1896 yılında New York City'nin hemen kuzeyinde kurulan Hartsdale Hayvan Mezarlığı, Amerika Birleşik Devletleri'nde türünün ilk örneğiydi.
Ed Martin, babasının evcil hayvan mezarlığında çalışmaya başladığında 14 yaşındaydı. Onlarca yıldır sayısız köpeğin, kedinin, kuş türlerinin, birkaç maymunun, bir aslan yavrusunun, bir Bengal kaplanının ve hayvanlar aleminin her köşesinden sayısız başka hayvanların mezarlarıyla ilgilendi.
Bütün bu zaman boyunca, bütün bu cenazelerden sonra, birkaç yıl önce onu duraksatan tek bir istek vardı.
29 Ocak 2020'deki o sabah, Patricia Chaarte adında bir kadının yakılmış kalıntılarını elinde bulunduran New Yorklu avukat Bruce Johnson Martin'i aradı.
Bayan Chaarte, 92 yaşındayken Meksika'daki evinde ölmüştü. Vasiyetinde, küllerinin New York şehrinin hemen kuzeyindeki Hartsdale Evcil Hayvan Mezarlığı'na defnedilmesini talep etmişti.
Hiç akrabası yoktu. Mirasının vasisi bir aile üyesi ya da arkadaşı değil, sadece hukuk firmasındaki bir avukattı. Vasiyette başka talimat yoktu.
Bir insanı evcil hayvan mezarlığına gömme düşüncesi Martin için başlı başına kafa karıştırıcı değildi. Şu anda ailesinin mezarlığında defnedilen 80.000 kadar hayvanın yanı sıra, evcil hayvanlarıyla sonsuza kadar dinlenmek isteyen yaklaşık 900 kişi (dört büyükanne ve büyükbabası da dahil) vardı.
Şu an 57 yaşında olan Martin, her gün işinin duygusal açıdan karmaşık zorluklarıyla uğraşırken, ölüm ritüeli etrafındaki çeşitli insani dürtülere uyum sağlamaya başlamıştı. Çoğu kişi için sevdikleri ruhu teslim ettikten sonra bile, hayvanlar da dahil belirli bir düzeyde fiziksel yakınlık kurmak ister.
Ama bu vaka farklı hissettirdi. Bayan Chaarte ölürken çok yalnız görünüyordu.
Avukat Johnson, aynı gün bir e-postada, "Lütfen merhum için bir dinlenme yeri satın almanın şartlarını bana bildirin, sonra muhtemelen kalıntıların doğrudan size gönderilmesini ayarlayacağız. Cenaze ve defin töreni yapılmayacak" mesajını gönderdi.
Martin masasında otururken hem şaşkın hem de üzgün hissediyordu. 2000 mil uzakta ölen bu kadın kimdi? Neden bir evcil hayvan mezarlığına tek başına gömülsün ki?
TESADÜFEN KURULAN MEZARLIK
Hartsdale Evcil Hayvan Mezarlığı, 1896 yılında, Manhattan'ın önde gelen veterineri Samuel K. Johnson'ın, yaslı bir müşterinin köpeğini Westchester'daki elma bahçesine gömmesine izin vermesiyle neredeyse tesadüfen kuruldu.
Evcil hayvan sahiplerinin de buraya gömülmek istenmesi çok uzun sürmemiş, eldeki kayıtlar 1920'lerin başlarında mezarlığa insan gömüldüğünü ortaya koymuştur.
Mezarlık, Amerika Birleşik Devletleri'nde türünün ilk örneğiydi ve bir anlamda zamanının ötesindeydi. Amerikalıların evcil hayvan takıntısı arttıkça, evcil hayvan gömme sektörü de gelişti.
Bugün Amerika Birleşik Devletleri'ndeki hanelerin üçte ikisinin evcil hayvanı var ve Amerikalılar her yıl bu hayvanların bakımı için 100 milyar dolardan fazla para harcıyor.
Artık ülke çapında yüzlerce evcil hayvan mezarlığı var.
Hartsdale mezarlığı, 2003 yılında Manhattan'da bir apartman dairesinde bulunan 400 kiloluk Ming adlı kaplan gibi çok sayıda ünlü evcil hayvan ve sevgili kedisi Clarence 1997 yılında ölen ünlü şarkıcı Mariah Carey gibi birkaç ünlüye ait evcil hayvanların gömüldüğü önde gelen mezarlık sayılıyor.
Mezarlıktaki insan definleri, sayılarının artışından haberdar olan New York Mezarlıklar Bölümü'nün durdurma emriyle 2011 yılına kadar sorunsuz bir şekilde gerçekleştirilmiştir.
Ancak evcil hayvan sahiplerinden gelen tepkiler yükselince, eyalet yönetimi kısa sürede evcil hayvan mezarlıklarında insan definlerinin devamına izin veren yeni kurallar oluşturdu.
Yalnız, "mezarlık reklam yapılmayacak ve ücret talep edilmeyecek" şartı koşuldu.
Bugünlerde Hartsdale mezarlığına yılda yaklaşık 300 hayvan ve 5-6 insan gömülüyor.
AİLE MESLEĞİ
Mezarlıkta 1980 yılında çalışmaya başlayan Ed Martin, aile işini benimsemekte ilk başta yavaş davrandı.
Babası Ed Martin Jr. mezarlığı 1974 yılında bir arkadaşıyla birlikte satın almış ve o zamanlar Ed Martin bunu biraz utanç verici bulmuş.
1983'te Stephen King'in ünlü "Hayvan mezarlığı" kitabının ortaya çıkması da kendisini teselli etmedi.
Martin, "Tüm arkadaşlarımın ebeveynleri doktor, avukat ve Wall Street çalışanıydı" diyor.
Gençliğinde mezarlıkta çalışmaya başladı, çimleri biçti ve mezarları kazdı. Üniversiteden sonra muhasebe ile uğraştı, bir denizcilik şirketinde iki ayrı görevde bulundu. Hukuk fakültesine gitti ve onur derecesiyle mezun oldu. Ancak soğuk ve rekabetçi şirket ortamı ona göre değildi. Mezarlığa 2003 yılında geri döndü ve o tarihten beri orada çalışıyor.
Martin, "Bunun benim görevim olduğunu hissediyorum, insanlara yardım edebileceğimi hissediyorum." diyor.
İşte bu görev bilinciyle, Bayan Chaarte'nin tahta bir kutuda bulunan küllerini 10 Mart 2020'de kargo ile teslim aldı.
Evcil hayvan mezarlığında çalıştığı yıllar boyunca Martin, insanların evcil hayvanlar için yas tutma biçimlerini anlamaya başladı.
Hartsdale Hayvan Mezarlığı'ndaki defin işlemleri de benzer bir rutin izliyor.
Aileler, açık bir tabutun sergilendiği özel bir izleme alanına erişebiliyor. Çiçekler, hatıra eşyaları ve eski püskü oyuncaklar getirenler, ağıt yakanlar oluyor. Bazı cenazelere onlarca kişi katılıyor. Genellikle bir din adamı hazır bulunuyor.
İnsanlar yas sürecini karmaşık şekillerde yaşıyorlar. Sadece üzüntüyle değil, çoğu zaman öfke ya da kafa karışıklığı da dile getiriliyor. Martin yıllar içinde bu duygu dalgalanmalarını incelikle aşarken nasıl alıştığını şöyle anlatıyor:
"Yaptığımız şey, bu ritüeller, ölüler için değil, bizim için, kederin üstesinden gelmemize yardımcı olmak için. Babam hep şöyle derdi: 'Size bir arsa satabiliriz, bir tabut satabiliriz, ama eğer kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlamadıysak, işimizi yapmamışız demektir."
Martin, bu işin manevi unsurları içerdiğine inanıyor. Yıllar boyunca pek çok insanın, biraz da suçluluk duygusuyla, evcil hayvanlarının ölümüyle ebeveynlerinin ölümünden daha fazla sarsıldıklarını itiraf ettiklerini duymuş.
Bu konuda bir teorisi olan Martin şöyle diyor:
"Evcil hayvanlar ömür boyu alışılmış yaratıklardır. Asla bunun dışına çıkmazlar. Sahiplerine tamamen bağımlıdırlar ve sahipleri de günlerini bu tekrarlanan ritimler etrafında inşa eder, hayatları sevgiyle birbirine bağlanır. Bu rutini kaybetmek sarsıcıdır."
Bayan Chaarte'nin küllerinin mezarlığa ulaşmasından kısa bir süre sonra kadının yas tutacak kimsesi yoktu. Bu yüzden Martin, sıcak bir Mart gününde küllerini mezarlıktaki boş bir arsaya kendisi götürdü. Çalışanların küreklerini sert zemine daldırmalarını izledi. Yarım saat içinde en fazla bir metre derinliğinde bir mezarları olmuştu.
Martin'in bu kadının kim olduğuna dair hiçbir fikri yoktu, ama kül kutusu toprağa indirilirken duygulandı. Çalışanlar sessizce durdular ve başkalarını teselli etmeye çok alışkın olan Martin kendi kendine bazı teselli sözleri fısıldadı. Bu tam olarak bir dua değildi, daha çok arkadaşlık ilişkileri üzerine bir meditasyon gibiydi.
"Ya bu benim ailemden biri olsaydı?" diye düşündü. "Ya bu ben olsaydım?..."
Toprak düzeltildi. Küçük, gri bir mezar taşı yerleştirildi. İş gereği Bayan Chaarte'nin dosyası kapatıldı.
Yine de onun hakkındaki sorular -kim olduğu, ne iş yaptığı - hala havada asılı duruyordu.
"BEN NEDEN ÖLMEDİM?"
Defnedilen Patricia Chaarte, arkadaşı Isaac Uribe ile birlikte San Miguel de Allende, Meksika'da yaşıyordu. Bayan Chaarte 1990'ların başında emekli olduktan sonra New York'tan buraya taşındı.
Bay Martin'in bilmediği şeylerden biri de Meksika'da Bayan Chaarte'yi seven, onu özleyen ve sevgiyle anan küçük bir arkadaş grubunun olduğuydu.
Arkadaşları ölen kadın hakkında şunları söylediler:
"Doymak bilmez bir okuyucu, iyi bir bulmaca çözücü ve ağır Scrabble oyuncusuydu. Sürekli sigara içerdi, coşkuyla içerdi ve fıstık ezmesine aşıktı. Küfürbazdı. Küstah bir karakteri vardı."
Yetenekli bir sanatçı ve illüstratör olan Bayan Chaarte, bir arkadaşının anlattığına göre, içinde kollarını açmış "Hazreti İsa" bulunan bir tatil kartı tasarladıktan sonra Hallmark'taki işinden kovulmuş.
Kartta "O dirildi" yazıyordu.
Bayan Chaarte, 11 Ocak 1928'de Kansas City'de doğdu. Anne ve babası o daha bebekken boşanmış ve annesi ile yaşarken daha sonra üvey babası tarafından büyütülmüş. Kansas City'deki Paseo Lisesi'nden 1944 yılında mezun olduktan sonra illüstrasyon alanında kariyer yapmak üzere New York'a taşındı.
1990'ların başında Bayan Chaarte ve ortağı Bayan Johnson emekli oldular. Mexico City'nin yaklaşık 200 mil kuzeybatısında yer alan, uzun zamandır gurbetçiler için bir sığınak olan San Miguel de Allende'ye taşındılar.
Bayan Chaarte emekliliğinde de meşgul olmaya devam etti. Yerel bir hayvan barınağında çalışmaya başladı. Amerikan siyasetiyle ilgilenmeye devam etti, oy pusulalarını özenle gönderdi ve kablolu yayın haberlerini takip etti. Bir keresinde, Başkan Donald Trump ile ilgili bir bölümü izlerken, televizyonuna bir kahve kupası fırlattı ve ekranı kırdı.
Meksika'daki arkadaşı Isaac Uribe, onun hakkında "Çok fevri biriydi" diyor.
Bayan Chaarte yaşlandıkça ve sağlığı bozuldukça, yerel bir spor salonunun isteksiz ama gayretli bir üyesi oldu.
Antrenörü ve uzun zamandır arkadaşı olan Janis McDonald adlı kadına bir tür ritüel selamlama ile, biraz daha saygısızca "Neden hala ölmedim, Janis?" derdi.
Bayan McDonald, Bayan Chaarte'ı sevgiyle anarken huysuz biri olarak tanımlıyordu. Bir New Yorklunun sert kabuğuna sahipti. Ama içinde başka bir şey vardı, kendini savunmasız bıraktığı anlarda sadece en yakın arkadaşlarının görebildiği bir şey.
Geçmişindeki derin bir şeyden doğan hüzündü bu.
Bayan Chaarte'nin uzun süredir arkadaşı olan antrenör Janis McDonald, mirasının ödenmesine yardımcı oldu. Oysa binlerce kilometre ötedeki insanları rahatsız eden bir sorunun cevabına sahip olduğunun farkında değildi.
Onun ölümünden yaklaşık bir buçuk yıl sonra bir yaz gecesi Bayan McDonald, San Miguel de Allende'deki evinde, şöminesinin üzerinde duran ve içinde Bayan Chaarte'nin küllerinden üç yemek kaşığı bulunan küçük bir kavanozun yanındaki arkadaşının fotoğrafına bakıyordu.
Bayan McDonald aylardır avukat Bay Johnson'la birlikte Bayan Chaarte'nin vasiyetini yerine getirmek için çalışıyordu. Mirası çok büyük değildi ama onu özenle ve cömertçe paylaştırmıştı. Beş arkadaşının yanı sıra iki eski hizmetçisine ve eski bir kuaförüne de binlerce dolar bırakmıştı.
Bayan McDonald ve avukat Johnson daha önce hiç tanışmamış olsalar da aralarında sıcak bir ilişki oluşmuştu. Avukat Johnson'ın da Bayan Chaarte ile hiç tanışmadığını bilen Bayan McDonald, spontane bir şekilde şömine rafındaki çerçevenin fotoğrafını çekip kendisine e-posta ile göndermeye karar verdi.
Bayan McDonald, Bayan Chaarte'nin yüzünü bıkkınlık içinde, kollarında bir erkek bebekle komik bir şekilde buruşturduğunu gösteren o fotoğrafı çok sevdi.
Bayan McDonald avukata, "Patricia ve oğlunun fotoğrafının hoşunuza gideceğini düşündüm," diye yazdı.
Ertesi sabah New York'ta olan Bay Johnson e-postayı okudu, fotoğrafı gördü ve şaşkına döndü.
"Ne, ne, ne?" dedi kendi kendine...
Kısa süre sonra Bayan McDonald'la telefonda konuştular. Ona Bayan Chaarte'nin gerçekten bir oğlu olup olmadığını sordu. O da oğlu olduğunu söyledi.
Avukat, onu bulmaları gerektiğini söylediğinde Bayan McDonald, "O öldü" dedi.
Avukat Johnson'ın tüm bunları bildiğini sanıyordu. Merakla sordu: Bayan Chaarte ve oğlu birlikte gömülmemişler miydi?
Oğlu Dana Bassett, 1954 yılında doğdu ve annesi Bayan Chaarte'nin onu beladan uzak tutmak için endişelendiği Manhattan'da büyüttü.
Herkes Dana Bassett'in tıpkı annesine benzediğini söylerdi.
Annesi, hamile kalmayı planlamamış olmasına rağmen doğdu. Babasıyla hiçbir ilişkisi yoktu ve kürtaj yaptırmaya karar vermişti. Ancak randevusuna gittiğinde bunu yapamayacağını anlamış.
Uzun zamandır arkadaşı olan Melanie Nance, "Bu yüzden kelimenin tam anlamıyla kaçtı. Bu bebeği doğurmaya karar verdi." diyor.
Bayan Chaarte, Dana'yı Manhattan'ın merkezinde tek başına büyüttü ve her zaman onu beladan uzak tutup tutamayacağı konusunda endişelendi. Onu sevgi yağmuruna tuttu. Ancak hiçbir zaman ona yeterli gelmedi.
Bu endişe, Dana henüz küçükken bir arkadaşı olan Abner Chaarte ile evlenmesine neden oldu. Arkadaşlarına göre, oğlunun hayatında bir baba figürüne ihtiyacı olduğunu düşünüyordu. Evlilik çok uzun sürmedi. Ama arkadaşlıkları devam etti ve onun soyadını taşıdı.
Çabalarına rağmen Bayan Chaarte'nin korkuları gerçek oldu. Annesinin kızlık soyadını kullanan Dana, çevresindeki kötü tesirlere kapıldı. Eroin hayatına girdiğinde 14 yaşındaydı. Yavaş yavaş annesinden uzaklaştı. Annesi onu rehabilitasyona göndermeye çalıştı ama nafile. Birkaç yıl sonra aşırı dozdan öldü.
Bayan Nance, "Bunu asla atlatamadı. Bu onun hayatının trajedisiydi." dedi.
Dana'nın hayatı acı verici bir şekilde kısa sürdü. Bayan Chaarte ise paramparça bir halde sürünmeye devam etti. 60'lı yaşlarında, hayatının büyük bölümünde evi olarak gördüğü New York'tan ayrılmaya hazırlanıyordu. Oğlunu geride bırakacaktı ama onun yalnız kalmasını istemiyordu.
Böylece 23 Ocak 1989'da küllerini Hartsdale Hayvan Mezarlığı'na gömdü. Orada kendisine yoldaşlık eden iki sevgili, ölmüş evcil hayvanıyla birlikte yatacaktı. Bayan Chaarte'nin ortağı Bayan Johnson da daha sonra orada bir arsa satın aldı.
Bayan Chaarte, Meksika'da dinmek bilmeyen acısının merkezinden uzakta, huzurlu zamanlar yaşadı. Arkadaşları bazen kişiliğinin keyifli pürüzlerinin bir anlığına yumuşadığına, tavrının sakinleştiğine ve zihninin geçmişe sürüklendiğine tanık oldular.
Bay Uribe, "Noel'den nefret ederdi, çünkü Noel ona oğlunu hatırlatırdı." diyor.
Yaşam destek tesisine taşındıktan sonra ona baktılar, evine yiyecek götürüp getirdiler. Bir çocuk kart oyunu olan Skip-Bo oynarlardı ve Bayan Chaarte bu oyunu küfür patlamalarıyla noktalayarak herkesi güldürürdü.
Son yıllarında kendisine kanser teşhisi kondu. Arkadaşı Bay Uribe'ye göre doktor destekli ötenaziyi düşünmüş, gerekli evrakları temin etmeye kadar gitmiş ancak bunu gerçekleştirmemiş.
Arkadaşlarına "Yaşlanmak korkaklar için değildir" demişti.
Son zamanlarında oğlunu daha çok düşünür oldu. Katı bir ateist olmasına rağmen, kendini sık sık açıkça ölümden sonraki yaşamı düşünürken buluyordu.
Bay Uribe'ye "Eğer ölürsem, hayallerimden biri oğlumla birlikte olmak" demiş.
OLMASI GEREKEN YERDE
Bayan Chaarte, Meksika'ya gitmeden önce oğlunun küllerini Hartsdale Hayvan Mezarlığı'na gömmüştü.
Avukat Johnson bunu öğrenir öğrenmez Bay Martin'e gönderdiği e-posta mesajında, "Patricia Bassett Chaarte'nin küllerini talebimiz üzerine geçen yıl mezarlığınıza gömdüğünüzü hatırlarsınız. Bayan Chaarte'nin yakın bir arkadaşından, 1970'lerin ortalarında genç yaşta ölen oğlunun küllerinin de mezarlığınıza gömüldüğünü öğrendim. Bu konuda elinizde herhangi bir kayıt ya da bilgi varsa, bilmek isterim." diye yazdı.
Şimdi şaşırma sırası mezarlığa bakan Bay Martin'deydi. Avukat Johnson, çocuğun adını Dana Bassett olarak verdi ve daha önce sadece Chaarte adını araştırmış olan Bay Martin mezarlığın kayıtlarını araştırmaya başladı. Sonunda Bay Bassett'in otuz yıl önce gömülmüş olduğunu keşfetti.
Bay Martin, yokuş aşağı mezarlığa, L832 numaralı parsele doğru kısa bir yürüyüş yaptı ve elini göğsüne koydu.
Çimlerin üzerinde küçük, granit bir mezar taşı vardı. Simsiyahtı. Bir köpeğin, Jackie Paper'ın ve bir kedinin, Puff the Magic Dragon'un adları görünüyordu. Bunların üstünde çocuğun adı vardı: Dana Brooks Bassett.
Ve altına büyük harflerle Patricia adı -Bayan Chaarte'nin ilk adı- kazınmıştı. Başından beri oradaydı.
Bay Martin midesinde bir sarsıntı hissetti.
Bayan Chaarte'nin acı-tatlı hayatı hakkında hâlâ hiçbir şey bilmiyordu. Ancak neredeyse iki yıldır onu gölgede bırakan gizem nihayet çözülmüştü.
Bu yeni açıklamaların ortasında avukat Johnson, mezarları olduğu gibi bırakmak da dahil olmak üzere birkaç seçenek ortaya koydu. Sonuçta vasiyette belirtilen isteği yerine getirmişlerdi.
Ancak Bay Martin için yapılacak tek bir şey vardı.
Böylece, 19 Ağustos 2021'de, o ilk kafa karıştırıcı telefon görüşmesinden 569 gün sonra, kutsal görevi olarak gördüğü şeyi nihayet bitirmek için ofisinden çıktı.
O sabah, Bay Martin ve iki çalışan, Bayan Chaarte'nin kalıntılarını bir yıl önce gömüldükleri yerden çıkardılar. Küllerle birlikte, oğlunun 30 yılı aşkın süredir beklediği mezara kadar yokuş yukarı yaklaşık 50 metre yürüdüler ve külleri tekrar toprağa bıraktılar.
Bay Martin, Bayan Chaarte ve oğlu Bassett'in kim olduğunu bilmiyordu. Hayatlarının ayrıntılarını bilmiyordu. Ama birlikte olmaları gerektiğini biliyordu. Ve artık öyleydiler.
Kaynak: NYT