Ayasofya'nın camiye dönüştürülmesinin ardından, devlet erkanının katılımıyla kılınan ilk Cuma namazı Alman basınında da büyük yankı uyandırdı. Ayasofya'nın yeniden camiye dönüştürülmesinden rahatsız olan Alman basını, “Erdoğan İslami ajandasını taçlandırıyor. Devletin kurucusu Atatürk'ün seküler ve Batı yanlısı çizgisini değil, Konstantinopolis'i Osmanlılar için fetheden Fatih Sultan Mehmet'in çizgisini takip ediyor” dedi.
Alman basınında öne çıkan görüş ise, Türkiye'nin seküler değerlerden uzaklaştığı yönünde.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katılımıyla Ayasofya Camii'nde kılınan Cuma namazını yorumlayan Münchner Merkur gazetesi, Erdoğan'ın Türkiye'yi, devletin kurucu lideri Atatürk'ün çizgisinden kopardığını belirterek şu yorumda bulundu:
"Erdoğan'ın Ayasofya'daki sözde inançlı duası aslında bir beddua. Bu dua, Türkiye'nin Avrupa'dan, çağdaşlıktan ve aydınlanma çağının değerlerinden kopuşunun bir ayini aslında. Avrupalıların çok uzun süre kabul etmek istemediği İslami ajandasını taçlandırıyor Erdoğan böylece. Cumhurbaşkanı, devletin kurucusu Atatürk'ün seküler ve Batı yanlısı çizgisini değil, Konstantinopolis'i Osmanlılar için fetheden Fatih Sultan Mehmet'in çizgisini takip ediyor. Bunun için Türkiye'yi yayılmacı bir askeri güce dönüştürdü. İçeride dini bir otorite, dışarıya karşı saldırgan... Erdoğan, Irak'ta, Suriye'de ve Libya'da üç cephede savaşıyor. Doğal gaza susayan sultan, yakında dördüncüsünü Yunanistan'ın Ege sularında açabilir. Avrupa çok dikkatli olmalı."
Rhein Zeitung da Türkiye'nin Batı'dan uzaklaştığı yorumunda bulunan bir diğer gazete. Gazetenin Ayasofya'nın ibadete açılması ile ilgili eleştirel yorumu ise şöyle:
"Ayasofya'daki ilk Cuma namazı, Recep Tayyip Erdoğan'ın, Atatürk'ün bir zamanlar modern ve laik Türkiyesi'ni soktuğu felaket yolunun bir sembolü. Kendini Ayasofya'nın dini fethinde gösteren, Batı değerlerinden giderek radikal bir hal alan kopuş, Yunanistan'ın Türk savaş gemileri tarafından provoke edilmesi ve Türkiye'nin Suriye ve Libya'daki problemli çizgisi ile kol kola gidiyor. Erdoğan tüm bu örneklerde dini ve milliyetçi duyguları körüklüyor. Batı'nın yapması gereken ise Erdoğan sonrası dönem için, Türkiye'de hoşgörüden yana olan güçleri daha fazla desteklemek."
Başka bir Alman gazetesi Volksstimme ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Ayasofya'yı camiye dönüştüme kararının Türk halkı için bir bedeli olacağı görüşünde:
"Ayasofya'nın yeniden camiye dönüştürülme kutlamaları sönmeye başladığında Türkler, cumhurbaşkanlarının başlarına nasıl bir çorap ördüğünü anlayacak. Bu, Hristiyan dünyanın gururunun kırılması ile başladı. Yunanistan ve Rusya gibi Ortodoks ülkeler, Erdoğan'ın kütürel günahını asla affetmeyecek. Türkiye açısından varoluşsal öneme sahip turizm sektörü bu provokasyonların sonuçlarını doğrudan hissedecektir. Türkiye Dışişleri Bakanı, kısa süre önce Berlin'de ülkesinin koronavirüs salgını ile ilgili riskli bölgeler listesinden çıkarılması için nafile çaba harcadı. Bu yaz sezonununu unutabilirler, karar artık değişmeyecektir. Çok mu uzak? Almanya'da da Müslüman Türkler, imamların şerefelerinden ezan okuyabildiği minareli cami sayısının artmasını talep ediyor. Alman komşular arasında bu konuda zaten düşük olan onay daha da azalacaktır. Müslümanlar artık dilekleri için, bundan böyle Ayasofya'da da sonsuza dek dua edebilir."
Ayasofya'nın camiye dönüştürülme kararı diğer Alman gazetesi Wiesbadener Kurier'e göre de Türkiye adına mantıklı değil:
"Sultan Erdoğan hep büyük sesler çıkarmanın peşinde, daha sakin tonlar ona göre değil. Oysa cezbedici bir jeste ülkesinin çok ihtiyacı vardı. Turizm sektörü yerlerde sürünüyor ve Ayasofya'yı yılda 3,7 milyon kişi ziyaret ediyordu. Yabancı sermayenin ülkeye yatırım yapma hevesi azaldı. Bu şartlar altında, Ayasofya'yı dinler arası barış adına tüm insanlığın ortak ibadethanesi yapmak ne cömert bir jest, Türklerin egemenliğinin ne kadar güzel bir gösterisi olurdu. Ancak bu gerçekleşmedi."