Kaplanoğlu, “Bağlılık: Hasan” gösterimi öncesi Olkan Özyurt'a konuştu. Kaplanoğlu'nun Sabah gazetesinde yayımlanan röportajı;
- Merakla beklenen Bağlılık: Hasan Türkiye prömiyerini yaptı. Filmin ilginç bir başlangıç hikayesi var, oradan başlayalım sohbete?
- Her filmden önce Türkiye'yi dolaşırım. Bu bağlılık teması kafamda şekillenirken de yolculuğa çıktım. Bursa civarında bir köye uğradım. Kahvede köylülerle oturuyordum. Derken uzaktan beyaz bir Renault'nun geldiğini gördüm. Bir anda kahveki köylüler apar topar gittiler. Sonra o Renault'un içinde kravatlı, yorgun genç bir adam çıktı. Bankacıymış. Geldi kahveye. Ben de "Ne oldu?" dedim. O da "Hep böyle oluyor, beni görünce köylüler bulunduğu mekanı terk ediyor" dedi. Çünkü çiftçilerin bankalara kredi borcu var. Bu durum bana çarpıcı geldi. O bankacının filmini yapmak istedim. Ama bir de miras hikayesi vardı aklımda. Yolculuğum sırasında çok gördüm. Anadolu'da topraklar, miras yoluyla sürekli bölünüyor. Bu bölünmeler çok sancılı oluyor. Bir kasabaya, köye gidiyorsun kardeşler, kardeş çocukları herkes birbiriyle kanlı bıçaklı. Herkes birbiriyle mahkemelik. Anadolu'da böyle bir manzara var.
- Toprak paylaşımı nedeniyle kardeşlik hukuku bitiyor yani.
- Öyle görünüyor. Hatta insanın, canlı cansız her şeyle olan kardeşlik hukuku bitiyor. Öte yandan tarımda acayip bir değişim yaşanıyor.
- Nasıl?
- Şimdi tarım şirketleri Anadolu'ya gidip hibrit meyve ağaçlarını pazarlıyorlar. Çiftçi için fazla ürün vaadi cazip geliyor. Hemen bankacılar devreye giriyor "Kredi veririz" diyor. Çiftçi de eski meyve ağaçlarını söküp, kredi ile bu ağaçları alıp dikiyor. Bir yıl ürün alamayınca ya da işler iyi gitmeyince krediyi ödeyemediği için banka çiftçinin toprağına, ağacına el koyuyor. Sonra bu toprakları büyük şirketler bankadan alıyor. O büyük tarlaları da gezdim. Çok büyük tarım alanları. İnsansız traktörlerle, makinelerle tarım yapılıyor. Uydudan kontrol ediliyor.
TOPRAKLA, GELENEKLE BAĞIMIZ KESİLDİ
- Kökleri sağlam bir ağacın kesilip onun yerine yüksek gerilim hattı dikilmesi, filmin çarpıcı yönlerinden biriydi. Bir anlamda 20. yüzyılda insanın yaşadığının özeti gibi. O kesilen ağaç sadece ağaç değil herhalde?
- İnsanın toprakla, gelenekle kurduğu bağ da kesiliyor. Ama melese sadece bu değil. Bir gün öyle bir manzara gördüm ki şaştım kaldım. Yüzlerce binlerce elma ağacı kesilmiş üst üste yığılmış, dehşet bir görüntüydü. "Bu ne?" dedim. Oradakiler "Bunlar geleneksel elma ağaçları. Yılda 120 kilo veriyor. Şimdi yeni nesil hibrit ağaçlar var, onlardan dikiyoruz. Yılda 400-500 kilo elma veriyor" dedi. O hibrit elma ağaçlarının dikildiği bir tarlaya gittim. Ağaç bahçesi göreceğimi sanıyorum. Yok öyle bir şey. Yeşil bir duvar var karşınızda. Bodur ağaçlar bunlar. Üzerinde elmalar. Ama ortamda tek bir kuş sesi yok. "Niye burada kuş yok" dedim. "Bunları kuşlar da yemiyor" dediler. Yani kuşların yemediği, arıların konmadığı elmaları yiyoruz. Çünkü bu hibrit elma ağaçları ona göre tasarlarmış.
- İşin perde arkasında kapitalizm var yani. Bağlılık: Aslı'da da iki annenin yaşadıklarının arkasında kapitalist sistem vardı. Kimse kendi çocuğuna bakamıyordu.
- Açıkçası benim bu sistemle derdim var. Bu kapitalist sistem hepimizi bu hale getiriyor. Bağlılık: Aslı'da da kadın bankada çalışıyor. Doğum sonrası geri döndüğünde statüsünü düşürüyorlar. Bankada çalışan kadınlara sorun. Kontrat imzalatıyorlar onlara. Üç yıl evlenmeyeceksin, evliysen de hamile kalmayacaksın diye. Bu ne şimdi? İnsanlığı bu hale getiren bu sistemdir. Hepimizin dahil olduğu, bilerek ya da bilmeyerek katkı sağladığımız bir sistem.
- Peki nasıl düzelecek bu işler sizce? Hani filmden yola çıkarak sorayım, birbirimizle, doğayla helalleşip bir şeyleri düzeltilebilecek miyiz?
Somali'de insanların yaşadığı kamplar var. Açlıktan, susuzluktan kırılıyorlar. Bu kampların bir kilometre uzağında Hollanda'nın, Belçika'nın kiraladığı tarım toprakları var. Tonlarca ürün üretiliyor oralarda. Portakallar, elmalar, buğday... Bir kilometre uzaktaki kamptaki insanlara da Birleşmiş Milletler un taşıyor. İnsanlar açlıktan ölmesin diye. Durum bu. Bu sistem daha ne kadar devam edebilir? Ben de bilemiyorum, bu işler nasıl düzelecek... Tabii insan olarak önce birbirimizle, sonra doğayla, o elmalarla ve tüm varlıkla helalleşmek gerek. Belki bu olunca bir şeyler dönüşebilir. Ama helaleşebilecek miyiz, o da şüpheli. Ömrümüz yetecek mi?
- İklim krizi insana şunu söylüyor. 20-30 yıl içerisinde bir şeyleri düzelttik düzelttik, yoksa doğa bambaşka bir yol çizecek kendine ve insan belki de olmayacak.
- Ona doğru gidiyoruz anladığım kadarıyla. İnsan olarak kendi bindiğimiz dalı kesiyoruz. Şimdi tarım yapılan topraklarda öyle ilaçlamalar yapılıyor ki, dumandan göz gözü görmeyecek kadar yoğun ilaç atılıyor topraklara. Bir rüzgar geliyor, o ilaç dumanını alıp suya, başka tarım alanlarına taşıyor. Sonra da "Herkes kanser oluyor" diyoruz. Oluruz tabii.
CANNES'A SÖZ VERDİĞİMİZ İÇİN BİR YIL BEKLEDİK
- Pandemi nasıl geçti?
- 2019 Aralık ayında filmin çekimlerini bitirdik. Çin'den gelen haberlerden anormal bir şeyler olacağı belliydi. Tam kapanma başlamadan önce filmin tasarımını da bitirmiş olduk. Festivallere gönderdik. Cannes, davet etti bizi. Ama 2020'de festivali yapamayacaklarını söylediler. Venedik'ten de kabul gelmişti. Ama Cannes'a söz verdiğimiz için bir yıl beklettik filmi. Böylece film Cannes'da açıldı.
- Cannes'da nasıl tepkiler aldı?
- Genelde iyiydi. Olumlu yazılar çıktı. Martta Fransa'da vizyona girecek film. Cannes'dan sonra Karlovy Vary, Chicago'da gösterildi. Önümüzdeki günlerde Sao Paulo, Taipei'deki festivallerde gösterilecek. Her gün de bir festivalden davet alıyoruz. Sinemalara ilgi az ama galiba kasım sonu ya da aralık başı gibi Türkiye'de gösterimde olur.
HELALLEŞMEK O KADAR KOLAY DEĞİL İŞTE
- Buğday'da anlattıklarınızı pandemi sürecinde yaşadık. Bağlılık: Hasan'da da yine doğa- insan ilişkisi üzerine birtakım uyarılarınız var. Bu öngörme halini çarpıcı geliyor bana.
- Aslında şu anda neler olduğunun farkında olunca, bir sonraki durumu tahmin etmek güç değil. 2000'lerin başından itibaren insanlık olarak nereye doğru gittiğimizin farkına varmaya başlamıştım. Yaşananlardan sonra manzara daha net hale geldi. Mesela yetiştirdiğimiz elmalara nasıl zulmettiğimizin farkında değildik. Ne zaman bu elmalar bize zarar vermeye başladı, o zaman dünyaya ne yaptığımızı yavaş yavaş idrak etmeye başladık. Sadece elma değil, sular, denizler, balıklar, ağaçlar için de bu böyle. İnsan doğayla, doğada yaşayan canlılarla olan bağını kaybetti. Bu kayıp bize daha büyük bir kayıp olarak geri döndü. Bunu görmek ve anlamak belki de onlarla helalleşmek gerekiyor.
- Bağlılık: Hasan'daki ana karakter sizin anlattığınız hibrit elma ağaçlarıyla tarım yapan bir çiftçi. O, hacca gitmek için herkesle helalleşmeye çalışıyor ama işin o kısmı o kadar da kolay olmuyor.
- Evet, hacca gitmesi için helalleşmesi gerekiyor. Ama rüyasında o elmalar da kafasına düşüyor. İnsanlar birbirine zulmediyor, ağaçlara zulmediyor. O ağaç, o elmalar hakkını istiyor. Evet, helalleşmek o kadar kolay değil işte.
KÖY KÖY DOLAŞIP FİLMLERİMİZİ GÖSTEREN SİNEMACILAR OLABİLİRİZ
- Pandemi sürecinin film izleme alışkanlıkları üzerinde etkisi oldu. Sizce sinema alanında köklü bir değişiklik olur mu?
- Korkarım olacak. Dijital film platformları çoğalıyor. İnsanlar da evde film izleme konforunu seviyor. Korkarım salon işi giderek çok azalacak. Butik sinemalar kalacak. Tahminim bu salonları da dijital platformlar satın alacak. Filmlerinin, dizilerinin galalarını yaptıkları, gösterdikleri yerler haline getirecekler. Dijital platformların ürettiği film sayısı, geleneksel film üretimini aşmak üzere. Hal böyle olunca sinema, dijital platformların istekleri doğrultusunda şekillenecek gibi görünüyor.
- Peki o zaman sizin gibi bağımsız sinemacılar ne yapacak?
- Bilemiyorum. Herhalde küçük bir karavan alıp içine kamera, projeksiyon makinesi koyup köy, köy, şehir şehir dolaşıp filmlerimizi göstereceğiz.