ABNA haber ajansında, İbrahim El-Emin tarafından kaleme alınan, “Amerika'ın Körfez'deki seçenekleri” başlıklı makalesinde, Trump yönetiminin Tahran'a karşı iki seçenek sunacağı, bu seçeneklerden biri ‘müzakere masası', diğeri ise ‘savaş -delilik seçeceği' olduğu ileri sürüldü. İ
ABD ve İran arasında bir askeri karşılaşma meydana gelip gelmeyeceğini kestirmek şu an için çok zor. İster sınırlı olsun ister kapsamlı, bu karşılaşmanın doğası, ne kadar süreceği ve savaş meydanının neresi olacağı da henüz bilinemiyor. Bugün bunları anlayabilmek için, Amerika'nın İran karşısındaki savaşının düzeyinde bir savaşı çevreleyen koşulları incelememiz gerekiyor. Ancak son aylarda yaşanan gelişmeler, birbirine ters iki şeyi gösteriyor.
Amerika'nın İran'a karşı ekonomik, politik ve güvenlik savaşını tırmandırması, askeri düzeye ulaşmadan önceki yüksek oranda bir savaşı temsil ediyor. Diğer yandan birden fazla bölgede Amerika ve dostlarının çıkarlarını erteleyen disiplin eylemleri, saldırıya uğrayan tarafın eli kolu bağlı durmayacağının bir işareti olarak görülüyor.
“HİZBULLAH, İRAN'I SAVUNMAYA HAZIR”
Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah'ın, “İran'a karşı bir askeri savaş durumunda tüm Direniş Ekseni İran'ı savunmaya hazır olacaktır” sözleri gibi iki taraf arasındaki karşılıklı tehdit mesajları da, gerginliğin seviyesini göstermektedir.
Umman Denizi'ndeki petrol tankerlerinin patlatılması da, işleri savaşa doğru bir adım daha ilerletmek için gerçekleştirilen eylemlerden biridir. Patlamanın özellikle İran'ın savaşın gölgesinde Japonya ve Almanya'nın aracılık yaptığı bir diyalog teklifini reddetmesi ile eş zamanlı olarak gelmesi, bu durumu yansıtıyor.
Bilindiği gibi bu ilki ülke, İran'ın ateş altında müzakere masasına oturmayacağını çok iyi biliyor. Dolayısıyla, tüm gözler Amerika'nın cevabına çevrildi. Çünkü Suudi Arabistan, BAE ve İsrailli yetkililerin açıklamaları, olayların gerçeğini yansıtmak için yeterli olmuyor. Amerika'nın pozisyonu ise, çıtası yüksek bir şekilde geldi. Fakat gelinen noktada, Washington'un –en azından bugün- savaşın seviyesini askeri çatışma noktasına yükseltmeye niyeti olmadığı gözler önüne seriliyor.
ABD'DEN, 'YA MÜZAKERE', 'YA DA SAVAŞ' DAYATMASI!
Beyaz Sarayın efendisinin kudreti ekseninde yaşayan birçok hükümet genelinde, son yaşanan olaylar şu şekilde görülmektedir: “Amerika, geçmiştekinden farklı türde müzakerelere boyun eğmesi için İran'ı terbiye ediyor. İstediği sonucu elde edemezse, Amerika bu savaşı doğrudan askeri saldırı seviyesine taşıyacaktır. O zaman İran yenilgiye uğrayacak ya da şartları kabul edecektir.”
Bu düşünce yapısının sahiplerine göre, şimdi ya da daha sonra mutlak bir şekilde kazanacak olan Amerika'ya ne yaptırımlar ne de silahla direnilebilir. Dolayısıyla, bu bakış açısına sahip olanlar Amerika'nın bu savaşa girmeye kudreti olmadığı ve bu büyüklükteki bir açık savaşın sonuçlarını garantileyemeyeceği gerçeğini kabul etmiyor.
Tüm bu gerçek dışı arzuları bir kenara bırakalım. İşin aslına gelecek olursak, Amerika bir adım atmaya karar verdiğinde kendini tehlikeye atacak bir yerde durmaz. Amerika, ordusuna ait üsleri ya da askerini savaş yakıtı ve finans fonu olarak görüyor. Bugün Amerika deniz trafiğini korumak için Umman körfezi ve Arap denizlerinde önleyici güvenlik ve askeri eylem programları aradığını söylüyor.
Bu eylemler, asker göndermeyi gerektirmeyen ancak bölgedeki deniz askeri birliklerinin konuşlandırılmasına odaklanmayı ve teknik casusluk sistemlerinin tüm bölge üzerindeki çalışmalarını yoğunlaştırmasını gerektiriyor.
ÖNCE İRAN'I MÜZÜKERELERE DÖNDÜRME POLİTİKASI
Bu şekilde ABD, bahsi geçen denizlerde demir atmış ya da seyir halindeki tankerlere yönelik saldırının arkasında duran grupların hareket etmesini sınırlandırmayı umuyor. Bu, misilleme politikasını değiştirmeden İran ile doğrudan bir karşılaşmaya girmemek için yeterli bir sonuçtur. Amerika bu yöntemle düşündüğünde, önündeki seçenekler basit ve açıktır:
- Ya, ekonomik savaşın başarısızlığını kabul edecek ve dolayısıyla İran müzakerelere dönmeyi kabul edene kadar geri çekilecektir. Bu, Donald Trump'ın nükleer anlaşmadan çekildiğinden bu yana sürdürdüğü politikalarının başarısızlığı anlamına geliyor.
- Ya, Amerika İran'ı son saldırılardan sorumlu tutarak doğrudan bir cevaba gidecek. Böylece İran'a ait sabit ya da hareketli petrol hedeflerine ve İran'a ait bölgedeki aktif deniz donanmalarına saldırıda bulunacak. Amerika, İran'ın Washington'un müttefiklerine değil bölgede konuşlanan Amerikan güçlerine doğrudan cevap vereceğini bildiği sürece, parmaklarını nasıl ısırdığını izleyeceğiz.
- Ya da, mevcut yaptırımların miktarı ile yetinecek ve Körfez sularında güvenlik - askeri tedbirler alacak ve ister savaşın seviyesini yükseltmek, ister uzlaşıya gitmek olsun gelecek adımı atmak için uygun siyasi anı bekleyecektir. Bu seçenekle birlikte, Amerika, İran ile savaş seçeneğini belirli bir düzeyde tutmuş olacaktır.
SON SEÇENEK, DELİLİK SEÇENEĞİ!
- Geriye kalan tek seçenek ise, büyük askeri savaşa doğrudan girmeyi öngören delilik seçeneğidir. Amerika böyle bir adıma karar verirse, bu durum siyasi, diplomatik ve medya alnında ilerlemenin yanı sıra, çok büyük saha ilerlemesini gerektirecektir. Bilindiği gibi tüm bu hazırlıklar savaşın sonuçlarını garantilemek için yeterli değildir. Amerika'nın askeri aklı tüm pervasızlıklarına rağmen İran ile karşılaşmanın tüm bölgenin ve belki de bölgeden daha fazlasının kimsenin boyutunu öngöremediği bir kan ve gözyaşı gölüne döneceği anlamına geldiğini çok iyi biliyor.
Seçeneklerin açıklığı karşısında, karşı tarafın her bir seçenekle ilgili hesapları vardır. Ancak İran tarafından yönetilen Direniş Ekseni, alınan karardan geri dönülmemesi, savaşın her düzeyi için bir cevap programı hazırlanması ve Amerika ile müttefikleri için sürprizler taşıyan bir savaşa hazırlık yapılması seçeneklerini vurguluyor.
Bu bağlamda, Amerikan ekseninin bugün Yemen'deki mevcut durumdan dolayı yaşadığı büyük endişeyi anlayabilmek mümkündür. İçinde bulunduğu durumun zorluğunu kanıtlamak için, seçilen askeri cevabın Yemenlilerin yetenekleri ile kıyaslandığında oldukça sınırlı olması yeterlidir. Bu durumun Amerika ekseninin gerçeği üzerinde çok büyük bir etkisi vardır.