Gazze'de TV ve gazete bürolarının bulunduğu bina İsrail tarafından vuruldu. Birkaç saniye içinde çöktü. AP (Associated Press) muhabiri Fares Akram yaşadığı dehşet dakikalarını HUFFPOST'ta yazdı. Bazı satırlarını yansıtıyorum.
Meslektaşlarımın haykırışları beni uyandırdı ve kalp çarpıntım zihnimin yarışını bastırdı.
Ne oluyordu?
Cumartesi günü saat 13.55 idi. The Associated Press'in Gazze ofisi olarak hizmet veren çatı dubleksin üst katında uyuyordum.
Çünkü gece boyunca çalışıyor uyumaya ancak gündüzleri birkaç saat zaman bulabiliyordum.
Yataktan doğrulurken meslektaşlarımın kask ve koruyucu yelek giydiğini gördüm.
Bağırıyorlardı:
“Tahliye! Tahliye!”
İsrail ordusu binamızı yıkım için hedef almış ve kısa bir ön uyarıda bulunmuş: İsrail bombalamadan önce vuracağı binanın sakinlerini dışarı çıkmaları için birkaç dakika önce uyarıyor.
Arkadaşlarım aceleyle “10 dakikan var” dediler.
Dizüstü bilgisayarımı ve diğer birkaç elektronik parçayı aldım.
Başka?
Hatıralarla dolup taşan çalışma alanıma baktım.
Sadece bir avuç şey seçtim.
“Ailemin resmini taşıyan dekoratif bir tabak, kızımın verdiği bir kahve kupası (kızım şimdi 2017'den beri kız kardeşi ve eşimle Kanada'da güven içinde) ve AP'de beş yıllık çalışmayı gösteren bir sertifika...”
Sonra, yıllarca ikinci evim olan bu yere baktım. Mekândaki son kişi bendim.
Başlığımı taktım ve koştum.
Hem AP hem de El Cezire'nin ofislerinin bulunması nedeniyle İsrail'in hedef almayacağını düşündüğüm bu bina birkaç dakika içinde moloz, kiriş ve toz yığını olacaktı.
Onca kat merdivenden inip bodrum katındaki otoparka koştum. Fark ettim ki garajdaki tek araba benimkiydi. Eşyalarımı arkaya attım ve gaz pedalını kökledim.
Meslektaşlarımı yakında buldum.
Orada, binamızın sahibini de gördüm. Ona “binayı boşaltmasını” söyleyen İsrail subayıyla telefonda konuşuyordu.
“Binanın yıkılmaması” için adeta yalvarıyordu.
Ancak... “Bunun mümkün olmayacağı” cevabı tekrarlandı. Ve şöyle uyarıldı:
“Binaya geri dön. Herkesin dışarı çıktığından emin ol. 10 dakikan var. Acele et.”
Gazeteciler canlı yayın çekimlerine yöneldiler.
Sonraki 8 dakika içinde art arda küçük bir drone'nu gördük.
Sonra F-16'lardan üç güçlü hava saldırısı...
Gökyüzü gürledi... Sonra toz duman...
Cebimde, artık var olmayan bir odanın anahtarı hâlâ duruyordu.
İlk gazeteci olduğumda kullandığım 20 yıllık kaset kaydedici de dâhil olmak üzere, şimdi kıymık halinde olan yüzlerce hatıramı düşündüm. Bir saatlik zamanım olabilseydi, her şeyi alabilirdim.
Şimdiye kadar şahit olduğum en korkunç sahnelerden biriydi.
Ama derinden üzülürken, tesellim de vardı. Bildiğim kadarıyla kimse incinmemişti. Ne meslektaşlarım ne de başka biri.
Biz gazeteciler “hikâye” değiliz. Bizim için öncelik kendimizin değil, “başkalarının hikâyelerini” anlatmaktır.
Kendi kendime dedim ki... Anlatılacak “daha çok hikâye var.”
Öyle bile olsa İsrail, -bina boşaltıldıktan sonra- “Hamas'a nokta operasyonla” sonuç alamaz mıydı?