İsrail-BAE anlaşması: BAE artık İsrail'in elinde
Analiz-Çeviri
Araştırmacı akademisyen Halil el-Anani, İsrail-BAE arasındaki anlaşmanın “ittifak anlaşması” değil, Abu Dabi ekonomisinin İsrail'in bölgesel hegemonya ve nüfuzu için geliştirilmiş bir proje olduğuna dikkat çekti. El-Anani'nin sözkonusu anlaşma üzerine Middle East Eye için yazdığı makalenin tam metin çevirisi Timetürk'te…
BAE ile İsrail arasında geçen ay açıklanan "normalleşme anlaşması" yalnızca normalleşme merceğiyle yorumlanamaz; bundan çok daha fazlası. İki ülke arasındaki normalleşme onlarca yıldır gayet iyi gidiyordu.
13 Ağustos'ta yaşananlar, bu sürecin sadece resmi bir duyurusuydu. Buna "barış anlaşması" demenin saçmalığı gözden kaçırılmamalıdır; Tel Aviv ile Abu Dabi arasında savaş yoktu. Aksine, bu iki ülke arasında, bölgenin jeopolitiğini değiştirmeyi amaçlayan stratejik bir ittifakla karşı karşıyayız.
Paradoks şu ki, bu ittifak aynı siyasi güce ve etkiye sahip iki eşit ülke arasında gerçekleşmedi. Aksine bir köle olan BAE ile efendi olan İsrail arasında bir ittifaktır.
BAE için bu anlaşma, ABD'den F-35 savaş uçağı satın almak ve İsrail lobisinin Yemen, Libya, Mısır ve diğer sahalardaki suçlarını gizlemeye yardımcı olmak, Washington'un BAE'ye desteğini güvence altına almak gibi bazı hedefler taşırken, İsrail'e benzeri görülmemiş kazançlar sağlıyor.
İsrail, BAE ile olan anlaşmasını, başka türlü hayal bile edemeyecek birçok siyasi, stratejik ve ekonomik hedefe ulaşmak için kullanacak. İttifak, İsrail'e karşı onlarca yıllık resmi Arap boykotu duvarında psikolojik ve politik bir atılımı temsil ediyor.
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve ABD Başkanı Donald Trump'ın danışmanı Jared Kushner, bu nedenle anlaşmanın ivmesini diğer Arap ülkeleri olan Suudi Arabistan, Bahreyn, Umman, Sudan ve Fas'ın İsrail ile ilişkilerini normalleştirmeye zorlamak için kullanmaya çalışıyor. Özellikle Kushner'ın Manama'ya yaptığı son ziyaretten sonra, özellikle Bahreyn hakkında pek çok spekülasyon yapıldı.
İsrail, etki ve güvenlik haritasını Körfez bölgesinde genişletmek için Abu Dabi ile ilişkilerini kullanacak.
Özellikle Umman, Bahreyn ve Suudi Arabistan BAE'nin izinden giderse, bu anlaşma Körfez'i İsrail'in nüfuz alanına çevirecek. İsrail'in askeri ve istihbarat üstünlüğünün ışığında tüm Körfez ülkeleri İsrail hegemonyası altında olacak.
İran tehdidi
İsrail, Körfez'deki varlığı sayesinde İran'ın batı sınırında olacak ve Tahran için varoluşsal bir tehdit oluşturacak. İran, İsrail ile Arap Körfezi ülkeleri arasındaki normalleşmeyi bölge için büyük riskler taşıyan bir komplo olarak görüyor.
BAE'nin toprakları İran hakkında casusluk yapmak için kullanılabilirken, İsrail ayrıca BAE'deki İran topluluğu ile temaslarından yararlanarak İran toplumuna sızabilir.
İsrail-BAE anlaşması aynı zamanda BAE'ye İsrail ürünleri için büyük bir pazar haline gelme fırsatı sunuyor. Daha sonra Arap Körfezi ülkelerinin geri kalanına, özellikle Suudi Arabistan ve Bahreyn'e yayılabilir. Financial Times'ın bildirdiğine göre, birkaç İsrailli şirket Avrupalı firmaların himayesi altında Abu Dabi'de ticaret ve yatırıma zaten dahil olmuştu, şimdi açıkça faaliyet gösterebiliyorlar.
Bu arada, yaklaşık 230 milyar dolarlık sermayeye sahip BAE yatırım fonu Mubadala'nın İsrail teknoloji sektöründeki en önemli yatırımcılardan biri olduğu bildirildi. Abu Dabi'nin 700 milyar dolarlık devlet servet fonunun da İsrail'deki yatırımlara katkı sağlaması bekleniyor.
Genel olarak, İsrail'in bu anlaşmadan en önemli kazancı, Filistin halkının haklarını güvence altına almadan, İsrail ile barışı kabul etmeleri için Arap nüfusa sızmak ve gelecek nesillerin fikirlerini değiştirmekle ilgilidir. Ve İsrail'in Mısır ve Ürdün ile soğuk barışının aksine, BAE ile barışı samimi olacak.
Değişen algılar
İsrail ile normalleşmeyi kabul eden ve bunu sosyal medyada açıkça tanıtan bir nesil var gibi görünüyor, bu da İsrail işgaline ilişkin kamuoyu algısında bir değişime işaret ediyor.
Twitter'da farklı BAE gençlerini takip edenler, Arap halklarına karşı ırkçı ve kanlı geçmişi olmasına rağmen BAE'nin İsrail ile yakınlaşmasını haklı çıkarmayı amaçlayan, son birkaç yılda gerçekleşmiş beyin yıkama operasyonu belirtileri göreceklerdir.
Başka bir deyişle, iki devlet arasında bir ittifak değil, Abu Dabi için bazı geçici kazanımlar karşılığında Emirlik finansmanının etkisiyle, bölgede hegemonya ve nüfuz kuran bir İsrail projesiyle karşı karşıyayız.
BAE'nin bu ittifakın kendisini önemli bir bölgesel devlet yapacağına inanması ya da Kushner'in geçen hafta BAE'yi ziyaret eden İsrail heyetiyle birlikte Abu Dabi havaalanına gelişinde yaptığı açıklamada, Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed'i "Ortadoğu'nun yeni lideri" olarak selamlaması bir yanılsamadır.
Arap dünyasındaki kamuoyu yoklamalarına göre, bin Zayed ve kardeşlerinin İsrail'in elindeki kuklalardan başka bir şey olmadığı ve hedeflerine ulaştıktan sonra onları fırlatıp atacağı yönünde kanaat ortaya çıktı.
Halil el-Anani*
*Halil el-Anani, Washington DC'deki Arap Araştırma ve Politika Çalışmaları Merkezi'nde Kıdemli Araştırmacıdır. Aynı zamanda Doha Lisansüstü Çalışmalar Enstitüsü'nde siyaset bilimi doçentidir.