Türkler ve Kürtler: Yeniden bir 'kader ortaklığı' mümkün mü?
Dünyaca ünlü düşünürlerden Immanuel Wallerstein Türkiye'de devam eden çözüm sürecini 'Turkey and the Kurds: A possible agreement' (Türkler ve Kürtler: Muhtemel bir anlaşma) başlıklı yazısında değerlendirdi. Taraflar arasındaki esas sorunun Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran ideoloji olduğunu vurgulayan Wallerstein'a iki tarafta da çözümü istemeyenler bulunmasına karşın süreç olumlu sonuçlanmaya yakın.

Oluşturma Tarihi: 2015-04-29 00:40:16

Güncelleme Tarihi: 2015-04-29 00:40:16

Immanuel Wallerstein*

Türk hükümeti ve Kürdistan İşçi Partisi (PKK) arasında, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana devam eden şiddetli mücadeleyi sonlandıracak bir anlaşma ihtimalinin güçlendiği görülüyor.
 
Esasen, sorun başından beri oldukça basit. Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünün ardından Mustafa Kemal önderliğinde Türk milliyetçilerinden oluşan bir grup gücü ele geçirdi. Ardından sınırları Anadolu ve Trakya olarak bilinen alanlarda laik bir cumhuriyet kuruldu. İktidara yeni gelen çoğu milliyetçi topluluk gibi bu grubun da köktenci bir ideolojisi vardı. Dolayısıyla sadece Türkler için bir cumhuriyet kurdular.
 
Ermenilerle yaşanan etnik mücadelenin çerçevesi ve tartışmalar da aslında çok iyi bilinmektedir. Bugün dünya çapında çoğu analist, dönem tarihinin Ermeni versiyonunu daha doğru kabul ediyor ve etnik bir temizlik yapıldığını düşünüyor.
 
Günümüzde Kürtçe konuşan nüfu,s dört farklı devlette yaşamayı sürdürüyor. Bunlar; Türkiye, Suriye, Irak ve İran. Kürt milliyetçileri başından beri dört ülkedeki grupları birleştirerek bir Kürt devleti kurmaya çalıştı. Şimdiye kadar bu girişim başarılı olamadı ve Kürt milliyetçileri amaçlarını özerklik üzerinden revize ettiler.
 
Türkiye'deki Kürtler, ağırlıklı olarak Türk devletinin güneydoğu bölgesinde bulunmaktadır. 1976 yılında işte bu dört ülkeden birisi olan Türkiye'de; Kürtlere siyasi ve kültürel haklarının yanı sıra anadilleriyle ilgili haklarını vermeye yanaşmayan Türk hükümetine karşı Marksist - Leninist temelli bir ayaklanma başlatıldı. Böylelikle Kürt milliyetçiliğinin Türkiye'deki bayrağı da bu grubun eline geçmiş oldu. Nitekim, Türk hükümeti onları "Dağ Türkleri" olarak adlandırarak Kürtlerin varlığını tanımayı reddetti. Sonuç olarak Türk hükümeti ve PKK arasında devam eden askeri mücadele patlak verdi.
 
1999 yılında PKK lideri Abdullah Öcalan, CIA (Amerikan Merkezi İstihbarat Servisi) yardımıyla Türk hükümeti tarafından yakalandı. Öcalan, vatana ihanet ve terör suçlarından ölüme mahkum edildi. Daha sonra cezası bir adada yer alan cezaevinde geçirmesi planlanan ömür boyu hapse çevrildi. Adada geçirdiği dönemde Öcalan'ın dünya görüşü değişti ve PKK'yı organize eden Marksizm - Leninizm ideolojisine inanmaktan vazgeçti. Aynı dönemde muhtelif PKK grupları silahlı mücadeleyi sürdürmekteydi.
 
2002 yılı seçimlerinde Türkiye'de AKP olarak bilinen İslamcı parti iktidara geldi ve Meclise uzun süreden beri hakim olan laiklik taraftarlarını çökertti. Yeni durum, laik düzene sıkı sıkı bağlı olan askeri liderleri tedirgin ediyordu ancak buna rağmen AKP lideri Recep Erdoğan üç ardışık seçimi kazanmayı başardı ve şu anda AKP, devletin siyasi kontrolünü tümüyle sağlamış görünüyor.
 
2012 yılında Erdoğan; PKK ve Öcalan ile erken evrelerinde gizli tutulan müzakerelere başladı. Her iki taraf da çatışmanın çözümüne uygun bir çözüm bulabilmek için müzakere ediyordu. Her iki tarafı böyle bir anlaşma yoluna iten şey, bunca yıldır devam edegelen askeri mücadelenin net bir şekilde hiçbir sonuç vermemesiydi. Diğer iç savaşlarda olduğu gibi bu olayda da tarafların tükenme noktasına gelmesi müzakereleri başlatan unsurlardandı.
 
Bu tip uzlaşmalar her zaman acı verici bir sürecin üzerinde ilerler ve her iki tarafta da bu durumu kabul etmeyen kişiler her zaman var olacaktır.
 
Görünen o ki bu noktadan daha ileri gidebilmek için Türkiye'nin yeni bir anayasa kabul etmesi gerekiyor. AKP, diğer partilerin karşı çıkmasından dolayı önemli ölçüde cumhurbaşkanının gücünü genişletme konusunda endişeli. PKK, Türklerin eşit haklara sahip bir halk olarak Kürtleri tanıyacağı muhtelif hükümlerin bulunduğu yeni bir anayasaya dahil olmaktan endişe duyuyor. PKK anayasada Kürtleri modern Türkiye'nin eş-kurucusu olarak görmek istiyor.
 
Derinlemesine çözülmesi gereken konu ise düşmanlıkların durdurulmasıdır. Türk hükümeti ve PKK,  silahlı kuvvetlerin çözüm için geri çekilmesini kabul etti. Bu geri çekilme de çoktan başladı. Fakat bu bir silahsızlanma değildir ve PKK birlikleri daha somut ilerleme sağlanana kadar silah bırakma niyetinde değil. Öcalan'ın cezaevinden ev hapsine alınması da bu süreçte belirleyici olarak gibi görünüyor.
 
Anladığımız kadarıyla bu süreçte PKK'nın önceliği Kürt haklarının tanınması olacak. AKP'nin önceliği ise yeni bir anayasa kabulünde Türk parlamentosunda %75'i sağlamak ve bunun için meclisteki Kürt üyelerin oylarını almak.
 
Her iki taraf da önemli ölçüde anlaşmaya yakın hareket ediyor. Bazı güçlüklerle Öcalan, tabanını düzenlemeler doğrultusunda yönlendirecek gibi görünüyor. Nitekim Öcalan, bu süreçte de bir Kürt kahramanı olarak kalmaya devam ediyor. Eğer anlaşma devam ederse Kürtler, hem anadilleriyle ilgili hakları hem kültürel haklarını elde edecekler. Sıradan Kürtlerin ekonomik durumunun iyileştirilmesinin ne kadar süreceğini ise birlikte göreceğiz.

* Columbia Üniversitesi'nde Sosyoloji alanında lisans derecesi alan Immanuel Wallerstein, "Modern Dünya Sistemleri Teorisi"nin kurucusudur. Tarihsel yapısalcılık ve bağımlılık teorilerinden farklı olarak uluslararası ticaret temelli daha dinamik bir ekonomik model ortaya koyar. Kendi internet sitesinde dönem dönem güncel makaleler yayınlayan Wallerstein hala ABD'de yaşamını sürdürmektedir.  

(Bu makale, Immanuel Wallerstein'ın kişisel sitesinde yayınladığı makale, Ayşe Aydın tarafından Timetürk için Türkçe'ye aktarılmıştır.)
Immanuel Wallerstein*

Türk hükümeti ve Kürdistan İşçi Partisi (PKK) arasında, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana devam eden şiddetli mücadeleyi sonlandıracak bir anlaşma ihtimalinin güçlendiği görülüyor.
 
Esasen, sorun başından beri oldukça basit. Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünün ardından Mustafa Kemal önderliğinde Türk milliyetçilerinden oluşan bir grup gücü ele geçirdi. Ardından sınırları Anadolu ve Trakya olarak bilinen alanlarda laik bir cumhuriyet kuruldu. İktidara yeni gelen çoğu milliyetçi topluluk gibi bu grubun da köktenci bir ideolojisi vardı. Dolayısıyla sadece Türkler için bir cumhuriyet kurdular.
 
Ermenilerle yaşanan etnik mücadelenin çerçevesi ve tartışmalar da aslında çok iyi bilinmektedir. Bugün dünya çapında çoğu analist, dönem tarihinin Ermeni versiyonunu daha doğru kabul ediyor ve etnik bir temizlik yapıldığını düşünüyor.
 
Günümüzde Kürtçe konuşan nüfu,s dört farklı devlette yaşamayı sürdürüyor. Bunlar; Türkiye, Suriye, Irak ve İran. Kürt milliyetçileri başından beri dört ülkedeki grupları birleştirerek bir Kürt devleti kurmaya çalıştı. Şimdiye kadar bu girişim başarılı olamadı ve Kürt milliyetçileri amaçlarını özerklik üzerinden revize ettiler.
 
Türkiye'deki Kürtler, ağırlıklı olarak Türk devletinin güneydoğu bölgesinde bulunmaktadır. 1976 yılında işte bu dört ülkeden birisi olan Türkiye'de; Kürtlere siyasi ve kültürel haklarının yanı sıra anadilleriyle ilgili haklarını vermeye yanaşmayan Türk hükümetine karşı Marksist - Leninist temelli bir ayaklanma başlatıldı. Böylelikle Kürt milliyetçiliğinin Türkiye'deki bayrağı da bu grubun eline geçmiş oldu. Nitekim, Türk hükümeti onları "Dağ Türkleri" olarak adlandırarak Kürtlerin varlığını tanımayı reddetti. Sonuç olarak Türk hükümeti ve PKK arasında devam eden askeri mücadele patlak verdi.
 
1999 yılında PKK lideri Abdullah Öcalan, CIA (Amerikan Merkezi İstihbarat Servisi) yardımıyla Türk hükümeti tarafından yakalandı. Öcalan, vatana ihanet ve terör suçlarından ölüme mahkum edildi. Daha sonra cezası bir adada yer alan cezaevinde geçirmesi planlanan ömür boyu hapse çevrildi. Adada geçirdiği dönemde Öcalan'ın dünya görüşü değişti ve PKK'yı organize eden Marksizm - Leninizm ideolojisine inanmaktan vazgeçti. Aynı dönemde muhtelif PKK grupları silahlı mücadeleyi sürdürmekteydi.
 
2002 yılı seçimlerinde Türkiye'de AKP olarak bilinen İslamcı parti iktidara geldi ve Meclise uzun süreden beri hakim olan laiklik taraftarlarını çökertti. Yeni durum, laik düzene sıkı sıkı bağlı olan askeri liderleri tedirgin ediyordu ancak buna rağmen AKP lideri Recep Erdoğan üç ardışık seçimi kazanmayı başardı ve şu anda AKP, devletin siyasi kontrolünü tümüyle sağlamış görünüyor.
 
2012 yılında Erdoğan; PKK ve Öcalan ile erken evrelerinde gizli tutulan müzakerelere başladı. Her iki taraf da çatışmanın çözümüne uygun bir çözüm bulabilmek için müzakere ediyordu. Her iki tarafı böyle bir anlaşma yoluna iten şey, bunca yıldır devam edegelen askeri mücadelenin net bir şekilde hiçbir sonuç vermemesiydi. Diğer iç savaşlarda olduğu gibi bu olayda da tarafların tükenme noktasına gelmesi müzakereleri başlatan unsurlardandı.
 
Bu tip uzlaşmalar her zaman acı verici bir sürecin üzerinde ilerler ve her iki tarafta da bu durumu kabul etmeyen kişiler her zaman var olacaktır.
 
Görünen o ki bu noktadan daha ileri gidebilmek için Türkiye'nin yeni bir anayasa kabul etmesi gerekiyor. AKP, diğer partilerin karşı çıkmasından dolayı önemli ölçüde cumhurbaşkanının gücünü genişletme konusunda endişeli. PKK, Türklerin eşit haklara sahip bir halk olarak Kürtleri tanıyacağı muhtelif hükümlerin bulunduğu yeni bir anayasaya dahil olmaktan endişe duyuyor. PKK anayasada Kürtleri modern Türkiye'nin eş-kurucusu olarak görmek istiyor.
 
Derinlemesine çözülmesi gereken konu ise düşmanlıkların durdurulmasıdır. Türk hükümeti ve PKK,  silahlı kuvvetlerin çözüm için geri çekilmesini kabul etti. Bu geri çekilme de çoktan başladı. Fakat bu bir silahsızlanma değildir ve PKK birlikleri daha somut ilerleme sağlanana kadar silah bırakma niyetinde değil. Öcalan'ın cezaevinden ev hapsine alınması da bu süreçte belirleyici olarak gibi görünüyor.
 
Anladığımız kadarıyla bu süreçte PKK'nın önceliği Kürt haklarının tanınması olacak. AKP'nin önceliği ise yeni bir anayasa kabulünde Türk parlamentosunda %75'i sağlamak ve bunun için meclisteki Kürt üyelerin oylarını almak.
 
Her iki taraf da önemli ölçüde anlaşmaya yakın hareket ediyor. Bazı güçlüklerle Öcalan, tabanını düzenlemeler doğrultusunda yönlendirecek gibi görünüyor. Nitekim Öcalan, bu süreçte de bir Kürt kahramanı olarak kalmaya devam ediyor. Eğer anlaşma devam ederse Kürtler, hem anadilleriyle ilgili hakları hem kültürel haklarını elde edecekler. Sıradan Kürtlerin ekonomik durumunun iyileştirilmesinin ne kadar süreceğini ise birlikte göreceğiz.

* Columbia Üniversitesi'nde Sosyoloji alanında lisans derecesi alan Immanuel Wallerstein, "Modern Dünya Sistemleri Teorisi"nin kurucusudur. Tarihsel yapısalcılık ve bağımlılık teorilerinden farklı olarak uluslararası ticaret temelli daha dinamik bir ekonomik model ortaya koyar. Kendi internet sitesinde dönem dönem güncel makaleler yayınlayan Wallerstein hala ABD'de yaşamını sürdürmektedir.  

(Bu makale, Immanuel Wallerstein'ın kişisel sitesinde yayınladığı makale, Ayşe Aydın tarafından Timetürk için Türkçe'ye aktarılmıştır.)
Immanuel Wallerstein*

Türk hükümeti ve Kürdistan İşçi Partisi (PKK) arasında, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana devam eden şiddetli mücadeleyi sonlandıracak bir anlaşma ihtimalinin güçlendiği görülüyor.
 
Esasen, sorun başından beri oldukça basit. Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünün ardından Mustafa Kemal önderliğinde Türk milliyetçilerinden oluşan bir grup gücü ele geçirdi. Ardından sınırları Anadolu ve Trakya olarak bilinen alanlarda laik bir cumhuriyet kuruldu. İktidara yeni gelen çoğu milliyetçi topluluk gibi bu grubun da köktenci bir ideolojisi vardı. Dolayısıyla sadece Türkler için bir cumhuriyet kurdular.
 
Ermenilerle yaşanan etnik mücadelenin çerçevesi ve tartışmalar da aslında çok iyi bilinmektedir. Bugün dünya çapında çoğu analist, dönem tarihinin Ermeni versiyonunu daha doğru kabul ediyor ve etnik bir temizlik yapıldığını düşünüyor.
 
Günümüzde Kürtçe konuşan nüfu,s dört farklı devlette yaşamayı sürdürüyor. Bunlar; Türkiye, Suriye, Irak ve İran. Kürt milliyetçileri başından beri dört ülkedeki grupları birleştirerek bir Kürt devleti kurmaya çalıştı. Şimdiye kadar bu girişim başarılı olamadı ve Kürt milliyetçileri amaçlarını özerklik üzerinden revize ettiler.
 
Türkiye'deki Kürtler, ağırlıklı olarak Türk devletinin güneydoğu bölgesinde bulunmaktadır. 1976 yılında işte bu dört ülkeden birisi olan Türkiye'de; Kürtlere siyasi ve kültürel haklarının yanı sıra anadilleriyle ilgili haklarını vermeye yanaşmayan Türk hükümetine karşı Marksist - Leninist temelli bir ayaklanma başlatıldı. Böylelikle Kürt milliyetçiliğinin Türkiye'deki bayrağı da bu grubun eline geçmiş oldu. Nitekim, Türk hükümeti onları "Dağ Türkleri" olarak adlandırarak Kürtlerin varlığını tanımayı reddetti. Sonuç olarak Türk hükümeti ve PKK arasında devam eden askeri mücadele patlak verdi.
 
1999 yılında PKK lideri Abdullah Öcalan, CIA (Amerikan Merkezi İstihbarat Servisi) yardımıyla Türk hükümeti tarafından yakalandı. Öcalan, vatana ihanet ve terör suçlarından ölüme mahkum edildi. Daha sonra cezası bir adada yer alan cezaevinde geçirmesi planlanan ömür boyu hapse çevrildi. Adada geçirdiği dönemde Öcalan'ın dünya görüşü değişti ve PKK'yı organize eden Marksizm - Leninizm ideolojisine inanmaktan vazgeçti. Aynı dönemde muhtelif PKK grupları silahlı mücadeleyi sürdürmekteydi.
 
2002 yılı seçimlerinde Türkiye'de AKP olarak bilinen İslamcı parti iktidara geldi ve Meclise uzun süreden beri hakim olan laiklik taraftarlarını çökertti. Yeni durum, laik düzene sıkı sıkı bağlı olan askeri liderleri tedirgin ediyordu ancak buna rağmen AKP lideri Recep Erdoğan üç ardışık seçimi kazanmayı başardı ve şu anda AKP, devletin siyasi kontrolünü tümüyle sağlamış görünüyor.
 
2012 yılında Erdoğan; PKK ve Öcalan ile erken evrelerinde gizli tutulan müzakerelere başladı. Her iki taraf da çatışmanın çözümüne uygun bir çözüm bulabilmek için müzakere ediyordu. Her iki tarafı böyle bir anlaşma yoluna iten şey, bunca yıldır devam edegelen askeri mücadelenin net bir şekilde hiçbir sonuç vermemesiydi. Diğer iç savaşlarda olduğu gibi bu olayda da tarafların tükenme noktasına gelmesi müzakereleri başlatan unsurlardandı.
 
Bu tip uzlaşmalar her zaman acı verici bir sürecin üzerinde ilerler ve her iki tarafta da bu durumu kabul etmeyen kişiler her zaman var olacaktır.
 
Görünen o ki bu noktadan daha ileri gidebilmek için Türkiye'nin yeni bir anayasa kabul etmesi gerekiyor. AKP, diğer partilerin karşı çıkmasından dolayı önemli ölçüde cumhurbaşkanının gücünü genişletme konusunda endişeli. PKK, Türklerin eşit haklara sahip bir halk olarak Kürtleri tanıyacağı muhtelif hükümlerin bulunduğu yeni bir anayasaya dahil olmaktan endişe duyuyor. PKK anayasada Kürtleri modern Türkiye'nin eş-kurucusu olarak görmek istiyor.
 
Derinlemesine çözülmesi gereken konu ise düşmanlıkların durdurulmasıdır. Türk hükümeti ve PKK,  silahlı kuvvetlerin çözüm için geri çekilmesini kabul etti. Bu geri çekilme de çoktan başladı. Fakat bu bir silahsızlanma değildir ve PKK birlikleri daha somut ilerleme sağlanana kadar silah bırakma niyetinde değil. Öcalan'ın cezaevinden ev hapsine alınması da bu süreçte belirleyici olarak gibi görünüyor.
 
Anladığımız kadarıyla bu süreçte PKK'nın önceliği Kürt haklarının tanınması olacak. AKP'nin önceliği ise yeni bir anayasa kabulünde Türk parlamentosunda %75'i sağlamak ve bunun için meclisteki Kürt üyelerin oylarını almak.
 
Her iki taraf da önemli ölçüde anlaşmaya yakın hareket ediyor. Bazı güçlüklerle Öcalan, tabanını düzenlemeler doğrultusunda yönlendirecek gibi görünüyor. Nitekim Öcalan, bu süreçte de bir Kürt kahramanı olarak kalmaya devam ediyor. Eğer anlaşma devam ederse Kürtler, hem anadilleriyle ilgili hakları hem kültürel haklarını elde edecekler. Sıradan Kürtlerin ekonomik durumunun iyileştirilmesinin ne kadar süreceğini ise birlikte göreceğiz.

* Columbia Üniversitesi'nde Sosyoloji alanında lisans derecesi alan Immanuel Wallerstein, "Modern Dünya Sistemleri Teorisi"nin kurucusudur. Tarihsel yapısalcılık ve bağımlılık teorilerinden farklı olarak uluslararası ticaret temelli daha dinamik bir ekonomik model ortaya koyar. Kendi internet sitesinde dönem dönem güncel makaleler yayınlayan Wallerstein hala ABD'de yaşamını sürdürmektedir.  

(Bu makale, Immanuel Wallerstein'ın kişisel sitesinde yayınladığı makale, Ayşe Aydın tarafından Timetürk için Türkçe'ye aktarılmıştır.)
Immanuel Wallerstein*

Türk hükümeti ve Kürdistan İşçi Partisi (PKK) arasında, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana devam eden şiddetli mücadeleyi sonlandıracak bir anlaşma ihtimalinin güçlendiği görülüyor.
 
Esasen, sorun başından beri oldukça basit. Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünün ardından Mustafa Kemal önderliğinde Türk milliyetçilerinden oluşan bir grup gücü ele geçirdi. Ardından sınırları Anadolu ve Trakya olarak bilinen alanlarda laik bir cumhuriyet kuruldu. İktidara yeni gelen çoğu milliyetçi topluluk gibi bu grubun da köktenci bir ideolojisi vardı. Dolayısıyla sadece Türkler için bir cumhuriyet kurdular.
 
Ermenilerle yaşanan etnik mücadelenin çerçevesi ve tartışmalar da aslında çok iyi bilinmektedir. Bugün dünya çapında çoğu analist, dönem tarihinin Ermeni versiyonunu daha doğru kabul ediyor ve etnik bir temizlik yapıldığını düşünüyor.
 
Günümüzde Kürtçe konuşan nüfu,s dört farklı devlette yaşamayı sürdürüyor. Bunlar; Türkiye, Suriye, Irak ve İran. Kürt milliyetçileri başından beri dört ülkedeki grupları birleştirerek bir Kürt devleti kurmaya çalıştı. Şimdiye kadar bu girişim başarılı olamadı ve Kürt milliyetçileri amaçlarını özerklik üzerinden revize ettiler.
 
Türkiye'deki Kürtler, ağırlıklı olarak Türk devletinin güneydoğu bölgesinde bulunmaktadır. 1976 yılında işte bu dört ülkeden birisi olan Türkiye'de; Kürtlere siyasi ve kültürel haklarının yanı sıra anadilleriyle ilgili haklarını vermeye yanaşmayan Türk hükümetine karşı Marksist - Leninist temelli bir ayaklanma başlatıldı. Böylelikle Kürt milliyetçiliğinin Türkiye'deki bayrağı da bu grubun eline geçmiş oldu. Nitekim, Türk hükümeti onları "Dağ Türkleri" olarak adlandırarak Kürtlerin varlığını tanımayı reddetti. Sonuç olarak Türk hükümeti ve PKK arasında devam eden askeri mücadele patlak verdi.
 
1999 yılında PKK lideri Abdullah Öcalan, CIA (Amerikan Merkezi İstihbarat Servisi) yardımıyla Türk hükümeti tarafından yakalandı. Öcalan, vatana ihanet ve terör suçlarından ölüme mahkum edildi. Daha sonra cezası bir adada yer alan cezaevinde geçirmesi planlanan ömür boyu hapse çevrildi. Adada geçirdiği dönemde Öcalan'ın dünya görüşü değişti ve PKK'yı organize eden Marksizm - Leninizm ideolojisine inanmaktan vazgeçti. Aynı dönemde muhtelif PKK grupları silahlı mücadeleyi sürdürmekteydi.
 
2002 yılı seçimlerinde Türkiye'de AKP olarak bilinen İslamcı parti iktidara geldi ve Meclise uzun süreden beri hakim olan laiklik taraftarlarını çökertti. Yeni durum, laik düzene sıkı sıkı bağlı olan askeri liderleri tedirgin ediyordu ancak buna rağmen AKP lideri Recep Erdoğan üç ardışık seçimi kazanmayı başardı ve şu anda AKP, devletin siyasi kontrolünü tümüyle sağlamış görünüyor.
 
2012 yılında Erdoğan; PKK ve Öcalan ile erken evrelerinde gizli tutulan müzakerelere başladı. Her iki taraf da çatışmanın çözümüne uygun bir çözüm bulabilmek için müzakere ediyordu. Her iki tarafı böyle bir anlaşma yoluna iten şey, bunca yıldır devam edegelen askeri mücadelenin net bir şekilde hiçbir sonuç vermemesiydi. Diğer iç savaşlarda olduğu gibi bu olayda da tarafların tükenme noktasına gelmesi müzakereleri başlatan unsurlardandı.
 
Bu tip uzlaşmalar her zaman acı verici bir sürecin üzerinde ilerler ve her iki tarafta da bu durumu kabul etmeyen kişiler her zaman var olacaktır.
 
Görünen o ki bu noktadan daha ileri gidebilmek için Türkiye'nin yeni bir anayasa kabul etmesi gerekiyor. AKP, diğer partilerin karşı çıkmasından dolayı önemli ölçüde cumhurbaşkanının gücünü genişletme konusunda endişeli. PKK, Türklerin eşit haklara sahip bir halk olarak Kürtleri tanıyacağı muhtelif hükümlerin bulunduğu yeni bir anayasaya dahil olmaktan endişe duyuyor. PKK anayasada Kürtleri modern Türkiye'nin eş-kurucusu olarak görmek istiyor.
 
Derinlemesine çözülmesi gereken konu ise düşmanlıkların durdurulmasıdır. Türk hükümeti ve PKK,  silahlı kuvvetlerin çözüm için geri çekilmesini kabul etti. Bu geri çekilme de çoktan başladı. Fakat bu bir silahsızlanma değildir ve PKK birlikleri daha somut ilerleme sağlanana kadar silah bırakma niyetinde değil. Öcalan'ın cezaevinden ev hapsine alınması da bu süreçte belirleyici olarak gibi görünüyor.
 
Anladığımız kadarıyla bu süreçte PKK'nın önceliği Kürt haklarının tanınması olacak. AKP'nin önceliği ise yeni bir anayasa kabulünde Türk parlamentosunda %75'i sağlamak ve bunun için meclisteki Kürt üyelerin oylarını almak.
 
Her iki taraf da önemli ölçüde anlaşmaya yakın hareket ediyor. Bazı güçlüklerle Öcalan, tabanını düzenlemeler doğrultusunda yönlendirecek gibi görünüyor. Nitekim Öcalan, bu süreçte de bir Kürt kahramanı olarak kalmaya devam ediyor. Eğer anlaşma devam ederse Kürtler, hem anadilleriyle ilgili hakları hem kültürel haklarını elde edecekler. Sıradan Kürtlerin ekonomik durumunun iyileştirilmesinin ne kadar süreceğini ise birlikte göreceğiz.

* Columbia Üniversitesi'nde Sosyoloji alanında lisans derecesi alan Immanuel Wallerstein, "Modern Dünya Sistemleri Teorisi"nin kurucusudur. Tarihsel yapısalcılık ve bağımlılık teorilerinden farklı olarak uluslararası ticaret temelli daha dinamik bir ekonomik model ortaya koyar. Kendi internet sitesinde dönem dönem güncel makaleler yayınlayan Wallerstein hala ABD'de yaşamını sürdürmektedir.  

(Bu makale, Immanuel Wallerstein'ın kişisel sitesinde yayınladığı makale, Ayşe Aydın tarafından Timetürk için Türkçe'ye aktarılmıştır.)
Immanuel Wallerstein*

Türk hükümeti ve Kürdistan İşçi Partisi (PKK) arasında, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana devam eden şiddetli mücadeleyi sonlandıracak bir anlaşma ihtimalinin güçlendiği görülüyor.
 
Esasen, sorun başından beri oldukça basit. Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünün ardından Mustafa Kemal önderliğinde Türk milliyetçilerinden oluşan bir grup gücü ele geçirdi. Ardından sınırları Anadolu ve Trakya olarak bilinen alanlarda laik bir cumhuriyet kuruldu. İktidara yeni gelen çoğu milliyetçi topluluk gibi bu grubun da köktenci bir ideolojisi vardı. Dolayısıyla sadece Türkler için bir cumhuriyet kurdular.
 
Ermenilerle yaşanan etnik mücadelenin çerçevesi ve tartışmalar da aslında çok iyi bilinmektedir. Bugün dünya çapında çoğu analist, dönem tarihinin Ermeni versiyonunu daha doğru kabul ediyor ve etnik bir temizlik yapıldığını düşünüyor.
 
Günümüzde Kürtçe konuşan nüfu,s dört farklı devlette yaşamayı sürdürüyor. Bunlar; Türkiye, Suriye, Irak ve İran. Kürt milliyetçileri başından beri dört ülkedeki grupları birleştirerek bir Kürt devleti kurmaya çalıştı. Şimdiye kadar bu girişim başarılı olamadı ve Kürt milliyetçileri amaçlarını özerklik üzerinden revize ettiler.
 
Türkiye'deki Kürtler, ağırlıklı olarak Türk devletinin güneydoğu bölgesinde bulunmaktadır. 1976 yılında işte bu dört ülkeden birisi olan Türkiye'de; Kürtlere siyasi ve kültürel haklarının yanı sıra anadilleriyle ilgili haklarını vermeye yanaşmayan Türk hükümetine karşı Marksist - Leninist temelli bir ayaklanma başlatıldı. Böylelikle Kürt milliyetçiliğinin Türkiye'deki bayrağı da bu grubun eline geçmiş oldu. Nitekim, Türk hükümeti onları "Dağ Türkleri" olarak adlandırarak Kürtlerin varlığını tanımayı reddetti. Sonuç olarak Türk hükümeti ve PKK arasında devam eden askeri mücadele patlak verdi.
 
1999 yılında PKK lideri Abdullah Öcalan, CIA (Amerikan Merkezi İstihbarat Servisi) yardımıyla Türk hükümeti tarafından yakalandı. Öcalan, vatana ihanet ve terör suçlarından ölüme mahkum edildi. Daha sonra cezası bir adada yer alan cezaevinde geçirmesi planlanan ömür boyu hapse çevrildi. Adada geçirdiği dönemde Öcalan'ın dünya görüşü değişti ve PKK'yı organize eden Marksizm - Leninizm ideolojisine inanmaktan vazgeçti. Aynı dönemde muhtelif PKK grupları silahlı mücadeleyi sürdürmekteydi.
 
2002 yılı seçimlerinde Türkiye'de AKP olarak bilinen İslamcı parti iktidara geldi ve Meclise uzun süreden beri hakim olan laiklik taraftarlarını çökertti. Yeni durum, laik düzene sıkı sıkı bağlı olan askeri liderleri tedirgin ediyordu ancak buna rağmen AKP lideri Recep Erdoğan üç ardışık seçimi kazanmayı başardı ve şu anda AKP, devletin siyasi kontrolünü tümüyle sağlamış görünüyor.
 
2012 yılında Erdoğan; PKK ve Öcalan ile erken evrelerinde gizli tutulan müzakerelere başladı. Her iki taraf da çatışmanın çözümüne uygun bir çözüm bulabilmek için müzakere ediyordu. Her iki tarafı böyle bir anlaşma yoluna iten şey, bunca yıldır devam edegelen askeri mücadelenin net bir şekilde hiçbir sonuç vermemesiydi. Diğer iç savaşlarda olduğu gibi bu olayda da tarafların tükenme noktasına gelmesi müzakereleri başlatan unsurlardandı.
 
Bu tip uzlaşmalar her zaman acı verici bir sürecin üzerinde ilerler ve her iki tarafta da bu durumu kabul etmeyen kişiler her zaman var olacaktır.
 
Görünen o ki bu noktadan daha ileri gidebilmek için Türkiye'nin yeni bir anayasa kabul etmesi gerekiyor. AKP, diğer partilerin karşı çıkmasından dolayı önemli ölçüde cumhurbaşkanının gücünü genişletme konusunda endişeli. PKK, Türklerin eşit haklara sahip bir halk olarak Kürtleri tanıyacağı muhtelif hükümlerin bulunduğu yeni bir anayasaya dahil olmaktan endişe duyuyor. PKK anayasada Kürtleri modern Türkiye'nin eş-kurucusu olarak görmek istiyor.
 
Derinlemesine çözülmesi gereken konu ise düşmanlıkların durdurulmasıdır. Türk hükümeti ve PKK,  silahlı kuvvetlerin çözüm için geri çekilmesini kabul etti. Bu geri çekilme de çoktan başladı. Fakat bu bir silahsızlanma değildir ve PKK birlikleri daha somut ilerleme sağlanana kadar silah bırakma niyetinde değil. Öcalan'ın cezaevinden ev hapsine alınması da bu süreçte belirleyici olarak gibi görünüyor.
 
Anladığımız kadarıyla bu süreçte PKK'nın önceliği Kürt haklarının tanınması olacak. AKP'nin önceliği ise yeni bir anayasa kabulünde Türk parlamentosunda %75'i sağlamak ve bunun için meclisteki Kürt üyelerin oylarını almak.
 
Her iki taraf da önemli ölçüde anlaşmaya yakın hareket ediyor. Bazı güçlüklerle Öcalan, tabanını düzenlemeler doğrultusunda yönlendirecek gibi görünüyor. Nitekim Öcalan, bu süreçte de bir Kürt kahramanı olarak kalmaya devam ediyor. Eğer anlaşma devam ederse Kürtler, hem anadilleriyle ilgili hakları hem kültürel haklarını elde edecekler. Sıradan Kürtlerin ekonomik durumunun iyileştirilmesinin ne kadar süreceğini ise birlikte göreceğiz.

* Columbia Üniversitesi'nde Sosyoloji alanında lisans derecesi alan Immanuel Wallerstein, "Modern Dünya Sistemleri Teorisi"nin kurucusudur. Tarihsel yapısalcılık ve bağımlılık teorilerinden farklı olarak uluslararası ticaret temelli daha dinamik bir ekonomik model ortaya koyar. Kendi internet sitesinde dönem dönem güncel makaleler yayınlayan Wallerstein hala ABD'de yaşamını sürdürmektedir.  

(Bu makale, Immanuel Wallerstein'ın kişisel sitesinde yayınladığı makale, Ayşe Aydın tarafından Timetürk için Türkçe'ye aktarılmıştır.)