'Afganistan fiyaskosu'
Uluslararası ilişkiler uzmanı Bercan Tutar, ABD Dışişleri Bakanı Blinken'ın ABD ordusunun Afganistan'dan çekileceğine ilişkin açıklamasını değerlendirdi. Tutar, ABD ordusunun Afganistan'daki varlığını 'fiyasko' olarak niteledi. Tutar'ın 'Afganistan fiyaskosu' başlıklı değerlendirmesi...

Oluşturma Tarihi: 2021-04-15 10:48:06

Güncelleme Tarihi: 2021-04-15 10:48:06

İmperium Americana projesinin manivelası olarak kullandığı 'terör ile savaş' bahanesiyle Afganistan'ı işgal eden ABD, ülkeyi adeta bir ölüm ve kaos yurduna çevirdikten sonra şimdi çekiliyor. Günümüzün 'Yeni Roması' olmak isteyen ABD, 11 Eylül saldırılarından yaklaşık bir ay sonra 7 Ekim 2001'de Afganistan'a saldırdı. Gerekçesi 11 Eylül saldırılarını düzenleyen El Kaide'yi ve onun hamisi diye nitelediği Taliban'ı yok etmekti.

Oysa ABD'nin asıl gayesi küresel hâkimiyeti önünde engel olarak gördüğü Rusya ve Çin'i kuşatıp Orta Asya'nın enerji ve maden kaynaklarını kontrol altına almaktı. Afganistan'ın işgal edilmesiyle Rusya ve Çin'in Orta ve Güney Asya ile Pakistan üzerinden Hint Okyanusu'na, İran üzerinden de Basra Körfezi'ne ulaşması engellenecekti.

Bunun planları daha 1980 tarihli Carter Doktrini ile yapılmıştı. ABD'nin o dönemdeki başkanı Jimmy Carter, 23 Ocak 1980'de yaptığı konuşmada 1979'da Afganistan'ı işgal eden SSCB'nin Orta ve Güney Asya üzerinden Basra Körfezi'nde nüfuz tesis etme gayretlerine gerekirse silah kullanarak karşı çıkacaklarını ilan etti. ABD'ye göre Afganistan'ın düşmesi Basra Körfezi'nin Rusya ve Çin'e açılması demekti.

Nitekim bu plan çerçevesinde Sovyet işgalinin (1979-1989) sona erdirilmesinde büyük çabalar harcayan ABD, 2001'de kendisi Afganistan'a girdi. Şimdi de Rusya'nın maruz kaldığı hezimetin bir benzerini yaşıyor. NATO karargâhında dün bir basın toplantısı düzenleyen ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, "Afganistan'daki güçleri eve geri getirme vakti geldi. Hep birlikte girdik, hep birlikte çıkıyoruz" mesajını vererek yenilgiyi müttefikleriyle paylaştı. Böylece ABD'nin en uzun savaşına yol açan 2001'deki işgal ve saldırganlık projesi, 20 yıl sonra 11 Eylül 2021'de resmen bitiyor.

Peki, ABD hedeflerine ulaşabildi mi? Kısmen evet, çoğunlukla da hayır. Sovyetler Birliği'nin nükleer mirasının tehlikeli ellere geçmesini önlemede ABD başarılı oldu. Nükleer silahlar devre dışı bırakıldı ve Kazakistan ile Ukrayna nükleer silahlarını toprağa gömdü. Ayrıca Rusya'nın Orta Asya petrol ve doğalgazı üzerinde tekeli kalmadı.

Ancak ABD, Çin'in Orta Asya'yı 'Yeni İpek Yolu' üzerinden Afganistan ve Pakistan'a oradan da Güney Asya'ya bağlama projesini baltalayamadı. Üstelik Rusya'nın bölgenin enerji kaynakları üzerindeki tekelinin kırılmasından en fazla yararlanan da yine Batı değil Çin oldu.

Dikkatini Ukrayna, Doğu Avrupa, Doğu Akdeniz, Kafkaslar, Asya-Pasifik ve Ortadoğu'daki acil meydan okumalara kaydıran ABD'nin Afganistan'da yenilmesi Orta ve Güney Asya'da da nüfuz kaybetmesi yani Carter doktrininin çökmesi demektir. Nitekim Rusya ve Çin yakın dönemde Pakistan ve İran ile imzaladıkları yeni stratejik anlaşmalarla bırakın Basra Körfezi'ne inmeyi, burada kalıcı askeri ve ticari üsler kurmaya başladı. Ayrıca Rusya ve Çin, Suriye ve Irak üzerinden Doğu Akdeniz, Libya, Mısır ve Sudan'a kadar uzanıp ABD'nin bütün doktrinlerini adeta eleğe çevirdiler.

ABD'nin Afganistan stratejisinin çökmesiyle Orta ve Güney Asya şu an farklı bir mecrada yol alıyor. Batılı devletlerin nüfuz kaybettiği bu bölgelerde deyim yerindeyse küresel bir jeo-politik kayma yaşanıyor. Bölgenin başat ekonomik, siyasal ve güvenlik ortakları olarak Çin ve Rusya öne çıkıyor. Değişen bu dinamiklerden dolayı Orta ve Güney Asya, önümüzdeki süreçte ABD'nin nüfuzuna ve Batılı değerlere daha kapalı hale gelecektir.

Bu küresel güç değişiminin en büyük sembollerinden biri de kuşkusuz ABD'nin Afganistan fiyaskosudur. ABD'nin Afganistan hezimetini böyle okumak lazım. Zaten tarih de böyle yazacaktır.

Bercan Tutar-Sabah