Yenilik ve Adalet Biriliği Partisi (BIG) Genel Başkan Yardımcısı İsmet Mısırlıoğlu, 7 Mart 2020 tarihli yazısında, Türkiye'nin mülteciler lehine sınırlarını açmasının Almanları ciddi şekilde endişelendirdiğini ifade etti. Mısırlıoğlu, başta Almanya olmak üzere tüm AB ülkelerinin aklı selim düşünerek göç dalgasına karşı ciddi çözümler üretmek zorunda olduğunu kaydetti.
İşte Mısırlıoğlu'nun konuya ilişkin yazısı:
Almanya bu kez mülteci krizine hazırlıksız yakalandı.
Ülke gündemi başka konularla çalkalanıyordu.
Irkçı saldırılar, göçmenlere yönelik cinayetlerin artması, koronavirüsünün hızlı yayılmasının önüne geçilememesi manşetlerde yerini alıyordu.
Türkiye'nin mülteciler lehine sınırlarını açması Almanları ciddi şekilde endişelendirdi. Adeta iki ayağını bir pabuca soktu.
Ne yapılıp edilip sığınmacıların Almanya'ya girişinin engellenmesi gerekiyordu.
Almanya'nın 2015-2017 yılları arasında 700 binin üzerinde mülteciye ev sahipliği yapması aşırı sağ parti AfD'nin oylarında ciddi artış sağlamıştı. Hatta ırkçıların bazı eyaletlerde birinci parti konumuna gelmesinde önayak olmuştu.
Bunlardan ders alan Başbakan Merkel derhal duruma müdahale ederek AB'yi devreye soktu, tüm dış sınırların göç akımına karşı kapatılması talimatını verdi.
İkinci bir göç dalgasının Almanya'yı ırkçıların pençesi altına alacağının endişesini taşıyordu.
Fakat Merkel ve partisi Hristiyan Demokratlar bununla sadece kendini kurtarmaya çalışıyor, ırkçıları bahane ettiğini kamuoyundan saklıyordu. Çünkü partisi ciddi bir düşüş trendinde seyrediyordu.
Özürü kabahatinden büyük bir durum söz konusuydu. Geçtiğimiz yıllarda mülteci, yabancı ve Müslümanlara karşı düzenlenen saldırılarda Merkel ve hükümeti hiç bir önlem almamış, oy kaybı endişesiyle adeta ateşe körükle gitmişti.
Partisi sağ oyları almak için AfD'den farklı bir söylem geliştirememişti. Bundan dolayı da oylar CDU'ya değil Alman ırkçılarını daha iyi temsil eden AfD'ye gitmişti.
NERELERDE HATA YAPILMIŞTI?
Göç dalgasının yoğun olduğu yıllarda Almanya'da yılda ortalama 3 bin 500 göçmen ve yurtları ırkçıların şiddetine maruz kalmıştı.
2017 yılından itibaren ise Türk işyeri, dernek ve camilere yönelik saldırılarda artış olmuş, buralara molotofkokteyli atılarak ateşe verilmişti.
Maalesef ne cumhurbaşkanı ne başbakan ne de herhangi bir bakan olay yerine giderek incelemelerde bulunmuş saldırılardan duyduğu üzüntüsünü belirtmişti.
Alman ırkçılarına ilaveten PKK terör örgütü mensuplarının da eş zamanlı olarak Türk işyerleri ve derneklerine saldırı düzenlenmelerinin de üzerine gidilmemişti.
Bir de bunlar yetmiyormuş gibi FETÖ firarilerine ev sahipliği yapılmış, bunların rahat şekilde Türkiye'ye karşı propaganda yapmalarına rahat zemin hazırlanmıştı.
ALMANYA TEMKİNLİ DAVRANIYOR
Almanya bu göç krizinde hükümet olarak çok temkinli. Türkiye'yi kızdırmamaya özen gösteriyor.
Siyasilerin açıkça söyleyemediğini ARD gibi resmi televizyon kanalları başta olmak üzere Türkiye düşmanı Bild gazetesi yapıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sınırları bir anda açmasının Avrupa'dan para koparma ve şantaj niteliği taşıdığı saçmalığını dillendiriyorlar.
Türkiye'nin şu ana kadar mülteciler için 40 milyar dolar harcadığını ve 4 milyon sığınmacıya ev sahipliği yaptığının zorluklarına değinen çok az kişi veya kurum var. Onların da sesi fazla duyulmuyor.
Türkiye aleyhine hazırladığı raporlarla bilinen AP eski Türkiye raportöri Katı Piri, AB'nin Türkiye'ye sığınmacı anlaşmasına uyma çağrısını eleştirdi.
Benzer bir tepki Almanya eski başbakanı Gerhard Schröder'den geldi. Schröder, Spiegel dergisine yaptığı açıklamada AB'nin Türkiye'ye verilen sözlerin tutulmadığını hatırlattı.
Eleştiri kervanına Alman gazeteci Maximilian Popp da katılarak sığınmacıların çektikleri acıları hatırlatmanın tek yolunun AB'nin İdlib'te Erdoğan'ı desteklemesi olduğunu söyledi.
ÇOK GEÇ ALINMIŞ KARAR
Türkiye'nin AB birliğiyle 2016 yılında yapılan sığınmacı anlaşmasından tek taraflı çekilmesi çok geç alınmış bir karar.
Gerçekten de bu anlaşma tek taraflı işliyordu.
Suriye konusunda tüm yükü çeken Türkiye.
Sığınmacıları misafir kalitesinde kabul eden Türkiye.
Onların huzuru için yüksek paralar harcayan Türkiye.
Suriyelilerin ülkelerinden kovulmaması için orada savaş veren Türkiye.
Can veren, aş veren, şehit veren yine Türkiye.
Buna karşılık Avrupa Birliği, Suriye rejimine karşı hiç bir yaptırım uygulamadı. Silah satışları olduğu gibi devam ediyor.
Türkiye'ye mülteciler için verilmek istenen 6 milyar tutarındaki maddi destek sözü yerine getirilmedi.
Türklerin AB ülkelerine vize serbestisi kaldırılmadı.
AB üyelik müzakerelerinde kolaylık sağlanmadı.
Aksine Avrupa ülkelerinde sığınmacılar ve Müslümanlara karşı ırkçı saldırılar oldu. Bunların engellenmesi için hiç bir girişimde bulunulmadı.
Son gelinen noktada ise başta Almanya olmak üzere tüm AB ülkeleri aklı selim düşünerek göç dalgasına karşı ciddi çözümler üretmek zorunda.
Türkiye'ye verilen sözler harfiyen yerine getirilmeli.
Diktatör Esad'ın ekmeğine yağ sürmekten vazgeçilmeli.
İran, ABD ve Rusya'ya baskı uygulanmalı.
Bunun için de Avrupa Birliği'ndeki tüm birimlerin acilen devreye sokulması gerekiyor.