Sinema eleştirmeni Uğur Vardan'ın ABD'nin dev film sektörü Hollywood tarihine damga vuran ünlü western oyuncularından John Wayne ile ilgili değerlendirmesi, Hollywood'a faklı bir bakış atmamızı sağlayacak nitelikte görüşler sunuyor.
ABD'de hala bir türlü sonu gelmeyen ırkçı saldırılar sürerken, medyada Hollywood'un iliklerine kadar işlemiş olan ırkçılığa pek yer verilmiyor.
Yayınlanma tarihi Temmuz 2020 olsa da, Vardan'ın Gazete Kadıköy'deki köşe yazısı bu bakımdan dikkate değer...
İşte Hollywood sinemasının gizlenemeyen gerçeği olan ırkçı zihniyete örnek teşkil eden aktör John Wayne'in gerçek yüzü...
İYİ OYUNCUYDU AMA "IRKÇI"YDI...
Önce westernler, sonra da ‘İkinci Dünya Savaşı filmleri'… Bu iki kategori, onun Amerikan sinemasının ikonlarından biri olmasını sağladı. Hatta öyle bir ikondu ki, James Stewart'la boy ölçüşür hale gelmişti. Zamanla onu geçti, kendi döneminde dünyanın en çok tanınan aktörü oldu. Asıl adı Marion Michael Morrison'dı, bizler ise John Wayne olarak bildik onu…
California Üniversitesi'nde futbol bursuyla okurken Fox Stüdyosu'nun malzeme bölümünde iş buldu, Bu, sinema dünyasına giriş için açılan bir kapıydı adeta. Küçük rollerden büyüklerine yükseldi. İlk başrolü Raoul Walsh'un epik westerni ‘The Big Trail'di. Ne var ki filmin gişedeki başarısızlığı onu ucuz yapımlara ve önemsiz rollere itti. Yaklaşık dokuz yıl süren ‘top çevirme' dönemi, Wayne'i adeta yeniden inşa eden ve bugünden bakıldığında bir western klasiği kabul edilen ‘Stagecoach'la (‘Posta Arabası' olarak bilinen bu yapım bizde ‘Cehennem Dönüşü' olarak oynamıştı) son buldu. John Ford, onu restore etmiş ve bir tür iade-i itibar sağlamıştı. Sonrasında önü açıldı, westernler derken İkinci Dünya Savaşı'na katılmamasına rağmen perdedeki kahramanlık gösterileriyle birlikte, büyük bir sinema efsanesine dönüştü.
Özellikle rol aldığı westernler, klasik şablonları üretir cinstendi: İyi beyazlar, kötü Kızılderililer ve sorunlu geçmişi olsa da, kanun dışında kalsa da olaya el koyan kahraman bir figür… Karşı tarafı dinler, işgalci olduklarını belirtir bir yanı yoktu bu filmlerin. ‘Çöl Aslanı'nda (‘The Searchers') az biraz Kızılderililere kulak kabartır gibiydi. Bir de bence western tarihinin en iyilerinden sayılacak yapımlardan ‘Kahramanın Sonu' (‘The Man Who Shot Liberty Valance'), silahla hukuk arasındaki o ince çizgide gidip gelen yapısıyla, günümüz değerleri açısından bakıldığında fazlasıyla dikkat çekiciydi.
John Wayne'in başrolünü James Stewart'la paylaştığı 'Kahramanın Sonu', hukuk ve silah arasında gidip gelen öyküsü ve dertleri bakımından, sinema tarihinin en derin westernlerinden biridir...
Hep derler ya, “Bazı oyuncular kendisini rolüne fazlaca kaptırır” diye, ‘Dük' (‘The Duke') lakaplı John Wayne tekil rollerden ziyade oynadığı filmlerin geneline hâkim olan ideolojik sarmalda hareket eden bir kişilikti. ‘Amerikan İdeallerini Korumak İçin Anti-Komünist Filmcileri Birliği'nin başkanı kimliğiyle Hollywood tarihinin en kirli sayfalarından biri olan ‘McCarthy soruşturmaları' döneminde aktif rol aldı. Sonrasındaki büyük politik hamlesi Vietnam Savaşı'na verdiği destekti.
Ama galiba gerçek suretini net olarak 1971'de Playboy dergisine verdiği o çok ses getiren söyleşide gördü insanlar. Bu söyleşide ‘ırkçı' kimliği iyiden iyiye kıyıya vuruyordu: “Siyahların belirli noktalarda sorumluluk almaları için eğitilmeleri gerekiyor, bu yüzden beyazların üstünlüğüne inanıyorum. Sorumsuz insanlara liderlik ve hükmetme yetkisi verilmemelidir. Yerliler meselesine gelince; bu büyük ülkeyi onlardan alarak yanlış yapmadık. Yeni topraklara ihtiyacı olan çok sayıda insan vardı ve yerliler de bu toprakları bencilce kendilerine saklamak istiyorlardı.”
Pandemi döneminde eski westernlere göz atarken ‘John Wayne kültü'yle de özel olarak ilgilendim. 11 Haziran ölüm yıldönümüydü, bu vesileyle oturdum, hakkında geniş bir taramaya soyundum. Oğlu, Playboy'daki söyleşi yakın bir zaman önce tekrar gündeme geldiğinde “Bazı cümleleri bağlamından kopartarak alıyor ve onu yargılıyorsunuz” türü bir savunmaya soyunmuş. Bence her şey o kadar açık seçik ki: İyi bir aktördü ama insan olarak ırkçının önde gideniydi.
Son bir not: ‘George Floyd ayaklanmaları' sırasında ‘John Wayne Havaalanı' olarak bilinen yerin de tekrar eski adına, yani ‘Orange County Havaalanı'na dönüştürülmesi istenmiş. Bir tür ‘heykel yıkma faaliyeti' yani!
Bir zamanlar şimdilerin tanınmış bir sinema yazarı olan yakın arkadaşım, o zamanın hevesli bir sinemaseveri kimliğiyle girdiği sınavda söz konusu aktörü sevmediğini söylemiş, bir büyük sinema otoritemiz de ona “John Wayne'i sevmeyen sinemayı sevmez” demişti. Oysa bizler sinemayı seviyoruz, John Wayne filmlerini izlemeyi de ama kendisini asla…