Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın üçüncü kez seçildiği, AK Parti'nin Meclis'te çoğunluğu elde ettiği seçim Washington'da yakından takip edildi.
Seçim ve sonraki süreci TRT Haber'e değerlendiren ABD'nin Ankara'daki eski Büyükelçisi James Jeffrey çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Büyükelçi Jeffrey, ABD Başkanı Biden'ın Cumhurbaşkanı Erdoğan'a tebrik telefonunun içeriğinin çok önemli olduğunu kaydetti.
"Öncelikle Türk halkını yüzde 90 gibi sıra dışı bir katılım gösterdikleri için kutluyorum. Ayrıca seçimi kazanan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ve Meclis'te çoğunluğu alan partisini kutluyorum. Gelecek 5 yılda birleşik bir yönetim olacağını gösteriyor. Avrupa'da ve burada Washington'da Erdoğan ile Biden yönetimi ve Türkiye ile AB arasında bazı konularda büyük sürtüşme vardı.
Bu sebeple ABD yönetimi olmasa da bazı uzmanlar Erdoğan'ın popüler olmadığı ve seçimi kaybedeceğini düşünüyordu. Ben AK Parti'nin biraz oy kaybetse de yine Meclis'te çoğunluğu alacağı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir dönem daha seçileceği olasılığını gözardı etmedim.
Çünkü Erdoğan faktörü biliniyor. Türkiye'de son ziyaretimde duyduğum, toplumun her kesiminden her sınıftan insanların temelde altını çizdiği, ülkenin son 20 yılda büyük bir ilerleme gösterdiğiydi. Bu sebeple bekleyip görmemiz gerektiğini düşündüm. Bekledik ve gördük. Gördüğümüz, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir başka zaferiydi."
Biden, Erdoğan ile ilişki inşa etmek için bir fırsat görüyor
Jeffrey, son yıllarda Türkiye'nin attığı adımların, bölgede jeostratejik oyuncu olduğunu gösterdiğine dikkat çekti.
"Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın son yıllarda bölgedeki birçok ortağımız ve dostumuz olan Körfez ülkeleri, İsrail ve Mısır ile ilişkilerdeki inanılmaz diplomatik değişimi, Türkiye'nin Orta Doğu ve Avrupa'da gerçekten önemli bir jeostratejik oyuncu olduğunu gösterdi.
Özellikle, Rusya'yı, İran'ı ve çeşitli terör gruplarını kontrol altına alma gibi hedefleri bizimkilerle uyumlu. Bununla birlikte karmaşık bir ilişkimiz olduğunu da göz önüne alırsak, bence Başkan Biden (Türkiye ile) angaje olması gerektiğini düşündü.
Biden'ın Türkiye'de seçime katılımdan çok etkilendiğini düşünüyorum. Seçimin nispeten iyi geçmesinin de önemli bir faktör olduğunu düşünüyorum. Ama tabii ki her şey NATO ittifakıyla ilgili. Ve uluslararası düzene yönelik karşılaşılan zorluklarla mücadele etmekle ilgili. Bence Başkan Biden, tüm bunları, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilişki inşa etmek için bir fırsat görüyor."
"Erdoğan'daki aura Kılıçdaroğlu'nda yok"
Büyükelçi Jeffrey Türk halkının Erdoğan tercihinde ana faktörün tecrübeli ve kendini kanıtlamış lider olduğunu kaydetti.
"Bakın, sonuç nispeten yakındı yüzde 4 fark vardı. Nüfusun yarısından biraz fazlası Cumhurbaşkanı Erdoğan'a oy verdi. Yani bölünmüş bir oya sahipsiniz. Amerika'da bu alışılmadık bir durum değil.
Türkiye'de de alışılmadık bir durum değil. Demokrasi böyle işliyor. İnsanlar muhtemelen, çoğu zaman olduğu gibi, yönetici pozisyonunda kendini kanıtlamamış deneyimli lidere yanaştı. Onun karşısında yürütme görevinde kendini kanıtlamamış biri vardı.
"Erdoğan'a karşı muhalefeti desteklediğimiz şeklinde bir sinyal gönderme çabamız yoktu"
Seçim sürecinde Amerikan basını ve düşünce kuruluşlarında Türkiye'deki muhalefet yanlısı yazı ve yorumlar tepki çekmişti.
Büyükelçi Jeffrey bunun sebebi olarak, ABD'de tek tarafa meyilli Türk analistlerin çoğunlukta olmasını gösterdi.
"Uzmanlar analistler tabii ki Türkiye'yi en iyi tanıyanları yani tabii ki Türkleri dinlerler. Washington'daki çoğu Türk analist tutkuyla Kılıçdaroğlu'nu destekliyordu. Dolayısıyla analizlerde yönetimin değişmesi umudunu bundan dolayı gördünüz.
Bir diğer sebep de; bakın son iki güne kadar bir anket dışında hepsinde Kılıçdaroğlu favori gösteriliyordu. Dolayısıyla buradaki analizler muhtemelen gereğinden fazla Sayın Kılıçdaroğlu'na meyilliydi. Ama insanların oyu anketlerle zıtlık oluşturdu.
Öncelikle Başkan Biden'ın, Kılıçdaroğlu'nun kazandığını görmek için çalıştığını düşünmüyorum. Bence Başkan Biden, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile iyi ilişki kurmak için çok çalıştı.
Bence buna bakmalıyız. Kesinlikle ve kesinlikle Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı muhalefeti desteklediğimiz şeklinde bir sinyal gönderme çabamız yoktu."
Türkiye- ABD ilişkilerini nasıl bir gelecek bekliyor?
Jeffrey'e göre ABD Kongresi lobilerin etkisinde ve Biden yönetimi F16 satışı ile ilgili Kongre'ye baskı kurmak zorunda.
"Bence ilişkilerin aynı devam etmesini bekleyebilirsiniz. Ama burada temelde iki sorun var. Normal bir eylemsel ilişki öngörülebilirliği gerektirir. Hem Washington hem de Ankara'da öngörülemeyen unsurlar var. Burada dürüst olacağım.
Öncelikle, lobiler var. Örneğin; bizde bir grup senatör var, diyorlar ki, Türkiye'nin F-16 savaş uçağı satın alması konusunda ilerlemeye hazırız ama Türkiye'nin de bizim için önemli olan bir konuda bize yardım etmesini isteriz ki bu İsveç'in NATO'ya üyeliği.
Tamam, bu klasik eylemsel diplomasi ve bunun icabına bakabiliriz. Ama daha sonra bazı senatörler Türkiye ne yaparsa yapsın F-16 satışına karşı çıkmak için bir mektup imzaladılar, öngörülemeyen şey bu. Dışişleri Bakanı Blinken'ın dün söylediği doğruydu.
F-16 ile İsveç meselesi birbirine bağlı değil. Ama 31 Senatör bir mektup imzaladılar ve eğer onların F-16 için onay vermesini istiyorsanız, ki onların onayı olmadan F16 meselesinin sonuçlanmasını görmek zor, o zaman İsveç ile ilgili bir ilerleme olmak zorunda.
Kongre üyeleri Amerikan halkının temsilcileri, bizde bölünmüş hükümet böyle işliyor. Ben olsam bunun üzerinde çok durmazdım. Bence İsveç, tıpkı Finlandiya gibi, kritere uyan adımlar atarsa Türkiye İsveç'in üyeliğinde ilerler ve böylece Türkiye'ye F-16 satışı konusunda da ilerleme olur.
Ama şu da önemli ki; İsveç NATO'ya üye olsun ya da olmasın başkan Biden'ın bazı senatörlerle angaje olması gerek. Bu, Amerikan siyasi hayatında bir faktördür.
Biden yönetimi Kongre üzerinde baskı kurmaya hazır olduğu zaman gerçekten baskı kurmak zorunda. Biden yönetimi bu baskıyı kurmazsa satış gerçekleşmez."
Bazı Kongre üyeleri Türkiye konusunda mantıklı düşünmüyor
Büyükelçi Jeffrey, lobilerin etkisinde kalan bazı ABD Kongre üyelerinin Türkiye konusunda mantıklı düşünmediğini belirtti.
"Biz Türkiye'nin ekonomi ve askeri olarak güçlü bir ülke olarak görmek istiyoruz. Savunma sanayisini muazzam şekilde destekledik. 1980'lerde yalnız F-16 satarak değil aynı zamanda bu uçakların montajı ve üretimi ile ilgili destek vermiştik.
Mesele şu; neden bazı Kongre üyeleri mantıklı olan bir şeye karşı çıkıyor? Çünkü bazı Kongre üyeleri Türkiye konusunda mantıklı düşünmüyor. Basitçe o Kongre üyeleri, ABD ile Türkiye arasında ilişki olmasını istemeyen lobilere uyuyor. Bu bir gerçek. Bizim de Ankara'nın da bununla ilgilenmesi gerekiyor. Bu nahoş ama demokrasi bu."
ABD ile Türkiye'nin ters düşen politikaları
Aynı zamanda ABD'nin DEAŞ ile mücadele eski Özel Temsilcisi olan Büyükelçi Jeffrey, Orta Doğu'da iş birliğinin artmasını ümit etse de iki ülkenin örtüşen çıkarları kadar, ters düşen politikaları olduğunu hatırlattı.
Terör örgütü PKK'nın Suriye kolu YPG'nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri'nin Türkiye için güvenlik kaygısı yarattığını kabul eden Jeffrey, ABD'nin bu örgütle ortaklığının bitmesini beklemediğini de kaydetti.
Orta Doğu'da daha çok iş birliği yapmamızı umuyorum. Biden yönetiminin ulusal güvenlik strateji belgesine göre ABD'nin dış politikasında ilk iş büyük küresel düzenin geleceği için güç mücadelesini kazanmak şeklinde tanımlandı.
Bunu yaparken bu küresel düzeni savunan herkesle ortaklık yaparız Türkiye de buna dahil. Suriye'de Rusya ve İran'ın stratejik kazanım elde etmesi ABD ve Türkiye'nin çıkarına değil.
Türkiye'nin ve bizim asker bulundurmamızın İsrail'in hava gücü bulundurmasının sebeplerinden biri bu. Türkiye'nin spesifik olarak güvenlik çıkarları var. ABD ve İsrail'in de. Hiç kimse bölgede Rusya ve İran'ın zafer kazanmasını istemiyor.
Suriye'de koordinasyona gelecek olursak; Türkiye iş birliği yapıyor. İdlib, mülteciler, BM sürecinde yapıyor. En çok sorun ise Suriye'nin kuzeydoğusunda ABD'nin Suriye Demokratik Güçleri'ne (YPG) desteğinden dolayı yaşanıyor.
Yine de temel ortak noktamızı koruyabiliriz.
Sorun şu; Biden yönetimi sebebi ne olursa olsun, Ukrayna savaşından önce dahi, Ruslar ile çözüm bulmaya çalışmadı. Bu, bölgedeki bazı ülkelerin (bunu Arap Birliği'nde gördük, Türkiye'de gördük) çıkarlarını bir kenara bırakmak için değil ama bölgede muhatap bulmak için Esad'a ulaşmalarına yol açtı.
Türkiye'nin Suriye'de birçok stratejik çıkarı var. Hemen hemen 4 milyon Suriyeli mülteci ve eğer Esad askeri olarak ilerlemeye karar verirse yalnız İdlib'de 3 milyon kişi var.
Türkiye, PKK ile bağları olan Suriye Demokratik Güçleri'nin (YPG) ciddi bir güvenlik tehdidi olmasından endişe duyuyor.
PKK Irak için de tehdit. Ayrıca DEAŞ Türkiye'de, belki Irak, Afganistan ve Suriye hariç, herhangi bir ülkeden daha çok toplu saldırıyı Türkiye'de gerçekleştirdi.
Ayrıca Türkiye, sınırında Rusya ve İran'a katlanmak istemiyor. Türkiye'nin bölgede ABD ile iş birliğinde çok büyük bir değişiklik beklemiyorum. Çünkü bizim kendi sebeplerimiz var Türkiye'nin kendi sebepleri var ve bunların çoğu örtüşüyor. Mesela DEAŞ. İran da dahil.
Eğer Esad bu çıkarlara doğru hareket etmezse ben Türkiye ve ABD'nin büyük tavizler vereceğini düşünmüyorum. Devamlı iş birliği için dayanağımız var. Yani tamamen iş birliği yapacağız demiyorum çünkü büyük sürtüşmelerimiz de var ama iş birliğinin sürdüğünü göreceğiz.
Suriye'nin kuzeyi ile ilgili 2019'da vardığımız anlaşma dört yıldır uygulanıyor mesela.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türkler bu anlaşmadan tamamen memnun mu? Biz tamamen memnun muyuz?
Hayır. Ama çıkar ortaklığımız var ve bence bu devam edecek.
TRTHaber