Adem Kılıç'ın M5 için çevirisini yaptığı analiz/haberde şu ifadelere yer verildi:
“Birçok analist ve gazeteci, olup bitenlerin son derece önemli siyasi temellerini tamamen görmezden gelerek, yalnızca Varşova'nın İHA satın almasının askeri tarafına odaklandı. Ama bilindiği üzere uluslararası siyaset doğaçlamaya ve pervasızlığa müsamaha göstermez. Bu nedenle diğer boyutlarını da mutlaka değerlendirmek gerekiyor.
Türkiye'nin Polonya ile olan müttefik ilişkilerinin tarihi altı asır öncesine dayanmaktadır. Polonya Cumhurbaşkanı Duda'nın geçtiğimiz günlerde Türkiye'ye yaptığı ziyaret, iki ülke arasındaki bağları daha da güçlendirecek.
Tabii ki, bu ikilinin fazlası ile ortak yanları var. Örneğin, Polonya ordusu düzenli olarak Türkiye'deki İncirlik hava üssünde bulunuyor ve her iki ülkenin iktidar partileri milliyetçilik ve radikal sağcı muhafazakarlık fikirlerine sahip.
Ankara son dönemde, Rusya'nın Kafkaslar ve Suriye'deki muhalifi rolünde oldukça aktif. Türkiye uluslararası siyasette etkili bir alan oluşturuyor. Polonya makamları da Türkiye'yi BM'de düzenli olarak desteklemeye başladı. Bunun en açık örneklerinden biri, BM Genel Sekreteri'nin “Rusların İdlib'deki sivil altyapıya yönelik saldırılarını araştırma komisyonu” kurmasıdır. Bu sürecin başlamasında Polonyalılar önemli bir rol oynamıştır.
2020'de Covid-19 salgını nedeniyle ortaya çıkan genel krizin arka planında çarpıcı sonuçlar ortaya çıkmaya başladı. Avrupa siyasi alanında ciddi anlaşmazlıklar ortaya çıktı. Polonya, Avrupa Birliği'ne karşı aktif bir karşı tutum başlattı ancak ABD'den beklediği desteği alamadı. Ve bu gelişmeler Polonya'nın Türkiye'ye daha da yaklaşması sonucunu beraberinde getirdi.
Hem Ankara hem de Varşova, neredeyse aynı anda “geleneksel olmayan değerlerin tanıtımına katkıda bulunduğu” gerekçesi ile İstanbul Kadın Hakları Sözleşmesi'nden çekilmeye karar verdi.
İki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesine bir örnek de birkaç gün önce yaşandı. Avrupa Parlamentosu, Azerbaycan'ın “Ermeni savaş esirlerini derhal serbest bırakmasını talep ettiği” bir kararı kabul etti. Bu kararın aleyhinde oy kullanan milletvekillerinin listesi ise şöyle:
– Richard Czarnecki;
– Beata Mazurek;
– Joachim Brudzinsky;
– Anna Zalewska;
– Dominik Tarchinsky.
Bütün bu insanlar kim diye soruyorsanız cevap oldukça basit: Bu milletvekilleri Polonyalı ve şu anda Varşova'da iktidar olan Hukuk ve Adalet Partisi'nin üyeleri.
Yani çok garip ve belirsiz bir tablo ile karşı karşıya kaldık. Bir nedenden dolayı Polonyalı “sağ Hıristiyan muhafazakarlar” Ermeni kardeşlerini değil de, Müslüman Azerbaycanlıları açıkça destekliyorlar. İşte bu durum Türkiye'nin etkisi olarak özetlenebilir.
Bu gelişmeler Polonyalıların, Türkiye'de iktidarda bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi'ne benzediği ortaya koydu. Çünkü aslında her ikisi de Batı ve Avrupa ülkeleriyle zorlu bir yüzleşme sürecine girdi. Küreselcilerin ve Avrupa sosyalistlerinin konumlarının güçlenmesinden ve Moskova ile umutsuzca ortak bir zemin bulmaya çalışan Paris ve Berlin siyasetinden memnun değiller.
Varşova siyasetinin ufkunda Erdoğan ile ittifak dışında başka hiçbir seçeneğin görünmediği ortaya çıktı. Her nasıl olduysa Polonyalı Hıristiyan muhafazakarlar, Avrupa Parlamentosu'nda Türklerin “Büyük Turan” çıkarlarını destekleyen lobicilere dönüştüler.
Türkiye'de iktidar partisinin izlediği dış politikanın marjinalleşme derecesi göz önüne alındığında Polonyalılar, Ankara'nın Brüksel ve Washington'u etkilemesi için bir fırsat haline geldi. Yani Recep Tayyip Erdoğan'ın “Polonya'nın hava sahasını korumak” için, Türkiye'nin ürettiği TB2 savaşçılarını göndermeye karar vermesi sebepsiz değil.
Bu nedenlerle bu anlaşmanın sadece bir İHA satın almanın ötesinde olduğunu görmek gerekiyor.”
Kaynak:M5
Çeviri/Analiz: Adem KILIÇ