ABD'nin Türkiye'ye karşı uyguladığı yaptırımlar ve Türk lirasında yaşanan kriz Türkiye ile AB'nin yakınlaşmasında iki ana etken olarak görülüyor.
BBC Türkçe'nin haberine göre; Bu ilişkiler hangi yöne evrilecek? Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Türkiye için bir kez daha 'stratejik ortak' seçeneğini vurgularken, Almanya ise, normalleşme süreci için Türkiye'deki vatandaşlarının serbest bırakılmasını şart koşuyor.
Bu süreçte taraflar arasında yoğun bir diplomasi trafiği yaşanıyor. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Viyana'da AB dışişleri bakanları zirvesinde ikili temaslarda bulundu, Hollanda'yla normalleşme adımları atılacağını söyledi. Her iki ülkenin önümüzdeki günlerde büyükelçilerini karşılıklı olarak atamaları bekleniyor. Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, gelecek hafta Ankara'da olacak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da, eylül ayı sonunda Almanya'yı ziyaret edecek.
Türkiye-AB ilişkilerini ve olası senaryoları BBC Türkçe'ye değerlendiren uzmanlar, son dönemde ABD ile yaşanan siyasi ve ekonomik krizin, AB ve Türkiye yakınlaşmasında önemli bir itici rol üstlendiği konusunda hem fikir. 'Yakınlaşmada itici faktör ekonomi'
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı'ndan (SETA) Dr. Murat Yeşiltaş'a göre, hem Türkiye hem de AB, söz konusu gerilimin iki taraf için de kazanç sağlamayacağının farkına vardı:
"Özellikle NATO konusu, AB ile Amerika arasındaki ilişkileri gerdi. Benzer bir biçimde, son birkaç aydır Türkiye ve ABD arasındaki ilişkilerin de gerginlik hattında ilerlediğini görüyoruz. Dolayısıyla bütün bu arka plan Türkiye'nin AB ile olan ilişkisini yeniden gözde geçirmesini de beraberinde getirdi. Özellikle son üç yıldır Türkiye-AB ilişkilerinin 'gergin bir atmosferde' seyrettiğini kaydeden Yeşiltaş, AB tarafında bunun 'İslamafobi ve Türkiye karşıtlığı'ndan beslendiğini söylüyor.''
Ancak Yeşiltaş, Türkiye ekonomisinin Avrupa'nın ticaret hacminde önemli bir pay sahibi olduğunu söylüyor ve bu durumun ekonomik ortaklığı kaçınılmaz kıldığını vurguluyor:
"Bakanlıklar düzeyinde, AB gündeminin yeniden canlandırılması konusunda zaten bir eğilim söz konusuydu, ama esas olarak ekonominin burada önemli bir itici faktör olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Türkiye ve Avrupa arasındaki ticaret hacmi, iki aktör arasında yapısal bir bağ oluşturuyor. Türkiye'nin Avrupa Birliği'nin lokomotif ülkeleri diye tabir edebileceğimiz Almanya ve Fransa ile karşılıklı ciddi ekonomik ilişkileri var. Ayrıca Avrupa'daki bazı ülkelerin Türkiye'deki bankalardan olan hisseleri, Avrupa'yı 'Türkiye'yi ekonomik olarak yalnız bırakmama' konusunda alarma geçirdi.''
''AB, Trump'ın ticaret savaşı olarak ortaya koyduğu politikanın genel olarak küresel ve bölgesel ekonomide bir takım sıkıntılara yol açacağı hatta kurumsal krizleri de beraberinde getireceğini gördü. Sonrasında rahip Brunson üzerinden Türkiye'ye uygulanan ekonomik yaptırımlar da Türkiye'nin yalnız bırakılmaması gerektiği konusunda bir atmosfer oluşturdu. Çünkü özellikle İtalya gibi ülkeler, 1990'lar boyunca ABD tarafından kendilerine yönelik kur merkezli saldırıları hatırladılar. Türkiye'ye uygulanan yaptırımların daha sonra diğer ülkelere de uygulanabileceğini ve bunun ortaya çıkaracağı birtakım zaaflar olduğunu düşündüler."
Yeşiltaş, Avrupa ve Türkiye'nin önümüzdeki süreçte ABD'nin ekonomik yaptırımlarına karşı yan yana hareket ederek ABD'yi bu kararlarından geri adım attırmaya çalışacağını öngörüyor. 'Stratejik ortaklık değil, tam üyelik'
SETA uzmanı, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un işaret ettiği 'Türkiye ile stratejik ortaklık' önerisine karşı, Türkiye'nin 'tam üyelik' konusunda ısrarcı olduğunu ifade ediyor:
"Avrupa yaklaşık on yıldan uzun süredir Türkiye'ye yönelik istisnai bir ortaklık modeli geliştirilmesi konusunda çalışıyor, ama ilişkilerdeki belirgin bir yavaşlamaya rağmen, Türkiye'nin başından beri AB'ye tam üyelik stratejisinden vazgeçtiğini söylemek mümkün değil. Stratejik ortaklık önerisinin merkezinde elbette Suriye meselesi ve beraberinde getirdiği mülteci karşıtlığı yatıyor. Zaten Türkiye karşıtlığını besleyen dinamiklerden başlıcası mülteci karşıtlığı. O da İslamafobiyi besliyor. İslamafobi de Türkiye'yi bir 'öteki' olarak karşısına konumlandırıyor. 'AB, Türkiye'deki ekonomik krizden kaygılanıyor'
Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Berk Esen de, AB ve Türkiye arasında 'taktiksel' bir yakınlaşmanın olabileceğine dikkat çekerek, "Trump yönetimiyle kolay bir şekilde uzlaşmaya varamayacağını fark eden hükümet, yavaş yavaş dünya siyasetinde de çok kutuplu bir yeni düzenin ortaya çıktığını düşünüp alternatif müttefiklere yönelmeye başladı" görüşünü dile getiriyor.
Türkiye'nin AB'ye tam üyelik yolunda 'taviz vermeden ilerleyebileceğini' düşünmediğini vurgulayan Esen, şöyle devam ediyor:
"AB genel olarak Türkiye'deki ekonomik krizden çok kaygılanmış durumda ve Türkiye ekonomisini güçlendirmek için çeşitli adımlar atacaktır. Ancak, Türkiye'nin vize serbestliği ve tam üyelik gibi talepleri için; Türkiye'deki otoriter gidişatın belli oranda azaltılması, kurumların güçlendirilmesi ve siyasi tutukluların serbest bırakılması gibi konularda çeşitli uygulamalar görmek isteyecektir."
Esen'e göre Macron'un önerdiği 'stratejik ortaklık', Türkiye hükümetinin de mutabakat sağlayabileceği bir öneri olarak gündeme gelebilir:
"Ben hükümetin AB'ye tam üyelik adına, özellikle hak ihlalleri konusunda önemli bir adım atacağını düşünmüyorum. Belki Avrupa kamuoyunu kısa vadede tatmin edecek oranda ufak adımlar atılabilir. Bu bağlamda Osman Kavala'nın serbest bırakılabileceğini düşünüyorum. Türkiye Macron'un açıklamasına tepki gösterse de, Cumhurbaşkanı Erdoğan yönetiminin kafasında da AB ile ilişkilerin, tam da Macron'un öngördüğü şekilde olduğunu düşünüyorum. Macron'un söylediği belki Türkiye kamuoyunu tatmin edecek bir öneri değil ama Erdoğan açısından çok da kaygı verici bir açıklama olduğunu sanmıyorum."
Esen hem Türkiye hem de AB açısından önceliğin, tam üyelikten ziyade, ekonomik işbirliği olduğu görüşünde ve bu bağlamda Türkiye tarafından yerine getirilmeyen bazı uyum maddeleri varlığını korusa da, bunun ekonomik paydaşlık açısından engel teşkil etmeceğini söylüyor:
"AB-Türkiye ilişkileri çok katmanlı bir şekilde devam ediyor. Ekonomik birliktelik bağlamında insan hakları AB açısından çok önemli olmayacaktır. Sembol hale gelmiş bazı davalarda AB açısından daha demokratik kararlar verilmesi yeterli olacaktır diye tahmin ediyorum." 'Türkiye AB'ye tam üyelik çabası içerisinde'
Haziran 2018'de AB Konseyi'nde alınan kararda, Türkiye ile katılım müzakerelerinin durma noktasında olduğu ve müzakere başlığı açılmasının düşünülmediği ifade edildi.
Aynı kararda AB, "Konsey, Türkiye'nin AB'den daha da uzaklaştığını not eder" değerlendirmesine yer verdi.
Hürriyet Daily News Ankara Temsilcisi Serkan Demirtaş, 29 Ağustos günü yapılan Reform Eylem Grubu toplantısını bu bağlamda şöyle değerlendiriyor:
"Bugünkü şekliyle baktığımızda bu toplantı aslında Türkiye'nin tek taraflı olarak AB'ye, 'Ben katılım müzakere sürecine dönmek istiyorum ve bunun için de birtakım somut adımları atmak için düğmeye basıyorum' mesajı."
"Reform Eylem Grubu; Türkiye'nin temel haklar, özgürlükler, yargı gibi en sıkıntılı olduğu alanlara odaklandı. Çünkü AB ile herhangi bir tam üyelik müzakere sürecinde bir ilerleme sağlanabilmesi için bu iki başlığın halledilmesi; kağıt üstünde yapılacak reform girişimleri kadar geçmiş dönemde yapılmış insan hakları ihlallerinin de düzeltilmesi de gerekiyor."
Demirtaş'a göre Türkiye bu adımıyla, zedelenmiş uluslarası imajını da düzeltmeyi hedefliyor:
"Şu anda Türkiye'nin düzeltmesi gereken sadece ekonomik performans rakamları değil. Aynı zamanda uluslararası imajını da düzeltmesi gerekiyor. AB Türkiye'nin imajını toplayabileceği bir politik unsur."
"Artık Türkiye'nin dünyada ekonomik olarak iş birliği yaptığı çevreler, ekonomik performans kadar demokratik performans da değerlendiriliyor. Dolayısıyla, Türkiye'nin yaptığı tam üyelik müzakerelerine dönme çabasına biraz da bu imaj açısından bakmak lazım." Bundan sonra ne olacak?
Okan Üniversitesi'nde akademisyen Doç. Dr. Zeynep Alemdar'a göre, artık dünyada politika yapım tarzı ve beklentileri oldukça değişti ve ülkelerin 'öngörülebilir' olması, aranan bir politik özellik olmaktan çıktı.
Ülkelerin dış politikalarında 'anlık' değişimler yaşandığını belirten Alemdar, önümüzdeki süreçte Türkiye ve AB yakınlaşmasının ise şaşırtıcı olmayacağını söylüyor:
"Türkiye ve AB ilişkileri çok uzun bir zamandır bir küskün bir barışık idare ediyor ve her seferinde her iki taraf da biribirinden ne kadar vazgeçemeyeceğini anlayıp böyle dönüşler yapıyor."
Murat Yeşiltaş'a göre ise, önümüzdeki günlerde Avrupa siyasetinde 'Türkiye'yi yalnız bırakmama' eğilimi gözlenecek:
"Hem global, hem jeopolitik ve bölgesel olarak Suriye meselesinin ortaya çıkardığı dinamikler, Rusya meselesi, Amerika ve Avrupa arasındaki gerilim; Avrupa'nın Türkiye'siz devam etmemesi gerektiği yönündeki siyasi algıyı daha da pekiştirecektir."
"Fakat 'Türkiye tam üyelik meselesini önümüzdeki dönemlerde tam anlamıyla halledecek, Avrupa da bunu kabul edecek' diyemeyiz. Bu tartışma biraz daha devam edecek ama Türkiye'yi yalnız bırakmama konusunda Avrupa siyasetinde giderek artan bir eğilim göreceğiz."