NATO'nun kuruluşunun 70'inci yıl dönümünün de kutlandığı zirve Alman basınının başlıca gündem maddesi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, YPG'nin terör örgütü ilan edilmesi ısrarından rahatsız olan Alman Volksstimme gazetesi bugünkü yorumda, “Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan başına buyruk bir şekilde hareket ediyor. Doğu Avrupa'nın güvenliği pek de umrunda değil” ifadesi kullanıldı.
NATO zirvesine sayfalarında geniş yer ayıran Alman Volksstimme gazetesindeki yoruma göre ittifakın başa çıkması gereken en önemli sorunlardan biri Çin Halk Cumhuriyeti:
"Bugüne dek var olan küresel güç merkezleri NATO ve Rusya'nın yanına Çin de geldi. Pekin'in silahlanma harcamaları yıllardan beri çift haneli oranlarda artıyor ve bu durumun ülkenin askeri potansiyeline yansımasını görüyoruz. Kuzey Atlantik İttifakı şimdi kendini bu duruma hazırlıyor. Bu hazırlık aynı zamanda NATO üyesi ülkeler arasında bir tutkal görevi de görecektir, olası bir uzaydaki savaşlara hazırlık faaliyetleri gibi. İttifakın iç meseleleri ise, birliğin dünyevi sorunları. Fransa Cumhurbaşkanı, ‘beyin ölümü' tabiri ile çok fazla ileri gitmiş olması, NATO üyesi ülkelerin liderlerini iki yüzlü uyum gösterilerinde oldukça zorluyor. Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan başına buyruk bir şekilde hareket ediyor. Doğu Avrupa'nın güvenliği pek de umrunda değil. Onun amacı, henüz kısa bir süre önce müttefik konumunda olan YPG'nin NATO tarafından bir terör örgütü olarak lanetlenmesini sağlamak. Ancak silah almaya gelince Türkiye tercihini Rusya'dan yana kullanıyor. Bu pişkinlik karşısında Almanya'nın NATO'ya maddi katkısı ile tartışmalar gülünç kalıyor."
NATO için en büyük tehlikenin Çin olduğunu kaydeden bir başka gazete olan Landeszeitung'a göre Pekin, bir zamanların Sovyetler Birliği'nden daha büyük bir risk potansiyeline sahip:
"Kurulduğundan 70, Soğuk Savaş'taki zaferinden 30 yıl sonra NATO, karşısına yeni bir siyasi güç ve ideolojik düşman çıktığını idrak ediyor; Çin. Pekin'in çok uzun vadeli ve iyi planlanmış stratejisi nedeni ile, onunla mücadele etmek Sovyetler Birliği'ne karşı verilen mücadeleden çok daha zorlu olabilir. Bu zorluğun bir başka nedeni de ittifak için en büyük güvenlik riskinin dışarıda değil, örgütün içinde mayalanmasından kaynaklanıyor. Emmanuel Macron'un akla yatkın teşhisine göre NATO'nun ‘beyin ölümü gerçekleşmiş' durumda. Trump ve Erdoğan ittifakı bir arada tutan yapıyı sarsıcı bir biçimde kendi planlarının peşine düşmüş durumda olduğu için. Ve Avrupa, gelecekte kendi güvenliğini kendinin sağlaması gerektiğini fark etmekte geç kaldığı için."
Landshuter Zeitung da NATO içindeki sorunlara değinirken, ittifakın siyasi stratejisini yenilemesi gerektiğini savunuyor:
"Verilmeye çalışılan tüm uyum görüntülerine rağmen askeri birliğin içindeki ihtilaflar varlığını koruyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron birkaç hafta önce NATO'nun ‘beyin ölümü'nden söz etmişti. Kullanılan ifade her ne kadar sert olsa da, dile getirilen eleştirinin haklı bir tarafı var. Üyelerinden birinin başına buyruk bir biçimde Suriye'ye girdiği ve diğer üyelerin müttefiklerine karşı savaştığı bir ittifaktan ne beklenebilir ki? NATO askeri anlamda hiç kuşkusuz güçlü bir örgüt. Ancak siyasi strateji konusunda şüphesiz gidermesi gereken eksikleri var. Bu askeri Batı ittifakının beyni belki ölü değil ancak aklının çok da başında olduğu söylenemez."
NATO içinde Almanya'nın rolüne dikkat çeken Hannoversche Allgemeine Zeitung, Berlin'in artık liderlik rolüne soyunmasının zamanının geldiğini ifade ediyor:
"Almanya'nın uluslararası ittifaklarda kendine biçtiği arabulucu ve uzlaştırıcı rol saygı duyulması gereken bir çizgi. Ancak bu artık yeterli olmuyor. Almanya uluslararası siyasette liderlik rolünü üstlenmek zorunda. Böyle bir girişimi bekleyen çok sayıda partner ülke ile birlikte, uluslararası ittifakların ajandasında söz sahibi olabilmek için bir fırsat bu. Aynı zamanda bu ittifakların eylem kabiliyetini ayakta tutmak açısından önemli. Almanya için en büyük güvenlik riski bu ittifakların çökmesi. Avrupa Birliği ortadan kalkar ise, ekonomik anlamda çaresiz kalırız. NATO'nun olmadığı bir dünyada da; ABD, Rusya ve Çin gibi küresel güçlerin arasında korumasız bir devlet durumuna düşeriz."