“En büyük arzum Allah' in benden razı olmasıdır” diyerek hayatının en büyük, en anlamlı ve önemli arzusunu dile getiren Şehit İmam Ahmed Yasin (Allah ondan razı olsun), aslında yüce hedefler, amaçlar, arzularla ve insanın en nihai hedefiyle ilgili derin bir mesaj veriyor.
Şeyh Yasin sadece bir mücahit değildi. Bunun yanında o bir davetçi, bir düşünür ve anlık tavırların daha ötesini görebilen bir şahsiyetti. Bununla Müslümanın taşıması gereken umut ve beklentilerin, sahip olduğu mesajın ruhuna aykırı dar ve sınırlı değil, yüce ve oldukça yüksek olmasını istiyordu. Hareket ruhu taşıyan Müslüman bireyin aşamalara dayalı hedefleri şayet ortak paydada veya milli meselelerde başkasıyla buluşmasını sağlıyorsa, bu durum onun uzak hedeflerinden vazgeçmesini veya başkasının söylemini sahiplenmesini gerektirmez.
Onun içindir ki şehit İmam Yasin (Allah rahmet eylesin), cihaddaki rolünün, oldukça geniş ve kapsamlı düşünsel yapısından ayrılmaz bir parça olduğunu görüyordu. İslam'ın zirvesi olan cihad, Allah'a yakınlaşmanın da kapısıdır. Cihad kadar insanı temizleyen, arındıran; onu aklen ve kalben büyük davasına ve özünde ahirete hazırlayan hayattaki rolüne bağlayan başka bir husus yoktur. Tabi bu yol ve anlayış yorucu, meşakkatli ve sıkıntılıdır. Bunu tercih edenin , ilahi mesajın hayata ilişkin anlayışına göre yaşaması gerekiyor.
Cihad, günümüzde bazı insanlar için kaybolmuş bir farz haline gelmiştir. Bunların gözünde İslam bazı şiar, ahlak ve insanlar arası ilişkilerden ibarettir. Diriliş ve özgürlük, savaş ve savunma olmadan, kan akmadan ve bedel ödemeden olabileceğini düşünüyorlar. Onlar dinlerinden tabiat ve arzularına uygun ve hoşlarına gideni alıyor; bedel isteyen, fedakarlık isteyen bölümü bırakıyorlar. Bazı Müslüman davetçi ve düşünürlerin eliyle yazılmış makalelere bakıldığında onların cihadı ve savaşı ele alışları, işleyişleri ve yok sayışları insanı ürkütüyor. Bunların yanında bazıları da var ki cihadı, cihad ile ilgili kavramları, anlayış ve düşünceleri sulandırmaya ve kaldırmaya çalışıyorlar. Çünkü onun arzusuna, düşüncesine ve tabiatına uygun olan budur. Hâlbuki insanın bunu yapacağına kendini kusurlu görebilir, oturmayı tercih edebilir ve hayattaki hedeflerinin tavanını düşürebilir. Ama bunları yaparken de insanlara bazı anlayışları dayatmayabilir, bunların İslam'ın özü ve aslıymış gibi bu yanlış düşünceleri empoze etmeyebilir.
Bunlara mukabil, Şeyh İmam Yasin'in hayatı, cihadı, esir düşmesi ve ardından şehit olmasıyla ortaya koyduğu tablo, cihaddan geri duran, boş veren veya acizliğin arkasına sığınanlara güçlü deliller sundu. Şeyhin felçli bedeni onun sorumluluklarını yerine getirmesine; cihadı eksen kabul eden geniş çaplı bir hareket kurmasına engel olmadı. Kendisi bu haliyle bu yapı içinde öncü konumdaydı. İşgalci Şeyh Yasin'in Hamas, Filistin ve ümmet için ne denli önemli olduğunu çok iyi biliyordu. Bunun için işgalci, hastalık açısından en ağır, sıkıntılı vezor günlerini geçirdiği ve yakınlarının yaşadığı hastalık nedeniyle yakında vefat edeceğini düşündüğü dönemde bir an önce şeyhten kurtulmak için ona suikast yapmayı tercih etti.
Şeyh Yasin bir fecir vaktinde, sabah namazından dönerken şehit oldu. Düşmanın füzesini muhkem, sağlam ve güvenilir bir mekanda beklemedi. İnsanlar arasında doğan, büyüyen ve cihadını onların arasında sürdüren İmam, yine onların arasında ve açık bir alanda şehit oldu. Buradaki bütün duvarlar, cadde ve sokaklar Şeyhin büyüklüğüne, kıymetine, bereketine ve duruşuna şahitlik etmektedir.
“En büyük arzum Allah' in benden razı olmasıdır” sözü basit bir söz değildir. Şeyh bu sözü umudu ve arzusu yaptığı gibi, bunun için de çalışmıştır. Şehit İmam ortaya koyduğu büyük çabalara ve gayretlere rağmen mücadelesinin tümünü bu sözle özetlemiştir. Şeyh bununla yürekleri yüce hedeflere bağlamak, akıl ve kalpleri sınırlı ve dar ufuktan kurtarıp geniş idraka ulaşmalarını sağlamak, felsefe yapmadan ve meseleyi giriftleştirmeden bakışları varoluş amacına doğrultmak istiyordu.