ABD merkezli medya haber sitesi Al-Monitor'da, "Putin'in, ‘dondurma diplomasisi' İdlib'te çözümü kolaylaştırır mı?" başlıklı çıkan analiz yazısında, Rusya lideri Putin ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında Moskova'da yapılan görüşmeler masaya yatırılıyor.
Putin'in, "dondurma diplomasisi" müşterilere şakalar yapan Türkiye'deki Maraş dondurmacılarının tarzına benzeyebilir. Tek bir farkla: Putin'in “şakaları” somut bazı siyasi ve operasyonel amaçlara hizmet eder. Erdoğan'a Türkiye'nin stratejik menfaatlerinin ABD'den çok Rusya tarafından gözetildiğine dair güven verilirken, Esed'e de İdlib'i alması için zaman kazandırılmış olur.
Fazla samimiyet hürmetsizlik doğurur derler. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in son yıllarda en sık görüştüğü yabancı lider Türk mevkidaşı Recep Tayyip Erdoğan. İki liderin her görüşmesinde renkli bir olay yaşanıyor. Daha önce Erdoğan'ın sandalyesini deviren Putin, bu kez de Erdoğan'a dondurma ısmarladı. İki liderin de kameralardan hoşlandıkları, halkın ilgisini nasıl çekeceklerini bildikleri ortada. İkisi de hâlâ kamuoyunu şaşırtabiliyor ve belli ki bundan hoşlanıyorlar. Ancak en önemlisi, “özel kişisel ilişkilerini” Rusya-Türkiye ilişkilerinin ilerletilmesine yansıtmayı biliyorlar.
Daha geçen hafta pek çok kişi Moskova ve Ankara'nın aşılmaz ihtilafların sert duvarına çarpmak üzere olduklarını, Türkiye'nin Rus uçağını düşürdüğü Kasım 2015'teki krizin bir benzerinin gelmekte olduğunu öngörüyordu. Bu beklenti bazılarında heyecan, bazılarında kaygı yaratmıştı. Erdoğan'ın Moskova'ya gitme kararı sürpriz oldu ve Türkiye'nin İdlib'te çıkmaza girdiği, dolayısıyla Moskova'yla uzlaşmak istediğinin işareti olarak yorumlandı.
Peki, ne oldu? Putin Erdoğan'la beraber MAKS-2019 Uluslararası Havacılık ve Uzay Fuarı'na katıldı, Erdoğan'a Rusya'da üretilen en yeni askeri ve sivil araçları tanıttı, Türk heyetine vanilyalı ve çikolatalı dondurma ısmarladı. Ancak Erdoğan Moskova'da sadece bu dondurmayı bedava aldı. Diğer şeyler için ya para ödemesi ya pazarlık etmesi ya da taviz vermesi gerekiyordu.
Fuar ziyaretinin ardından Putin Erdoğan'a şöyle hitap etti: “Sizlere hem askeri hem sivil bir dizi ürün gösterdik. Bu ürünler, Rusya'nın havacılık ve uzay alanındaki yeteneklerini yansıttığı gibi çeşitli işbirliği fırsatları sunuyor.Türkiye'nin yüksek teknoloji geliştirme planları olduğunu biliyoruz. Özellikle güçlü ve rağbet gören yeteneklere sahip olduğumuz alanlarda işbirliği yapabiliriz.”
Erdoğan'ın yanıtı ise şöyle oldu: “Rusya Federasyonu'nun savunma sanayine yönelik üretimlerini görme imkânımız oldu. Yolcu uçaklarından savaş uçaklarına kadar, helikopterlere kadar, bütün üretimde olan motorlara kadar, bütün bunları görme noktasında memnuniyetimi ifade etmek isterim. Savaş uçaklarının gösterilerini de izleme imkânımız oldu. Gerek Su-34, Su-35, bunun yanında Su-57 bunların görüntülerini hep birlikte izledik. (…) Uzaya yönelik atılan adımlar, ilmi noktada zaten bilimsel anlamda Rusya'nın nereye geldiğini göstermesi bakımından büyük önem arz ediyor.”
Erdoğan'ın programının İdlib görüşmeleriyle değil uçak gösterileriyle, Rus askeri sanayisinin ürünleriyle başlaması, Putin'in hesaplı bir hareketiydi. Zira taraflar İdlib konusunda hâlâ ihtilaf halinde. Oysa Moskova,Ankara'yla ilişkilerinde kendisi için fazla stratejik önem taşımayan Suriye'deki lokal bazı ihtilaflardan ziyade askeri ve savunma konularında stratejik bağımsızlığı ön plana çıkarmak istiyor. Bu bağlamda S-400 füze sistemlerinin ikinci sevkiyatının aynı gün başlaması da tesadüf değildi.
Moskova Devlet Diplomasi Enstitüsü'ne bağlı Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü Direktörü Andrey Suşentsov'a göre “Rusya, Türkiye açısından egemenlik sağlayıcı olarak hareket ediyor.”
Valdai Kulübü isimli düşünce kuruluşunda program direktörü de olan Suşentsov şöyle diyor: “Mecazi konuşursak, Moskova ihtiyacı olanlara yağmurlu günler için şemsiye veriyor. Bu tür bir anlaşmanın stratejik önemi, ikili ilişkilere yaptığı olumlu katkıdan fazla. Egemenliklerini güvenceye almak isteyen başka ülkeler de Rusya'yı egemenlik sağlayıcı olarak görecek.”
Putin savunma sanayi işbirliğinin artırılmasını Türkiye'yle ilişkilerde asıl önemli odak olarak belirledi. Bu yaklaşımın sonuç verdiği görülüyor. Hiç değilse İdlib görüşmeleri için olumlu bir hava oluştu, sorunlara çözüm bulunması kolaylaştırıldı. Tabii bunlar geçici ve Ankara'dan çok Moskova'nın işine yarayan çözümler olabilir.
Putin tampon bölge fikrine olumlu yaklaşırken, Erdoğan ne Soçi anlaşmasından doğan yükümlülüklerini sürdürmeye ne de gözlem noktalarına yönelik saldırılardan dolayı tepki vermeye pek hevesli görünmüyordu.
Putin görüşmenin sonuçlarını özetlerken şöyle dedi: “Rusya ve Türkiye Astana formatında İran'la beraber yakın işbirliği içindeler. Bu formatın Suriye'de krizin aşılması için en etkili araç olduğuna inanıyoruz. (…) (İdlib'deki) teröristler Suriye hükümet güçlerine saldırmaya devam ediyor, Rus askeri tesislerini vurmaya çalışıyorlar. Gerilimi azaltma bölgesi militanlar için sığınak işlevi görmemeli, yeni saldırılar için köprübaşı olmamalı. Bu bağlamda, İdlib'teki terörist yuvalarını etkisiz hale getirmek ve hem bu bölgede hem Suriye genelinde durumu normalleştirmek amacıyla Türkiye Cumhurbaşkanı ile ilave ortak önlemler belirledik.”
Aslında bu sözlerin anlamı şu olabilir: İki ülkenin askeri yetkilileri ve istihbarat ekipleri bu “ilave ortak önlemleri” detaylandırmakla görevlendirilecek ve bu önlemler Putin, Erdoğan ve Ruhani'nin 16 Eylül'deki Ankara zirvesine kadar statükoyu bir nevi dondurabilecek. Ancak işin püf noktası şu ki mevcut koşullarda statüko -- belki Türk gözlem noktalarına saldırıların azalmasıyla birlikte -- Suriye ordusunun bölgede ilerlemeye devam etmesi anlamına gelebilir.
Eğer durum böyle gelişirse Putin'in “dondurma diplomasisi” müşterilere şakalar yapan Türkiye'deki Maraş dondurmacılarının tarzına benzeyebilir. Tek bir farkla:Putin'in “şakaları” somut bazı siyasi ve operasyonel amaçlara hizmet eder. Erdoğan'a Türkiye'nin stratejik menfaatlerinin ABD'den çok Rusya tarafından gözetildiğine dair güven verilirken, Esed'e de İdlib'i alması için zaman kazandırılmış olur.
Maxim A. Suchkov
Al-Monitor