TIMETURK | HABER MERKEZİ
Türkiye-Almanya ilişkilerinde sular durulmuyor. Bu da geçer derken bir siyasi kriz bitmeden bir yenisi daha piyasaya sürülüyor. Almanyalı Türkler gelişmelerden aşırı şekilde tedirgin. Geleceklerinden endişe duyuyorlar.
Merkel hükümetinin ve medya organlarının birlikte yürüttükleri Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinden Türkiye düşmanlığı kafalarda birçok soruyu da beraberinde getiriyor:
Almanya neden Türkiye düşmanlığı yapıyor? Hedef yükselen Türkiye'nin dış politikada önünü kesmek veya nüfusları ve güçleri günden güne artan ve üç buçuk milyon Türk'e aba altından sopa göstermek mi? Terkedin bu ülkeyi artık demek mi?
Almanya, Batı Avrupa ülkeleri arasında göçmenlerle uyumu en zor olan ülkelerden biri. Hatta en geride kalmışı da denebilir. Türklerin bu ülkede yarım asırdan fazla geçmişi bulunmasına rağmen temel hak ve özgürlükler konusunda ciddi sıkıntılar var. İslam dininin resmi bir statüsünün, kamusal alanda başörtüsü serbestliğinin olmayışı toplum huzurunu bozan etkenlerden sadece bazıları. Ana dilde eğitim yasağı ve bazı eyaletlerde çocukların tenefüslerde kendi aralarında Türkçe konuşmalarının engellenmesiyle devam eden haksızlıklara bir çoğu daha eklemek mümkün.
2004 yılından beri süregelen Türkiye-Almanya gerginliğinden sadece bir kesim faydalandı. Irkçı partilerin oylarında aşırı artış oldu. Bunun önüne geçmesi beklenilen hükümetteki Hristiyan Demokrat CDU ve koalisyon ortağı Sosyal Demokrat SPD kaybettikleri oyları geri almak için aşırılarla mücadele etmek yerine onların metodlarını kullanmayı tercih ettiler. Bu akıma sonraları Yeşiller ve Sol Parti de eklendi. Yeşiller Partisi Başkanı Cem Özdemir haddini aşarak Erdoğan'a oy veren Türklerin ülkeyi terketmesini istedi.
Almanya'da farklı düşüncede olan ve olaylara en azından objektif açıdan bakabilen kişi ve kurumlar mum ışığıyla aranır oldu.
Her alanda adeta bir cadı avı yürütülüyor. Medyanın özellikle Springer Presse'nin başını çektiği; iki ülke ilişkilerine kin tohumları ekme propagandası Dışişleri Bakanı Gabriel ve bazı diplomatların usulsüzce girmeleri sonucu gergin hava iyice ısındı. Tüm bunlar bizlere bir şeyi anlatıyor.
Almanya kendi iç ve dış sorunlarını başkalarıyla kavga ederek ertelemeye çalışıyor. Kendi kamuoyunu bilinçli olarak manipüle ediyor.
- Aşırı sağcı NSU örgütene karşı dört yıldır yürütülen mahkeme adeta bir tiyatroya dönüştü. Öncesinde altı bin klasör delil devlet yetkilileri tarafından yok edildi. Şahitler ardısıra tuhaf bir şekilde hayatlarını kaybetti.
- Almanya' nın büyüme hızı AB ortalamasının altına düştü.
- Rusya ve ABD ile yaşanan siyasi gerilim.
- Uluslararası çalışan Alman şirketlerinin isimlerinin büyük skandallara karışması.
Tüm bunlara ilaveten Almanya'nın terör örgütlerine ev sahipliği yapması akılları iyiden iyiye karıştırmaya yetiyor. PKK ve FETÖ'nün serbestçe propaganda yapmasına göz yumuluyor. Gerektiğinde kendilerini ifade etmeleri konusunda uygun zeminler hazırlanıyor. 15 Temmuz darbe girişimine karışmış eli kanlı generallerin iltica başvuruları kabul ediliyor. Başka bir ülkede insanlık suçu işleyen bu kişilere karşı hiç bir hukuki işlem başlatılmıyor. Fakat aynı Almanya iltica talebinde bulunan eski CIA ajanı Edward Snowden'i reddediyor. Siyasi gerilim ne zaman ve nasıl biter şimdiden kestirmek pek güç. 24 Eylül genel seçimlerinden sonra sular durulur diyenler olsa da olayların dış politikayla bağlantısının olduğunu savunanların sayıları hiç de küçümsenir cinsten değil. İşin başka bir boyutu da Almanyalı Türkler'in artan lobi faaliyetleri ve gücü. Ülkeyi yöneten akıl onlardan Cem Özdemir ayarında atalarına katil diyen ve asimile olmaya meyilli bir nesil istedi ve istiyor. Fakat karşılarında katil olmayın diyen barışçıl bir topluluk buldu.