Amerikan Foreign Policy dergisinde yayımlanan bir makalede, darbeci Sisi yönetimindeki Mısır'da kimsenin güvende olmadığı ileri sürüldü.
Yazar ve insan hakları aktivisti Abdel-Rahman Mansour'un kaleme aldığı makalede, “Abdülfettah es-Sisi, yurtiçi ve yurtdışındaki sayısız kriz karşısında, rejiminin muhaliflerini ‘teröristler' ve ‘hainler' olarak itibarsızlaştırmayı amaçlayan yaygın bir karalama kampanyasıyla tek taraflı iktidarını pekiştirmeye çalıştı.” denildi.
Geçen Kasım ayında Sisi rejiminin, siyasi tutuklu olan 28 insan hakları savunucusunu terörizm listesine koyduğunu belirten aktivist Mansour, rejimin İzleme listesine eklenenler arasında önde gelen aktivist Alaa Abdel-Fattah ve eski cumhurbaşkanı adayı Abdülmünim Ebu'l Futuh Abdülhadi'nin de bulunduğunu söyledi.
Yazar Mansour, Sisi rejimini hedef alanların listesinin anlamsızlığının yanı sıra, “Abdül Fettah ve Ebu El Fotouh'un terörist olmadığını biliyorum; çünkü 2011 Mısır devriminden sonra tanıştım. O sırada Abdel Fattah, çoğunlukla teknolojiyi teşvik etmeye odaklanan genç bir aktivist ve bilgisayar programcısıydı. Devrim patlak verene kadar, işini bırakıp Mısır'a dönmeye karar vermeden önce Güney Afrika merkezli bir şirkette çalıştı" dedi.
Mısır'da ilk özgür ve adil seçimler olan 2012 cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda dördüncü olan “Abdülmünim Ebu'l Futuh'un siyasetçi ve eski İslamcı olduğunu belirten yazar Mansour, “Ebu'l Futuh uzlaşma ve siyasi fikir birliği arayışıyla tanınıyor. Müslüman Kardeşler ile iktidardaki askeri rejim arasında uzlaşma çağrısında bulundu. O halde militarist bir fanatik olan Sisi'nin onu bir tehdit olarak görmesi şaşırtıcı değil.
Ancak devlet baskısı yalnızca siyasi muhalifleri hedef almıyor. Sisi'ye göre, insan hakları savunucuları bile sırf işlerini yerine getirdikleri için yüksek bir güvenlik baskısıyla karşı karşıya. Ne yazık ki onlar için insan hakları savunucuları, insan haklarının kesinlikle savunulmadığı bir ülkede çalışıyor” dedi.
Yazar Mansour, Sisi rejiminin ayrım gözetmeden, iktidarını eleştiren herkese karşı düşmanlık beslediğini belirterek, “Mısır'daki siyasi tutukluların sayısının İslamcılardan, liberallerden ve solculardan, belirli bir siyasi ilişkisi olmayanlardan, laik aktivistlerden, akademisyenlerden, avukatlardan ve hatta kendi dans videolarını yayınlayan kız ve kadınlardan on binlerce olduğu tahmin ediliyor. Rejime karşı küçük bir eleştiride bulanlar bile kendilerini hapishanede bulabilir. İnsan hakları savunucusuysanız, bu konulara dikkat etmelisiniz, yoksa başınız belaya girebilir” uyarısında bulundu.
Mansour, Kasım 2020'de, Mısır'daki son insan hakları örgütlerinden biri olan Mısır Kişisel Haklar Girişimi'nin önde gelen üç üyesinin, ülkedeki insan hakları durumunu tartışmak üzere Avrupalı ve Kanadalı diplomatlara ev sahipliği yaptıktan sadece iki hafta sonra aniden tutuklandığını belirterek şunları söyledi:
“Mısır hükümeti, yakınlıkları veya kimlikleri ne olursa olsun, neredeyse tüm siyasi şüphelileri terörle suçlamaktadır. Terörizm suçlamalarıyla karşı karşıya olanların sadece küçük bir kısmı aslında terörizme karışırken, çoğunluğu askeri hükümete karşı barışçıl direniş arayan aktivistler, ancak Sisi rejimi, muhalefeti hoş görmüyor.”
“Sisi'nin otoriter hükümetinin Mısır'da istikrarı sürdürebilmesinin tek yolu, Sisi'nin göreve geldiği 2013'ten bu yana tırmanan sosyal ve siyasi gerilimi hafifleten kademeli politikalar benimsemektir” diyen yazar Mansour, “Abdül Fettah, Ebu'l Futuh, EIPR çalışanları, Tik Tok'ta dans eden kızlar, kadınlar ve Sisi'nin istikrarsızlıkla mücadele kisvesi altında hapishanede çürümeye bıraktığı binlerce siyasi tutuklunun, desteğe ihtiyaçları var.
Sisi'nin ABD ve Avrupa'daki müttefikleri, Mısır hükümetine baskıcı politikalarının Mısır'ın uzun vadeli istikrarını tehdit ettiğini ve daha spesifik olarak gerçek terör tehdidini artırdığına dair açık bir mesaj göndermek için nüfuzlarını kullanmalıdır. Mısır halkı, Batı'nın kendilerine demokrasi sunmasını beklemiyor. Sadece bunu kendi başlarına gerçekleştirme şansı istiyorlar” ifadelerini kullandı.
Kaynak: Foreign Policy