Bir 'köklere dönüş' filmi: Bağlılık Hasan
Sinema yazarı Kerem Akça, yönetmen Semih Kaplanoğlu'nun 2021 Cannes Film Festivali'nde prömiyeri yapılan ‘Bağlılık Hasan’ adlı filmini değerlendirdi

Oluşturma Tarihi: 2021-07-16 19:09:22

Güncelleme Tarihi: 2021-07-16 19:09:22

‘Bağlılık Hasan': Kaplanoğlu'nun köklere dönüş filmi

Semih Kaplanoğlu, 2007'de “Yumurta”yla Cannes 2007'de Yönetmenlerin On Beş Günü'ne girdikten 14 yıl sonra “Bağlılık Hasan”la Cannes 2021'de Belirli Bir Bakış bölümünde prömiyerini yaptı. Yönetmenin köklere dönüş filmi olarak anılabilecek yapıt, “Bal”ın devamı gibi gözüken çarpıcı bir açılış sekansıyla başlıyor. Erice ile Abat'ın sinemalarını birleştiren büyülü gerçekçi ve natüralist bir kapitalizm eleştirisine açılıyor.

FİLMİN NOTU: 5.5

YUSUF ÜÇLEMESİ SİNEMA TARİHİMİZE KAZINDI

Kaplanoğlu “Yumurta” (2007), “Süt” (2008) ve “Bal” (2010) ile oluşan Yusuf Üçlemesi aslında bir şairin evrimine dikkat çekmişti. Orada Tarkovsky'nin başyapıtlarından “Nostalghia”nın (1983) daha minimal ve parçalı bir şekle sokulduğuna tanıklık ettik. Her eser farklı bir dile sahipti. Bağlılık Üçlemesi'nin ilki aslında şehir insanının, orta sınıfa mensup bir annenin hamilelik ve bebek sahibi olmaya dair problemlerini masaya yatırıyordu. Anne-bebek arasındaki ‘bağ' ise temasal açıdan merkezdeydi.

Burada aynı karakterin farklı yaşları merkeze alınmıyor. Yapısal olarak ise “Bal”ın büyülü gerçekçilik üzerinden tanımlanan doğum hikayesiyle akrabalık kuruluyor sanki. Kiarostami, ‘Köker Üçlemesi'nin üçüncü halkası “Zeytin Ağaçlarının Altında”da (“Zire Darakhatan Zeyton”, 1994) büyük oranda bizi bir meta-filme götürmüştü. Ozu, Bergman, Antonioni gibi isimlerin de üçlemeleri var.

ÜÇLEMENİN İÇERİSİNDE KAĞIT ÜSTÜNDE KIESLOWSKI'NİN ‘MAVİ'SİNİN İDDİASINI TAŞIYOR

Burada sanki “Bağlılık Hasan”, Üç Renk Üçlemesi'nde “Üç Renk: Mavi” (“Trois Couleurs: Bleu”, 1993) kıvamında duruyor. İlk filmde bir orta sınıf insanının yalnız kalması Yeni Türkiye'de ele alınmıştı. Orada belki de “Gece”yi (“La Notte”, 1961) hatırlatma kaygısı vardı. Ama o seviyeye ulaşmaktan uzak bir film izlemiştik. Yönetmene Antonioni etkisi o kadar da yakışmamış, didaktizme kayış gerçekleşmişti.

Burada ise İspanyol usta sinemacı Victor Erice'nin “Ayva Ağacının Güneşi” (“El Sol Del Membrillo”, 1992) ile başarılı Kazak yönetmen Aktan Arym Kubat'ın “Işık Hırsızı” (“Svet-Ake”, 2010) ile birleşiyor gibi. Ana karakter Hasan büyük oranda üç katmanlı bir Türkiye alegorisinin ikinci kimliğine dönüşüyor. Fikret öncesi son durak olarak canlanıyor. Yanındaki Emine ise klasik bir eşten ziyade onun tasavvufi bir tezahürüne dönüşüyor sanki. Bu durum karşısında ise tipik bir ağaç üzerinden yürüyen kapitalist bir rantın peşine düşülüyor.

İSPANYOL BÜYÜLÜ GERÇEKÇİLİĞİ İLE KAZAK NATÜRALİZMİ ARASINDA KÖPRÜ KURUYOR

“Bağlılık Hasan”da, ilk filmdeki ‘anne-bebek' bağının yerini ‘çiftçi-ağaç' alıyor. Bu ikisi arasındaki dengesizlik ve tekinsizlik üzerinden bir dilin peşine düşülüyor. Ülkemizden “Ahlat Ağacı” (2018), “Ceviz Ağacı” (2019), “Nuh Tepesi” (2019) gibilerinin arasına katılıyor. Aslında Kazak sinemasının tarlayla ilişkisiyle İspanyol büyülü gerçekçiliğinin Marquez damarından beliren görsel üslup arayışına da yakın duruyor her şey.

Yusuf Üçlemesi'ndeki Özgür Eken'le yeniden bir araya gelmek yaramış. Bu sayede de büyüleyici ve ustalıklı imgeler karşımıza çıkıyor. Kapitalizme karşı gelen ana karakterin üzerinden yürüyen yapı bize işliyor. Hayal-gerçek arasında gidip gelme de tasavvufiden ziyade büyülü duruyor.

KARADAĞ, TARKOVSKY SİNEMASINDAN FIRLAYAN ANA KARAKTERİNİ ÇOK İYİ KAVRIYOR

Bu durum karşısında Umut Karadağ'ın başroldeki hacca gitmek isteyen dindar ana karakteri Tarkovsky'nin tasavvufi dünyasından fırlayıp gelmiş gibi. Bu durum da aslında “Buğday”da nasıl Wenders'vari bir yolculuk varsa, burada da işin ucunu Erice'ye götürüp getiriyor aslında.

“Ahlat Ağacı”nda İspanyol sinemasından benzer bir etki vardı. Kaplanoğlu'nun fazlasıyla dünya sinemasını takip ettiği muhakkak. Burada da Özgür Eken'in 35mm çekilmiş Yusuf Üçlemesi'nden koparıp getirmesi ilk halkanın görsel açıdan doyurucu olmaması sonrası güzel bir tercih aslında. Yönetmenin üçüncü hikayesi ‘Fikret' öncesi ise bir sinemasal canlanma getiriyor.

‘BAL'IN DEVAMINA DÖNÜŞEN AÇILIŞ SEKANSI KAPLANOĞLU'NUN KARİYERİNDE DE İKONİK BİR YERE SAHİP OLACAKTIR

Filmin girişinde bir kuyudan su alan çocuk imgesi “Bal”ın Yusuf'u kıvamında canlanıyor. Sanki onun devamı gibi başlıyor “Bağlılık Hasan” ve bu minvalde karelerin sözünü veriyor bize aslında. Bu tiplemenin Umut Karadağ'a dönüşmesi ise fazlasıyla büyülü. Kaplanoğlu evreninde mitolojik bir yeniden doğumu duyuruyor.

Oyuncunun kendi köy insanını kavrayış becerisi, buradaki hafif takıntılı karakteri yansıtma esnekliği gerçekten çekici bir sinemayla sunuluyor. Ağacın yukarıdan aşağı indiği hayali sekans başta olmak üzere büyüleyici anlar potpurisi karşımıza çıkıyor. İmgesel açıdan “Ahlat Ağacı”yla yarışma olanağı bulunabiliyor.

YAN KARAKTERLER OLMAMIŞ

Ama Filiz Bozok'tan Mühir Günşıray'a, Hakan Altıner'den Hasan Atalay'a kadar yan karakterlerin Leyla İpekçi'nin metinsel açıdan biraz seviyeyi düşürdüğü damardan ilerlediği gözüküyor. Bu da yönetmen nazarında aslında Şehnaz Tango yıllarından gelen bir dizi kafası getiriyor. Bu didaktiklik tutkusu, köklere dönüş konusunu biraz ‘yarım yamalak' hale de getirmiyor değil.

Film bir yerden sonra doğa-insan ilişkisine dair politik yorumda bulunuyor. Ama 147 dakikada hantallaşıyor, yan karakterlerden zarar görmek zorunda kalıyor. Bu da zafiyete dönüşüyor. “Ahlat Ağacı”nın serbestliğini fazla abartmak bir defoya dönüşüyor sanki. Ama günümüzde artık tamamen ağaçların devre dışı kaldığı, katledildiği zalim bir dünyada mesajlarıyla insani noktaya açılan etkileyici kareleri olan bir film “Bağlılık Hasan”. Olgun bir yönetmenin imzasını taşıdığını belli ediyor. Kaplanoğlu, Yeni Türkiye'de de rant probleminin halen yaşandığına dikkat çekme olanağı buluyor.

Posta