülüğündeki saldırıyı överek, "Bu, kahramanca, cesurca, yaratıcı, mükemmel bir şekilde yapılmış ve herkesin selamlaması gereken büyük bir eylemdi." dedi.
Bunun İsrail'in zayıflığını ve savunmasızlığını ortaya koyduğunu söyleyen Nasrallah, ne Hizbullah'ın ne de Direniş Ekseni üyesi herhangi bir grubun saldırıdan önceden haberdar olmadığını vurguladı.
8 Ekim'de Hizbullah, Filistinlilerle "dayanışma" içinde 120 km'lik Lübnan-İsrail sınırındaki İsrail mevzilerine ateş açmaya başladı. O tarühten beri iki taraf günlük sınır ötesi saldırılar düzenliyor.
Grup ayrıca Filistinli savaşçıların Güney Lübnan'dan İsrail'e saldırı düzenlemesine de izin verdi.
AFP'ye göre, yayınlanma anında, çatışmalar 390 Lübnanlıyı öldürdü, bunların çoğu Hizbullah savaşçısıydı ancak en az 75 sivil de öldü; ve İsrail'de, devam eden çatışmalarda 11 asker ve dokuz sivil öldü. Tahmini olarak 90.000 Lübnanlı ve 80.000 İsrailli yerinden edildi.
Nasrallah Lübnan'daki diğer partiler hakkında ne düşünüyor?
Hizbullah ile diğer Lübnan grupları arasındaki ittifaklar ve çıkarlar oldukça değişkendir.
1980'lerin sonlarında Hizbullah ile Emel, güneydeki silahlı taktikler, Şii'lerin siyasi yönelimi ve Lübnan'a ilişkin vizyonları konusunda fikir ayrılığına düştüler.
Nisan 1988'de Emel, Hizbullah'ı güney Lübnan'ın çoğundan kovdu. Sonraki ay, Hizbullah Şiilerin egemen olduğu güney Beyrut'un çoğunu ele geçirdi. Aralıklı çatışmalar 1989 ve 1990'da da devam etti ve buna misilleme suikastları da dahildi. Sonunda, Amal ve Hizbullah'ın sponsorları olan Suriye ve İran, Kasım 1990'da Hizbullah'ın güneye dönmesine izin veren bir anlaşmaya aracılık etti.
"Lübnanlaşma"
1990'larda ise Hizbullah, daha açık olmaya ve diğer taraflarla iletişim kurmaya başlayarak Lübnan kimliğini giderek daha fazla vurguladı; bu durum onun "Lübnanlaşması" olarak tanımlandı.
Nasrallah 1995'te verdiği bir röportajda "Hizbullah'ın kuruluşu Lübnan kararının, Lübnanlılar tarafından verilen bir kararın sonucuydu. Hizbullah bir Lübnan partisidir" diye vurguladı.
1990'ların ortalarında Hizbullah, Emel ile ilişkilerini düzeltti. Ancak İsrail'in Mayıs 2000'de güneyden çekilmesinin ardından, birçok Lübnanlı artık grubun gücünün ve devasa cephaneliğinin İsrail'e direnmek için gerekli olduğu iddialarını kabul etmiyordu. Lübnan içinde Hizbullah'ın silahsızlanma çağrıları arttı.
8 yıl başbakanlık yapan Refik Hariri, 14 Şubat 2005'te Beyrut'ta bir bombanın patlaması sonucu öldürüldü. Hariri, Suriye'nin uzun zamandır müttefikiydi; birlikleri, ülkedeki iç savaşı sona erdirme planının bir parçası olarak 1976'da Lübnan'a girmişti ve Ekim 1989'daki Taif barış anlaşmasıyla ülkedeki varlığı onaylanmıştı.
Ancak Hariri'nin Şam'la ilişkileri, suikasta uğramasından hemen önce, Suriye'nin Lübnan'dan çekilmesini ve Hizbullah'ın silahsızlandırılmasını desteklediği suçlamasıyla gerginleşmişti.
Uluslararası baskılar sonucunda Suriye, Nisan 2005'te Lübnan'dan çekildi. Bunu, Suriye karşıtı politikacıları ve gazetecileri hedef alan bir dizi suikast izledi.
Hariri suikastının ardından kurulan 14 Mart koalisyonu, Suriye'yi suçlayarak onun ölümüyle ilgili uluslararası bir soruşturma talep etti. Yıllar sonra, o dönemde 14 Mart'ın kilit isimlerinden biri olan Lübnanlı Dürzi lider Velid Canbolat, koalisyonun "ABD kışkırtması" temelinde hareket ettiğini söyledi.
2020 yazında ve 2022 baharında alınan kararlarla, Lübnan Özel Mahkemesi, Hariri suikastında yer aldıkları gerekçesiyle üç Hizbullah mensubunu mahkum etti. Dördüncü bir üye daha suçlandı ancak duruşmadan önce Suriye'de öldü. Nasrallah, mahkemenin ve bulgularının Lübnan'da iç savaşı ateşlemeye çalışan bir İsrail aracı olduğunu söyledi.
14 Mart Koalisyonu ise Hizbullah'ın silahlarını orduya teslim etmesi ve Lübnan hükümetinin tam egemenliğe sahip olması gerektiğini söyledi.
Ancak Hizbullah, yetersiz donanımlı Lübnan ordusunun gelecekteki İsrail tehditlerini caydırmak için çok zayıf olduğunu savundu. Bu arada, grubun etkisi Suriye'nin ayrılmasıyla oluşan askeri ve istihbarat boşluğunu doldurdukça büyüdü.
Mayıs 2008'de Hizbullah ile Lübnanlı siyasi muhalifler arasındaki güç mücadelesi, hareketin telekomünikasyon ağını sabote etmeye çalışmasının ardından silahlı bir mücadeleye dönüştü. Hizbullah savaşçıları Beyrut'un bazı kısımlarını kısa süreliğine ele geçirdi.
Barış, Hizbullah'ın 14 Mart koalisyonuyla iktidarı paylaştığı Katar'ın aracılık ettiği bir anlaşmayla geldi. Ancak Hizbullah'ın cephaneliği hakkında çok sayıda tartışmaya rağmen, bu cephanelik hareketin elinde kaldı.
Lübnanlılar Nasrallah hakkında ne düşünüyor?
Lübnan'da Nasrallah hakkındaki görüşler sıklıkla bölünmüştür. Hareket, birçok Lübnanlı, özellikle Şii ve Güney Lübnanlılar arasında geniş bir desteğe sahip.
Bunun çoğu, Hizbullah'ın İsrail'i Güney Lübnan'dan nasıl büyük bir bölgesel askeri güç haline geldiğiyle ilgilidir. Destekçiler, Lübnan'ın güneyinin yirmi yıl boyunca benzeri görülmemiş bir barışın tadını çıkarabildiğini söylüyor.
Birçok Lübnanlı lider ve politikacının aksine, Nasrallah'ın mütevazı yaşam tarzına birçok kişi saygı duyuyor; Nasrallah bir röportajında aylık maaşının 1.300 dolardan fazla olmadığını açıklamıştı.
Ayrıca nasıl görüldüğüne dair bir korku da ifade etmedi. Nasrallah 2016'da verdiği bir röportajda "Tarihin beni aklamasını beklemiyorum... önemli olan Allah'ın bizi aklaması ve bizim onu memnun etmemizdir" demişti.
Ancak diğer Lübnanlılara göre Nasrallah, Hizbullah'ı hükümetin yetkilerini ve egemenliğini kemiren ve İran'ın Lübnan'daki nüfuzunu sağlamlaştıran bir mini devlete dönüştürdü.
Muhalifler ayrıca, Beyrut'un, ekonomik olarak sıkıntıda olan ülkeye yardımcı olabilecek zengin Arap ülkeleriyle ilişkilerini bozduğunu, özellikle de BAE ve diğer Körfez ülkeleriyle savaşan Yemen'deki Husilere verdiği destekle bunu başardığını söylüyor.
Esad'a destek nedeniyle tepkiler
Benzer şekilde, Hizbullah'ın 2011'den itibaren Suriye'deki iç savaş sırasında Esad hükümetine destek vermesi, İsrail'in Lübnan işgaline direnmesi nedeniyle ikiyüzlülük olarak eleştirildi.
Buna karşılık Nasrallah, Esad'ın düşmesinin Hizbullah'ı büyük bir destekçiden mahrum bırakacağını söyledi. Ayrıca dini mekanları korumayı ve DAEŞ gibi gruplara karşı koymayı çatışmaya müdahale etme nedenleri olarak kullandı.
Nasrallah ayrıca 2019 sonbaharında yolsuzluk, siyasi istikrarsızlık ve ekonomik krize karşı ülke çapında düzenlenen düzen karşıtı protestoları desteklemediği için eleştirilmişti. Nasrallah, yabancı güçlerin bu protestoları istismar ederek iç karışıklığı kışkırtmaya çalıştığı konusunda uyardı.
Nasrallah'ın mirası ne olacak?
Nasrallah'ın Hizbullah'ı ile modern Lübnan, özellikle güneyde, İsrail'e karşı kendini askeri olarak savunabilmişti.
Siyasi kanadı, Suriye, Irak, Yemen, İran ve Filistin'de müttefikleri bulunan, modern siyasal İslam'ın en güçlü partilerinden biri haline gelmişti.
Ancak Hizbullah, özellikle Suriye ve Yemen'de sık sık bölgesel iç savaşların içine sürükleniyor.
Lübnan şu anda eşi benzeri görülmemiş bir ekonomik krizden muzdarip ve birçok Arap ülkesi tarafından dışlanıyor. Birçok Lübnanlı için Hizbullah, yaygın yolsuzlukla mücadele etmede ve temel hizmetleri, istihdamı ve müreffeh bir geleceği sağlamada başarısız olmasıyla diğer büyük siyasi partilere benziyor.
Hizbullah liderliğinde Nasrallah'tan sonra kim gelecek?
Nasrallah'ın halefi, açık bir hiyerarşiye sahip kurumsallaşmış bir parti olan Hizbullah'ın saflarından gelecektir.
En başta gelen isim, Hizbullah Yürütme Konseyi Başkanı ve Nasrallah'In kuzeni Seyyid Haşim Safi El-Din yeni lider olarak gösteriliyor.
Kaynak: MiddleEasEye
*Bu makaledeki görüşler yazara aittir, TİMETURK'ün editoryal politikasını yansıtmayabilir.